Takvim
Artık saymayı bıraktığım gündeyim. Otobüs’e binemeyişimin, kalabalıklarda gözümün görmeyi umduğum kişiye takılamayışının, asansörleri gereksiz yere bekletenlere kızamayışımın, sokak kedilerini sevdikten sonra titiz arkadaşımın bana panikle mendil uzatamayışının, akşam eve dönerken annemin pişirdiği yemeği tahmin edemeyişimin, kaldırımda yavaş yürüyenlere söylenemeyişimin, sevdiklerimle bir masanın etrafında toplanamayışımın ve masaya hoşlanmadığım birinin gelip keyfimi kaçıramayışının bilmem kaçıncı günü.
Kendimi bilemeyişimin bilmem kaçıncı hali. Eskiden özgürlüğe olan müptelalığımı şöyle ifade ederdim; ‘‘Bana şu an hiç gitmediğim Bangledeş’in, hiç bilmediğim bir şehrinin, hiç tanımadığım bir sokağını yasak etseler geceleri uykum kaçar.’’ Şimdi bana verilen tüm özgürlükleri elimin tersiyle itip odamın kapısını çarpıyorum ve çalışma masamın başında kendimi tüm yazılı ve yazılı olmayan haklarımdan mahrum ediyorum. Buna yazma alışkanlığım dahil değil.
Bilirsin ki günlük yaşam, insanın hayatta çok fazla şeyin farkına varmadan akıl sağlını muhafaza edebileceği ölçüde bir yoğunluk ile tasarlanmıştır. Okula giderken, marketten dönerken, işten çıkarken hep varacağımız istikametle oyalanır zihnimiz. Peki ya olduğu yerde sabitliğe mahkum edilen insanların zihnini en çok ne oyalar? Sanırım ilerleyen tek kavram zamanken düşünecek tek bir istikamet kalıyor insana ve bu sebeple hapse düşenler ya deli ya da şair çıkıyor.