Tavşan Jojo İnceleme ( Sürpriz Bozan İçerir)

Büyük Öteki
Türkçe Yayın
Published in
5 min readMar 20, 2020

Eve kendimizi kapatmışken bu yılın izlenebilecek güzel filmlerinden biri; Tavşan Jojo. İzlerken oldukça eğlenceli vakit geçirmenizi sağlayan film 2. Dünya Savaşının son demlerinde fanatik şekilde Nazileri savunan, sosyal olarak izole olmuş 10 yaşındaki Jojo’nun hikayesini anlatıyor. Filmin yönetmenliğini Thor: Ragnarok filminden tanıdığımız Taika Waititi üstleniyor, kendisi aynı zamanda filmde Jojo’nun hayali arkadaşı olan Adolf Hitler’i canlandırıyor. Waititi’nin yanı sıra filmde Jojo rolünde Roman Griffin Davis, Elsa rolünde Thomasin Mckenzie ve Jojo’nun annesi olan Rosie karakterine Scarlett Johansson hayat veriyor. Ek olarak filmin Oscar ödüllerinde en iyi uyarlama senaryo dalında ödül aldığınında altını çizmekte fayda var.

Filmin konusunu biraz daha ayrıntılı biçimde ele alıcak olursak; Jojo daha 10 yaşında olmasına rağmen fanatik bir Nazidir. Tek hayali ve amacı kendi gözünde yüce bir yere sahip olan Adolf Hitler’e cephede hizmet etmektir ve tek bir arkadaşının olması, yalnızlığından dolayı Adolf Hitler’i hayali arkadaşı olarak benimsemiştir. Tabi gördüğümüz Jojo’nun hayalindeki Hitler olduğu için bildiğimiz Hitler’den oldukça farklıdır. Jojo filmin başında Almanya’da ki çocukları eğitmek için kurulan iki günlük Nazi kampına katılır, burada Yahudi halkı için oldukça tuhaf şeyler söylenmektedir. Örnek olarak; bir yahudiyi tanımak için boynuzlarını kontrol etmelisiniz ya da yahudileri öldürmek için kraliçe yahudinin yerini bulup onu yok etmelisiniz tarzında absürt şeyler çocuklara öğretilir. Jojo bunları duydukça Yahudilere karşı olan korkusu giderek artmaktadır. Bu korkunun üstüne bir de kamp zamanında çocukların şiddete olan eğilimleri daha büyük çocuklar tarafından test edilir ve bir tavşanı Jojo’nun öldürmesi talep edilir, bu ana kadar fanatikliğinden ödün vermeyen Jojo haliyle tavşanı öldüremez, film bize burada ilk olarak Jojo’nun aslında topluma çok fazlasıyla uyumlu olmadığını göstermektedir. O zaman fanatikliği de sadece arkadaş edinme çabasından mı gelmektedir?

Jojo babasının İtalya’da savaştığını düşünür, bu yüzden evde annesi Rosie ile beraber yaşamaktadır. Rosie yaşadıkları bölge içerisinde oldukça saygın bir yeri olan kadındır. Vatansever, Hitler yanlısı bir imaj çizmektedir. Jojo birgün evde tek başınayken yukarı kattan bir tıkırtı duyar. Tıkırtının peşinden korkarak gider ve karşısında kendisinden 5–6 yaş büyük bir kız çocuğu görür. İlk olarak ne olduğunu anlayamaz sonrasında ortaya çıkar ki kız aslında annesinin Nazi askerlerinden korumak için evde gizlice sakladığı bir yahudidir. Jojo’nun aşırı fanatik tavırları yüzünden annesi Jojo’ya durumdan bahsetmemiştir. Jojo kızın varlığını öğrendikten sonra yaptığı ilk adım hayali arkadaşı Adolf ile kafa kafaya verip kızı evden göndermenin yolunu arar ancak her şekilde yahudi kız yani Elsa Jojo’yu alt etmeyi başarır. Belli bir süre sonra Jojo aslında Elsa’nın kendisine anlatılanlar gibi olmadığını fark eder(boynuzlarının olmaması gibi) ve giderek Elsa’dan hoşlanmaya başlar. Elsa’dan hoşlandıkça Hitler ile arası bozulur. Bize bu noktada gerçekten de Jojo’nun fanatik olmasının en önemli nedeninin toplumda bir yere sahip olamaması olduğu gösterilmiş olur.

Filmin üzerinde durduğu en önemli konu Yahudilerin ötekileştirilmesidir. Bu ötekileştirmenin mizahi-absürt bir yol ile yapılmış olması aslında ırkçılığın nasıl oluştuğu hakkında bizlere oldukça doğru bilgiler verir. Duygular konusunda yapılan çalışmaların bir alanını “iğrenme” hissine aittir. Bu konu üzerine aslında literatürde oldukça fazla çalışma vardır ama genel olarak özetlemek için örnekler vermemiz gerekirse; en bilinen örneklerinden biri dışkı şeklinde çikolatalardır. Araştırmacılar deneye katılan katılımcılara dışkı şeklinde çikolata ikram ederler ve bunun bir çikolata olduğunu söylerler, gelgelelim katılımcılar kendilerine sunulan çikolatanın sadece görünüşünün dışkı şeklinde olmasını bilmelerine rağmen çikolatayı yiyemezler. Buradan da sonuç olarak şu çıkar; iğrenme hissi bulaşıcıdır, temiz olan bir şey ile kirli olan bir şeyi zihnimizde özleştirdiğimizde temiz olan şey artık temiz değildir. Çikolata her katılımcı için temiz ya da nötr bir uyaranken onu dışkı gibi kirli bir uyaranla ile zihinde özleştirme yapmak, ardından gerçek bilginin verilmesi bile bu özleştirmeyi kıramadığı görülmüştür. Nazi Almanya’sı da tam olarak Yahudilere bunu yapmıştır. Önceden hayatlarına olağan şekilde devam eden Yahudiler ve Almanlar bir aradayken, adamın biri çıkıp ülkenin bütün sorununun Yahudiler yüzünden gerçekleştiğini söylemiş ve sonrasında zamanla Almanlar tarafından temiz uyaran olan Yahudiler çeşitli pis uyaranlarla özleştirilip(filmin için yahudilerin yumurtlaması, şeytan kuyruklarının olması gibi insani olmayan şeyler buna örnek olarak verilebilir), propagandalar eşliğinde Alman halkında iğrenme hissi yaratılmıştır. O iğrenilen uyarandan kurtulmak ne yazık ki deneylerin bize gösterdiği kadarıyla kolay değildir. Ancak Taiki Waititi bunu aşmanın yolunun yalnızca aşk ve dostluk ile olabileceğini vurgulamıştır, tabi bu yaklaşım 10 yaşındaki bir çocuğun özleşmesini kırmak için mantıklı olabilir ama genele baktığımızda fazla romantik gibi durmaktadır.

