Tepegöz: Bir Anadolu Masalından Katmanlar

Esra Birand
Türkçe Yayın
Published in
4 min readFeb 7, 2024

Ülkemizde masal söz konusu olduğunda genelde Grimm ya da Andersen derlemeleriyle, bazen de Rus Halk Masalları’yla karşılaşırız. Oysa Anadolu ve Orta Asya Türk masallarında hiç azımsanamayacak kim bilir ne hikâyeler vardır.

Bu masalların arasında, çocukluk yıllarımdan bir Dede Korkut hikayesi olan ‘Tepegöz’ü hatırlıyorum. O yıllarda hala dedeler-nineler bu masala değinir, okullarda onun bahsi geçerdi.

Bu efsane bir masala göre biraz ağır olduğundan, çocuklara sadece Basat’ın maceraları formatında anlatılırdı. Hikayenin başındaki ve sonundaki detaylara ise pek girilmezdi. Tepegöz’ün akılsızca güç kullanması ve Basat’ın kıvrak zekasıyla onun elinden kaçabilmesi, uyku öncesi hikayeleri arasındaydı. Bize, zekanın kaba güçten daha değerli olduğu fikri aşılanır gibiydi.

Tepegöz’ün dünyaya gelişiyle başlayan esas efsane ise, yetişkinlerde bambaşka çağrışımları uyandırır. Bu gözle bakıldığında hikaye Tepegöz’ün doğumunu, günahın bedenlenmiş hali olarak işler. Burada bir çoban, Yer-Su İlaheleri’nin olduğu kutsal alanda, bir periyle birlikte olmuştur. Bu birliktelikten Tepegöz adında hilkat garibesi dünyaya gelmiştir.

Hilkat garibesi insan ve hayvan karışımı bir yaratık olarak işlenir. Öyleyse hikayemizde aslında iki tane hilkat garibesi bulunur. Çünkü Basat da üvey kardeşi Tepegöz gibi, insan hayvan karışımıdır. O insanlar değil, aslanlar tarafından büyütülmüştür. Böylelikle ne tam olarak insana, ne de aslana benzer. Birisi akılsızca sadece yiyip içer, doymak bilmeden kaynakları kurutur, güçlü olduğu için de rastgele sağı solu yıkıp huzur kaçırır. Diğeri ise halkın kahramanı yiğit bir savaşçıdır.

Tepegöz’ü dünyaya getiren günahın tam olarak ne olduğu ise bazen pek telaffuz edilmez. Burada günah sadece bir çobanın bir periyle olması ya da bunun kutsal bir mekanda, Yer-Su ilahelerinin alanında gerçekleşmesi değildir. Esas günah perinin çoban tarafından zorla ele geçirilmiş olması, yani tecavüze uğramış olmasıdır. Bunun ardından hamile kalan su perisi çobana haber salar; ‘Bende emanetin var, bir yıl sonra gel al. Ama bil ki sen Oğuzlar’ın başına fena iş açtın’.

Annesi Tepegözü insanlara karşı neredeyse kinli bir varlık olarak dünyaya getirdiği gibi, aynı zamanda onun parmağına bir de yüzük takar. Bu yüzük tepegözü yenilmez kılmıştır.

‘Akıntılı güzel suyumun, taşkını kardeşim!’

Basat Tepegöz’le birlikte büyümüştür ve onun yaptıklarını duyunca kahrolur. Yine de kahramanca kılıcını kuşanır ve yenilmez sanılan üvey kardeşini, gözüne sapladığı kızgın bir şişle öldürür.

Başta hikayemiz en basit haliyle bir günah ve onun bedeli şeklinde okunabilir. Bunun yanında masallar da tıpkı rüyalar gibi, aslında katman katman anlaşılır.

Şimdi ben kendimce birkaç katmanı açıyor olacağım. Bunların dışında birçok başka yaklaşımla da çözümlenebilecek bir hikayeden bahsediyoruz.

Masallara çoğu zaman kişinin iç dünyası olarak bakıldığından, burada geçen tüm unsurları da iç dinamikler olarak görebiliriz. Öyleyse şunu söylemek çok da yanlış olmayacaktır; Bu masalda dişil bir yön, eril bir başka yön tarafından zorbalığa uğramıştır. Periyle zorla birlikte olunması, dişil yönlerimizin bastırılarak eril yönlerimizin altına itilmesi olarak anlaşılabilir.

