Tarih Bazen İzleyerek de Öğrenilebilir
Yaklaşık 10 yıl önce Turgut Özakman’ın Şu Çılgın Türkler adlı romanını okumuştum. Aslında hepsini okuyamamıştım. O zaman 15 yaşında olduğum düşünüldüğünde şaşırılmayacak bir durum bu. Çünkü tamamen kaynaklara ve tarihi gerçeklere bağlı kalınarak yazılmış, o yaştaki bir insan için ağır sayılabilecek bir roman.
Aradan uzunca bir zaman geçmiş ve ben, geçenlerde elime tekrar aldım o kitabı. -Bu arada belirtmem gerek, neredeyse kendisi bile nostaljik olacak bir kitaptan tarih okumak da epey güzel bir duyguymuş bence. Zaten ben nostaljiyi ve nostalji yapmayı da çok severim.- Kitabın önsözünde biraz kendisinden bahsetmiş rahmetli Turgut Özakman. Zamanında TRT için çekilen Kurtuluş (1994) ve Cumhuriyet (1998) filmlerinden söz etmiş. -Kendisi ikisinin de senaryosunu yazan kişidir.- Aslında uzun zamandır bu filmler de aklımdaydı ve izlemek istiyordum. Bir türlü nasip olmamıştı; düne kadar.
Kurtuluş’u izlemeye dün başladım ve 6 bölümlük dizi filmi bugün bitirdim. O kadar beğendim ki anlatmam mümkün değil. Neden bu zamana kadar izlemediğim için kendime kızdım. Konular çok sade bir şekilde, olması gerektiği gibi abartıya kaçılmadan ve tarihi gerçeklerden sapılmadan anlatılmış. Gereksiz bir tane bile sahne yok. Özellikle savaş sahneleri mükemmel. Aradan 24 yıl geçmiş ve ben izlerken şimdi bile “Yahu bu sahneyi nasıl çekmişler!” diye düşündüm bazı sahnelerde. Gerçi şimdi bu konuda beklentiyi çok yüksek tutmamak gerek, şaşırılacak bir durum olmadığını söyleyen de çıkacaktır ama uzatmadan, lafın özü; ben beğendim.
Filmde o kadar ünlü isim var ki... Filmin önceleri ve sonralarında da adından çokça söz ettirmiş olan bir çok usta isim rol almış filmde. Bu isimlerin sayısı o kadar fazla ki burada saymam imkansız neredeyse. (Şuradan ulaşabilirsiniz: https://www.sinemalar.com/oyuncular/5874/kurtulus) Çekimlerinde yaklaşık 300 aktör ve 400 bin figuranın rol aldığı dizide tam 103 konuşmalı rol var. Dizinin toplam maliyeti ise 37.6 milyar TL’yi bulmuş.
Film için çalışan herkesin inanılmaz emek gösterdiği aşikar. Bu nedenle belirli noktalara gereksiz fazla övgü yapmak istemiyorum ama açıkçası ben izlemeye başlamadan önce daha çok Turgut Özakman’ın kalemi olduğu için izlemek istemiştim. Filmi izledikten sonra sadece bu yüzden değerli bir yapım olmadığını, ışıkçısından figüranına kadar hepsinin filme ayrı ayrı harika değer kattığını anlasam da bunun başta bir çok sebebi vardı. Sebeplerinden biri savaşın üstünden 26 yıl geçtikten sonra Turgut Özakman’ın on arkadaşıyla birlikte savaşın sürdüğü istikamette yapmış olduğu tarihi gezi ve kendisini neredeyse hayatının tamamını araştırmaya, öğrenmeye, kaynak bulmaya ve yazmaya adamış olması… Kendisi tam bir milli mücadele aşığı yani. Bunu yazarın kendi kaleminden aktarmak daha iyi olacak:
“1948 yılında on arkadaş, Nezih Bayman adlı bir arkadaşımın başkan olduğu Anadolu Oymağı adlı bir derneğin düzenlediği uzun yürüyüşe katıldık. Polatlı’dan Dumlupınar-Zafer Tepe’ye kadar yürüyecek, Sakarya siperlerinden aldığımız toprağı Zafer Tepe’deki anıtın toprağına katacaktık.