Filmin bir diğer önemli noktası da Adolf Hitler’in karakteridir. Haliyle filmde gerçek Hitler yerine Jojo’nun Hitler’ini gördüğümüz için karakteri oldukça çocuk gibidir. Fakat burada ilginç bir şey vardır; Jojo’nun Hitler’e hayran olduğunu biliriz ve haliyle hayalindeki Hitler’in inanılmaz büyük bir kahraman olarak görmesini bekleriz, Jojo öyle görür onu ama aslında davranışları hiç öyle değildir. Jojo’nun Elsa’dan korktuğu sahnelerde Hitler’de Elsa’dan çekinir. Normalde burada hayali Hitler’den daha sert bir tavır bekleriz ya da Hitler Jojo’nun annesine karşı aşırı derecede korkak bir tavır sergiler. Jojo onu kahraman gibi görmesine rağmen davranışları hiçte kahraman gibi değildir. Buradan şöyle bir sonuç çıkarılır; Hitler’i gören Jojo’dur ve haliyle aslında nasıl davranması gerektiğini belirleyen de Jojo’dur, Hitler Jojo’nun isteği dışında davranış sergileyemez. Hayali arkadaşıdır ve en fazla kendisinin yapmak istediği ama yapamadığı davranışları Hitler’e yansıtabilir, buna rağmen kahraman Hitler kahraman gibi davranmaz sadece Jojo onu öyle görür. O zaman Hitler aslında Jojo’nun kahramanı değildir sadece korkularını besleyen bir figürdür. Jojo ve Hitler arasında tartışmalarda Jojo her zaman daha ağırbaşlı karakter olurken Hitler daha panik atak bir karakteri canlandırır çünkü Hitler karakteri korkunun depolandığı yerdir, Jojo’nun korkuları toplumun geneline uymadığı için Jojo korkularını Hitler’e yönelterek onları yüceltir ve her seferinde altında kalır ama içten içe bu duyguları istemediği içinde hayali Hitler’i oldukça karikatür davranışlar sergiler. Yani, istenmeyen duygularını yüce bir şey olarak gören ve ona asla ulaşamayacak bir kısır döngünün içinde kalan Jojo, Elsa’nın gelmesiyle Hitler’den kurtulur, artık gereksiz yüceltilen korkulara ihtiyaç kalmamıştır.

Genel olarak izlediğimiz 2.Dünya Savaşı ile ilgili filmlerin çoğu yaşanılan acılar üzerine durmaktadır, oldukça da normaldir ancak bu durumu komedi açısından izlemek kişiye bambaşka bir deneyim kazandırıyor diyebilirim. Film içerisinde Almanların Yahudileri ötekileştirme propagandalarının abartılarak anlatıması, Adolf Hitler’in 10 yaşındaki nazi bir çocuk tarafından muhtemelen kafasında nasıl canlandırıldığı ve nasıl bir imaja sahip olduğu, aşırı fanatikliğin insanları nasıl salaklaştırdığı üzerine harika bir komedi-eleştiri olmuş diyebilirim. Artık bu şekilde mizaha başvurmanın sanırım zamanı gelmiş ve geçiyor bile. Kişilerin acılarını yaşamaları veya bunları anmaları elbette gerekiyor ama her sene önümüze düşen ağır dramdan oluşan ve travmayı tetikleyen filmlerin dışında farklı türde bir filmin olması beni oldukça mutlu etti. Sanırım zamanında bizzat Nazi toplama kamplarında kalan ünlü varoluşçu psikoterapist Victor E. Frankl filmi izlemiş olsa, o da oldukça mutlu olurdu. Nazilerin en acımasız yüzünü deneyimleyen Frankl, “İnsanın Anlam Arayışı” kitabında; “Mizah duygusu geliştirme ve olayları mizahi bir ışık altında görme çabası, yaşama sanatında ustalaşırken öğrenilen bir hiledir.” demiştir. Belki de artık Dünya üzerinde travmaya sebep olmuş olayların dramını anlatan filmlerden daha çok onlarla başa çıkabilmezi sağlayacak mizahi filmlere ihtiyacımız vardır, belki de Frankl’ın korkunç koşullarda kurtulmasını sağlayan şey bizlerin de ilacı olacaktır.

KAYNAKÇA

Victor E. Frankl, İnsanın Anlam Arayışı, syf 59., İstanbul: Okyanus Yayınları, 2019.

--

--

Büyük Öteki
Türkçe Yayın

Hayatı yönlendiren tüm Büyük Ötekilere karşı küçük çaplı bir isyan girişimi