Oysa iç dünyada bir niteliğin eril ve dişil taraflarının doğru şekilde birlikteliği, Hieros Gamos yani kutsal evlilikle sembolize edilir. Bir nitelik dişil ve eril yönleriyle dengeye geldiğinde altın orta yakalanmış, bilinçdışı içerik bilinçli hale gelmiş oluyor. Bu da egoyu sarsmak yerine güçlendiren bir durum.

Diğer taraftan tek yönlü bir nitelik başı boş bir kompleks haline gelerek, yeri geldiğinde iç yaşamda savrulmalara sebep olabiliyor. Bazen de egoya baskılar yaparak baş edilemez duygu çalkantıları yaratabiliyor. Bu masalda Tepegöz bir tür Hieros Gamos’dan değil, tek taraflı gelişmiş kompleksten doğan bir nitelik. Akılsızca sağı solu hırpalar ve onmaz iştaha sahiptir.

Diğer yandan tasavvufta tepegöz nefs olarak tanımlanır. Zira dünyaya gelmesi dizginlenememiş bir hırs ve nefsten dolayı gerçekleşmiştir. Ayrıca saldırgan, bencil ve oburdur. Bu da bize başta perinin başına gelen zorbalığı hatırlatır.

Ayrıca bu yoruma göre Tepegöz bizzat Basat’ın nefsidir. Beraber büyümüş olmalarının yanında, Tepegöz’ün onu hilelerle kandırması, hükmü altına alması ve Basat’ın ancak inançlarını hatırlayarak üvey kardeşini yenmeyi başarması buna kanıt olarak gösterilir. Burada Dede Korkut karakteri, bilge arketipinde Basat’ın dönüşümünü tetikleyen kişi olarak karşımıza çıkar.

Son olarak, Basat Tepegöz’ün gözlerini kızgın şişle yaralayarak onu öldürür. Bu olay ise mağarada geçer. Yine tasavvufi ve dolayısıyla dini bir yorum olduğu için, buna göre Basat nefsini bir tapınakta öldürmüştür. Gözler ise İslam’da günahın kaynağı kabul edildiğinden, Tepegöz’ün sadece gözlerine kızgın şiş saplanarak öldürülebilmesi, nefsin terbiye olmasını sembolize eder.

Bir masalın toplumun dönüşümünde etkisi olabilir mi?

Derinlik psikolojisi ile ilgilenenler, olabileceğini savunur. Nasıl ki rüyalarımız sanki önemsiz birer fantezi gibi görünürken aslında bizim uyumsuzluklarımı telafi ediyorsa, masallar da toplumun ortak rüyalarıdır. Dolayısıyla yalnızca eğlencelik anlatımlardan ya da açık ede ede mesaj vermeden öte, bilinçdışı bir dengeliyici özelliğe sahiptir.

Toplum bireylerden kurulduğu için, bireylerin okudukları masallar da toplumun dönüşümünde etkili olacaktır. Yani kendi içimizde doğru ilişkilendiremediğimiz eril ve dişil yanlarımızdan, toplum hayatında da dengesiz kadın erkek ilişkileri doğabilmekte.

Tepegöz’ün yenilmemesinin sebebi annesinin Tepegöz’ün parmağına taktığı yüzüktü. Bir yüzük sembolünü dahi açsak, toplum ve aile yaşamına dair kim bilir ne çözümlemeler çıkarabiliriz.

İlerlemeyi önemseyen topluluklar, bilime ve yeniliklere yatırım yapmaya eğiliyor. Bunu ise ancak güçlü kökler üzerine inşa edebileceğimizi aklımızın bir köşesinde tutmakta fayda var. Bir keresinde J. Campbell mitlerin tarihten çok daha gerçek olduğunu ifade etmişti. Ona göre tarih bir tür haberciliktir ve siz haberlere ne kadar inanabileceğinizi biliyorsunuz. Oysa atalardan aktarılmış bir hikaye samimiyetini çok rahat ortaya koyabilecektir.

Ağacın dallarının göğe uzanabilmesi için, sağlam köklerden beslenmesi gerektiğini hepimiz biliriz.

--

--