Tarım Müzesi ve Sakinleri

Arda Uğurlu
Türkçe Yayın
Published in
7 min readFeb 27, 2019

Günümüzde hala yaşayan ahenk ve geleneklerin müzelerini ve onları bugün, eskisi gibi yaşatan sakinlerimize şükranlarımla…

Bu yazıyı yazarken bana panoramik bir bakış açısı sunan 22. Çevre Sorunlarına Öğrenci Yaklaşımları Sempozyumu’na katkı veren tüm katılımcılara ve ayrıca uzun sohbeti ile bu yazının adına ilham olan Hüseyin KARSLI’ya teşekkür ediyorum. Ayrıca talep edilirse etkinlikten çıkan sonuçlar üzerine yazılar yazmayı isterim.

Atatürk ve Tarım

Mustafa Kemal Atatürk, ülkeyi bağımsızlığa kavuşturduktan sonra, başta ekonomi olmak üzere tüm alanlarda ülkesinin ilerlemesine yönelik çaba sarf etmiştir. Özellikle Tarım Mustafa Kemal Atatürk için çok önemliydi. Atatürk;

Milli ekonominin temeli tarımdır. Bunun içindir ki tarımda kalkınmaya büyük önem vermekteyiz. Köylere kadar yayılacak programlı ve pratik çalışmalar bu amaca yayılmayı kolaylaştıracaktır. Fakat bu çok önemli işi isabetle amacına ulaştırabilmek için ilk önce ciddi etütlere dayalı bir tarım politikası tespit etmek ve onun için de, her köylünün ve bütün vatandaşların kolayca kavrayabileceği ve severek tatbik edebileceği bir tarım rejimi kurmak lazımdır. Bu politika ve rejimde yer alabilecek başlıca önemli noktalar şunlar olabilir: Bir defa, memlekette topraksız çiftçi bırakılmamalıdır. Bundan daha önemli olanı ise bir çiftçi ailesini geçindirebilen toprağın hiçbir sebep ve suretle bölünemez bir nitelikte olması, büyük çiftçi ve çiftlik sahiplerinin işletebilecekleri arazi genişliği, arazinin bulunduğu memleket bölgelerinin nüfus yoğunluğuna ve toprağın verim derecesine göre sınırlandırılması lazımdır Küçük büyük bütün çiftçilerin iş makinelerini arttırmak yenileştirmek ve korumak önlemleri vakit geçirmeden alınmalıdır.

Memleketi; iklim, su ve toprak verimi bakımından, tarım bölgelerine ayırmak gerekir. Bu bölgelerin her birinde, köylülerin gözleriyle görebilecekleri, çalışmaları için örnek tutacakları verimli, modern pratik tarım merkezlerinin kurulmalıdır. Gerek mevcut olan ve gerekse de bütün memleket tarım bölgeleri için yeniden kurulacak tarım merkezlerinin kesintiye uğramadan tam verimli olarak faaliyetlerini, şimdiye kadar olduğu gibi devlet bütçesinden ağırlık vermeksizin kendi gelirleriyle kendi varlıklarının idaresini ve gelişmesini sağlayabilmeleri için, bütün bu kurumlar birleştirilerek geniş bir işletme kurumu oluşturulmalıdır. Bir de başta buğday olmak üzere, bütün gıda ihtiyaçlarımızla sanayimizin dayandığı çeşitli hammaddeleri temin ve dış ticaretimizin esasını oluşturan çeşitli ürünlerimizin ayrı ayrı her birinde, miktarlarını arttırmak, kalitesini yükseltmek, üretim masraflarını azaltmak, hastalıkla uğraşmak için gereken teknik ve yasal her önlem zaman geçirilmeden alınmalıdır” görüş ve düşüncelerini ifade eden bu sözleri bize tarıma nasıl baktığını ve bakılması gerektiğini anlatıyor: Ayrıca tarımsal kalkınmanın Türkiye ekonomisindeki önemini de vurguluyordu.

(1 Kasım 1937’de V. Dönem, 3. Toplanma Yılı TBMM Açılış konuşması: Atatürk Söylevi)

Milli mücadeleden sonra tarım konusu üzerinde önemle durulmuştu. 1927 nüfus sayımına göre çalışan nüfusun yüzde 78’i çiftçilikle uğraşıyordu. İzmir İktisat Kongresinde çiftçilerin ekonomik problemlerine büyük önem verilmesi de bundan kaynaklanmaktaydı.

Bu dönemler kuraklığın, 1929 buhranının (buğdayın kg değerinin 8 kuruşa düşmesi) gelmesi ve tarım alanında gelişmiş personel ve zirai ekipmanın bulunmayışı halkı ve meclisin olumsuzluklara düşmesine neden oluyordu.

Bu konu ile ilgili Atatürk’ün Meclis Tutanaklarına geçen sözlerinden çarpıcı olan bir kısmı paylaşmak isterim.

Hayatı ucuzlatmak gerektikçe, vergileri indirmek politikasını sürdüreceğiz. Tuz, şeker, çimento, hayvan vergilerinde iki yıl içinde yaptığımız cesur indirimler, her bakımdan yararlı olmuştur.