19 Ağustos 1948 günü Ankara’dan Polatlı’ya trenle gittik. Polatlı’dan Zafer Tepe’ye kadar on gün yayan yürüdük.
Yol Çizgimiz şöyleydi: Polatlı, Beylikköprü, Acıkır, Mülk Köyü, Sivrihisar, Çifteler, Seyitgazi, Türkmen Ormanı, Alanyurt, Kütahya, Altıntaş, Çal Köyü, Zafer Tepe-Zafer Abidesi.
Zafer Tepe’ye 29 Ağustos gecesi vardık, toprakta uyuduk. Sabahleyin on binlerce insan şehirden ve köylerden trenle, otobüsle ve yaya olarak tören alanına aktılar. Burada 30 Ağustos geçit törenine katıldık. Ertesi yıl da yapıldı bu yürüyüş. Ben Kütahya-Zafer Tepe bölümüne bir daha katıldım. Bu kez Altıntaş üzerinden değil, Olucak’tan geçerek Dumlupınar’a geldik.
Geçtiğimiz yerler, savaşların olduğu, Yunan işgali görmüş, işgal ve zafer günlerini yaşamış yerlerdi. Savaşa katılmış, tanık olmuş insanlarımız sağdı. Onları dinleye dinleye yürüdük.”
Önsözün ilk sayfasında bunları yazmış Turgut Özakman. Daha sonrasında Milli Mücadele ile ilgili anıları toplama hevesinin böyle başladığını, eline geçen bütün kaynakları derlediğini, kopyasını bulamadığı belgeleri o zamanlar fotokopi olmadığı için tek tek el yazısıyla kopyaladığını, haritalar ve fotoğraflar topladığını yazıyor. Belki de bu belge ve kaynak toplama işi, yazar için saplantı noktasına bile gelmiş olabilir. Öyle ki önsözün bir paragrafına benim okuyunca çok etkilendiğim şu cümleleri yazmış:
“Bu kaynakları o kadar çok okuyup inceledim ki insanları yakından tanımış, hatta bazı olaylara yakından tanık olmuş gibiyim. Bazı olayları yaşadığım vehmine kapıldığım zamanlar oluyor.”
İşte bu yüzden Turgut Özakman’ın yazdığını okumak, dinlemek ve izlemek, benim için çok değerli. Bu değeri biraz olsun başkalarına da aktarabilirsem hayırlı bir iş yapmış olacağımı ve hatta mutlu olacağımı da düşünerek yazmak istedim. Belki Cumhuriyet filmini izledikten sonra da bir yazı yazarım, bilemiyorum. Şimdilik içimi döktüğüm için mutluyum.
Ayrıca filmin içeriğinden pek bahsetmedim ve öyle zannediyorum ki bahsetmeye de gerek olmamalı Yine de bir kaç şey anlatayım. Filmin içinde Atatürk’ün geleceğe ve gençliğe örnek olsun diye yaptıkları ve söylediklerine yer verilmiş ve çok güzel aktarılmış izleyiciye. Türk kadınının emekleri ve cesareti çok güzel işlenmiş. Halkın, hükümetin ve devletin yoksullukla ve zorluklarla başa çıkarak küllerinden doğuşu gerçekçi bir şekilde aktarılmış. Fazla şey söylemeye gerek yok, izleyin ve izlettirin. Ve zaten filmde izleyeceklerinizin çoğunu, bir Türk olarak okullarda öğrenmiş, büyüklerinizden dinlemiş, kitaplardan okumuş olmanız gerek. Özellikle bu yazıyı okuyan genç kardeşim ve arkadaşım, özellikle de senin bilmen gerek. Bu ülkeyi Atatürk, en çok da biz gençlere emanet etmişti.
Son olarak diyeceğim:
Atatürk’le kalın, cumhuriyetle kalın, “şimdilik” hoşçakalın…
Facebook | Twitter | Instagram | Slack | Kodcular | Editör | Sponsor