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

Atatürk Orman Çiftliğinin Kuruluşu

Tüm yaşamı boyunca en ufak bir sapma olmaksızın inandığı, değer verdiği felsefesi , yeşile olan tutkusu ve özlemi “Yeşili görmeyen gözler renk zevkinden mahrumdur. Burasını öyle ağaçlandırınız ki kör bir insan dahi yeşillikler arsında olduğunu fark etsin” düşüncesi Atatürk Orman Çiftliği’nin kurulmasında en önemli etken olmuştur. Ayrıca Atatürk Orman Çiftliğinin kuruluşuna, özel bir neden de bozkır ortasına kurulmuş Başkent Ankara halkının rahatlıkla gezebileceği, nefes alacağı, yaz, kış yeşil kalabilecek bir cennet, bir doğa güzelliği yaratma arzusu ve özlemidir. İste bu kararını gerçekleştirmek üzere 1925 yılının ilkbaharında, ülkenin tanınmış tarımcılarını Köşke çağırtarak, Ankara civarında modern bir çiftlik kurmak istediğini söyler ve bu amaca uygun bir arazi bulmaları emrini verir. Bu uzmanlar arasında bulunan bir tarımcımız o günkü anılarını şu şekilde aktarmaktadır. “Çiftlik yeri için öyle uzun boylu dolaşmaya ve Ankara’nın çevresinde başka doğal özellikler araştırmaya gerek görmemiştik. Sebepte basitti. Kıraç bir bozkırın ortasında bir orta çağ şehri. Ağaç yok, Su yok, hiç bir şey yok. Böyle bir noktada hazırlanmış ve uygun koşullar taşıyan yerler nasıl bulunabilir “. “İncelemelerimiz bittiği zaman sonucu büyük şefe arz ettik. Kendileri elleri ile bu günkü çiftlik yerinin bulunduğu yeri işaret ettiler ve sordular. -“Burayı gezdiniz mi? -“Buranın bir çiftlik kurulması için gerekli olan niteliklerin hiç birini taşımadığını, bataklık, çorak, fakir bir yer olduğu hakkındaki ortak kanaatimizi söyledik. Atatürk’ün bize cevabı şu olmuştur. işte istedim yer böyle olmalıdır. Ankara’nın kenarında hem batak, hem çorak hem de fena bir yer. Burayı biz ıslah etmezsek kim gelip ıslah edecektir? Görülüyor ki Atatürk, tarım uzmanlarından en iyi toprak değil, en kötü toprak raporunu alabilmek için faydalanmıştır. Onun aradığı bir çiftlik arazisi değil, büyük yurt yapısını kurarken, insan ile toprak arasındaki ilişkiyi ve bu ilişkiden doğan denklemi, şartların hemen hiç uygun olmadığı bir noktada dahi halletmenin mümkün olduğunu kanıtlamaktı. Atatürk Orman Çiftliği’nin şimdiki yerini seçtiği zaman, arazinin verim durumu hakkında yerli ve yabancı uzmanların görüşünü istemişti. Davet edilen uzmanların verdikleri raporlar içinde bu topraklar üzerinde her hangi bir tarım faaliyetinin yapılamayacağını iddia edenler olduğu gibi, bu toprakların sıkı bir mücadele ile ıslah edilebileceğini söyleyenlerde vardı. Tarım bakanlığı uzmanlarından Schmit, Orman Çiftliği arazisinde tarım imkânları hakkında verdiği raporda “Bu öyle bir teşebbüstür ki, elverişsiz toprak ve iklim koşulları altında burada ya sabır tükenir yahut ta para” demiştir. Uzmanların bu olumsuz görüşleri, O’nun Ankara’da bir çiftlik kurma konusundaki azmini azaltacak yerde daha da pekiştirmeye hizmet etmiş olmuştur. Atatürk ağaç bile yetişmeyen bir yerde insanın nasıl yaşayabileceğini kendi kendilerine soran ve Ankara’nın devlet merkezi (Başkent) oluşunu affedilmez bir hata sayan insanlara yepyeni bir mucize daha göstermek istiyordu. O, bu şekilde aynı zamanda hem Türkiye tarımına modern bir çiftliğin örnek yöntemlerini hediye etmek, hem de bazı durumlarda ilmin dahi gerçekleşmesini mümkün görmediği girişimlerinde gerçekleştirilebileceğini kanıtlamak gibi çok önemli bir teşebbüste bulunuyordu.

Atatürk Orman Çiftliği ile ilgili çeşitli haritaların bulunduğu bir kaynak:

Burada belirtmem gereken bir kaç husus olduğunu düşünüyorum. Öncelikle dikkatimi çeken Atatürk Orman Çiftliği alanı tek bir parselden oluşuyor. Su yolları (Ankara Çayı) ve sit alanını ifade eden şekiller yukarıda görüldüğü gibidir.

Bağlantısı olan parsellerin bir araya getirilmesi yaşam bilimleri ile uğraşan ben için oldukça anlamlı. Sadece tarım ürünlerini değil, yapayda olsa canlı ekosistemi kurmayı amaçlayan, ekolojik bariyerlerden bağımsız bir yeşil alan canlanıyor gözümde bu haritaya baktıkça… Fakat bu haritanın sarı kısımları farklı sebeplerden ötürü ya satılmış, ya yol genişletme çalışmaları yapılmış ya da bugün kurulma sebebini iyi yansıtamayan bir kara parçası haline gelmiştir.

Bunun sebeplerine değinmek başka bir yazının konusu olabilir.

Tarım Sürdürülebilir mi?

Günümüzde tarım her ne kadar katma değer üretimi olarak görülmese de yaşam için oldukça gerekli, endüstri haline gelmiş bir perakende üründür. Gelişmekte olan ülkeler (Güney Kore, İran, Türkiye vb.) gelişimlerini hızlandırmak için katma değeri fazla olan sanayi ürünlerini üretmeye yoğunlaşırlar. Buda beraberinde çevre ve sağlık sorunlarına yol açar. Tarımın sürdürülebilirliği için amacına uygun olması gerekir. Bugün, her geçen gün gezegenimiz taşıma kapasitesinin sınırlarını zorluyor ve bizler nüfus planlaması yapmadan çoğalmaya devam ediyoruz. Muhtemelen bir çok çevresel felaketin içinde bulunan insanlığın çıkışı yine ironik bir biçimde AR-GE ile çözülebilecektir. Örneğin; Mikroplastikler oldukça küçük plastik parçalarından oluşurlar ve canlılar için yaşam alanlarını tehdit eder hale gelmiştir. Yine bilim yani AR-GE sayesinde mikroplastik üretmeyen ve üretilen plastiklerin parçalanmasını sağlayacak yeni çeşit ürünler üretilmesi yine aynı sektörün genişlemesi ya da devletlerin politikaları ile mümkün olabilecektir. Yine GDO, birim alandan elde edilen verimin arttırılması ve zorlaşan çevre koşullarına adaptasyonu arttıran çeşitli rekombinant bireylerin ortaya çıkmasını sağlayan bir tekniktir. Hibritleştirmenin kuraklık ve benzeri zorluklar karşısında verimsizliği baz alındığında artan nüfusumuz için göze almamız gereken bir teknolojidir.

Günümüzde bunun gibi teknolojilerin gelişimlerini durdurması söz konusu olsaydı ne olurdu?

Kişisel görüşüm topraklarda bulunan ağır metaller, çoktan canlıların içerisinde işlediğimiz yapay seçilim (GDO, Antibiyotikler, vb.), üretim için işgal edilen tarım alanları, enerji kıtlığı ve beraberinde getirdiği sorunları göz önüne aldığımızda insanları refahtan uzak hatta savaşlarla dolu bir gelecek bekliyor olacak.

Tarım Müzesi ne demek?

Tarım Müzesi, geçmişten günümüze sürdürdüğümüz bir çok aktivite veya ritüel ’in canlandırılması, bilgi olarak derinleşerek geleceği tasarlamamızı ve anlamamızı kolaylaştıran kültür miras edinen müzelerdir. Geçmiş yıllarda kullandığımız teknikleri dahi bugün hala bölge halkında görebilmek çoğu zaman mümkün olmuştur. Tarım müzesi de tarım ile ilgili eskiden ortaya çıkan sorunları ve o sorunların çözüm yöntemleri hakkında bize bilgi veren değerli bir müze alanıdır. Son asırda teknolojinin gelişimi tarımda sanayileşmenin de oldukça gelişmesini sağladı.

Son söz

Doğa kendini her zaman yenileyecek gücü bulmuştur. Jeolojik devirlerden beri çeşitli canlıların hüküm sürdüğü bu gezegen için her zaman bir başka aday vardır. Unutmamalıyız ki dünyayı kötüleştirirsek sadece kendimizi tahrip etmiş oluruz. Canlılık ve dünya yaşamına insansız devam etme yeteneğine sahiptir. Bu noktada insanoğlu eylemlerinin sonuçlarını planlamalı ve çevresine ve kendisine zarar vermeden, yeter kararda bir politika izlemeyi öğrenmelidir.

Önerilen ve yararlanılan kaynaklar

1-) http://www.tarimdunyasi.net/ataturk-ve-tarim/ (20.02.2019)

2-) 22. Çevre Sorunlarına Öğrenci Yaklaşımları Sempozyumu (ÇSÖY)

Yazının başlığına ilham olan Hüseyin KARSLI’nın kısa otobiyografisi için: Tutkunun İzinde Bir Hayat adlı yazımı okuyabilirsiniz.

Facebook | Twitter | Instagram | Slack | Kodcular | Editör | Sponsor

--

--

Arda Uğurlu
Türkçe Yayın

Tek başına kelimeler yalnızca güçlüdür. Onları kalbimize davet eden içimizde bıraktığı tesirdir. Moleküler Biyolog, aktivist. Ayrıca ütopya ve deneme yazıyorum.