The Culture Map Kitap Notlarım

Burag Hançer
Türkçe Yayın
Published in
5 min readSep 5, 2020

--

Hayatınız boyunca aynı ülkede benzer bir etnik grup ile kariyerinizi devam ettirdiyseniz, iş hayatınızı büyük ölçüde etkileyebilecek kültürel farklılıklar muhtemelen sizi pek de ilgilendirmiyordur.

Beni de ilgilendirmiyordu, ta ki Hollanda’ya taşınıp bu kültürün içinde hem de Alman bir müdürün altında çalışmaya başlayana kadar.

The Culture Map işte tam buna benzer, iş hayatında kafanızı karıştıran ve sizi şaşırtan kültürel farklılıkları konu alarak bunları skalalar ve örnekler eşliğinde açıklamayı hedefliyor.

Üniversitede ne kadar tam da bununla ilgili bir ders almış olsam da, dersi geçsem yeter felsefem yüzüden bana zerre katkısı olmamış.

Şu anda ise, kitabı bitirmek iş yerinde yaşadığım onlarca deneyime çok farklı bakmama fırsat tanıdı ve eminim ki katkılarını gün geçtikçe daha net bir şekilde görebileceğim.

Sizler de benzer uluslararası bir ortamda çalışıyor veya çalışmayı hedefliyorsanız, bu su gibi akan eğitici kitabı şiddetle tavsiye ederim.

Bu yazıdaki amacım ise kitaptan öğrendiğim bazı şeyleri kısaca sizlere aktarmak.

Kameranızın Lensi ile Oynamayın

Kameranızın çektiği fotoğraflar büyük ölçüde kullanıdığınız lense göre değişiklik gösterebilir ve elbette farklı lenser ile aynı şeyin resmini çekebiliyor olsanız da ortaya çıkan fotoğraftaki detaylar biribirinden çok farklı olabilir.

Herhangi bir fotoğrafı veya durumu yargılarken de kendi kameramızın lensini (elbette kültürden bahsediyorum) baz alırız ve daha önemlisi fotoğrafı çeken herkesin aynı lensi kullandığını varsayarız. Bu yüzden kendimiz ve fotoğraf arasında tek bir lens, yani filtre olduğunu hayal ederiz.

Halbuki farklı kültürlerden gelen insanların durumları yargılarken farklı lenser kullanabileceklerini göz ardı ediyoruz. Kısacası arada çift katmanlı bir lens mevcut ve diğer lens ne yazık ki karşı tarafın kamerasında olduğu için bu her iki tarafın da durumları ve iletişimleri yanlış yargılamasına neden oluyor.

Kitapda verilen örnekler de tamamen bu yanlış anlaşılmaların nasıl kültür farklılıklarından kaynaklandığı üzerine. Elbette karşı tarafın lensine, yani kültürel filtrelerine nasıl alışabileceğimiz üzerine tavsiyelerle de dolu.

Mesela ben Alman müdürümün sert eleştirilerinden rahatsız oluyordum, fakat öğrendim ki Alman kültürü bizim aksimize eleştiri yaparken hem %100 açıklıktan yana hem de eleştirilen kişiyi ve konuyu birbirinden ayrı tutuyor.

Artık zerre kişisel algılamıyorum, eleştirinin amacının pozitif olduğunu ve beni değil de argümanımı eleştirdiğini anlıyorum.

Low-context vs High-context

Kültürler arasındaki en büyük iletişim farklılıklarının bir kısmı yukarıdaki bağlam grafiğine dayanıyor. Skalanın sol tarafında kalan düşük bağlamlı ülkelerde cümlelerin ne ifade ettiği çok daha açık ve kimse altında daha derin anlamlar aramıyor. Sağ tarafta kalan yüksek bağlamlı kültürlerde ise anlatılmak istenenler her zaman şeffaf bir şekilde yansıtılmıyor ve kişilerin söyleyiş tarzlarından anlamları çıkarmaları gerekiyor.

Örneğin grafiğin sağında kalan Japon kültüründe tam da bu konuda “ Kuuki wo yomu” yani havayı okumak diye bir terim mevcut. Bu farklılıkları az çok bilsem de kitapda ilgimi çeken kısım eğilimlerin atında yatan nedenin açıklanması oldu.

Sağ tarafta kalan ülkeler aynı coğrafyada ve kültürde uzun süre yaşamış homojen toplumlar ve uzun yıllar içerisinde bu insanlar imaları kullanma ve anlama yeteneğini kazanmışlar.

Fakat sol tarafta ipi çeken ülkeler nispeten yeni ve farklı kültürlerde oluşmuşlar bu yüzden ortak bir ima anlama yeteneği kazanamamışlar.

Ne kadar grafikteki her ülke için geçerli olmasa da bu açıklama epey bir kafama yattı. Bu arada yularıda göremeseniz de, Türkiye de nispeten uzun bir tarihe sahip olduğu için grafiğin high context bölümde.

Beni İkna Et!

Sizce okullarda bir matematik dersinde önce formülün nasıl çalıştığını mı öğrenmek gerek yoksa formülü bir problemde uygulamak ile başlamak mı daha verimli?

Hem ikisi de, hem de hiçbiri. Aslında kültürlere göre bu durum da büyük bir farklılık gösteriyor. Sol taraftaki ülkeler hem eğitim alanında hem de diyelim ki bir şirket toplantısında konunun öncelikle teori kısmına odaklanıyor ve vakit harcıyor. Sağ taraftakiler ile uygulayarak öğrenmeyi tercih ediyor.

Bu bölümü okurken, yılllar önce İstanbul Erkek Lisesi’nde okuyan bir arkadaşımın yakarışlarını hatırlar oldum.

“Ya abi bütün ders formülü tartıştık bir tane bile problem çözdürtmedi hoca!”

Bu okul Alman eğitim sisteminden etkilendiğine göre, grafiğe bakınca şimdi çok da şaşırtıcı gelmiyor bu durum…

Elbette ofiste birini ikna etmeniz gerekiyorsa argümanınızı nasıl bir yöntem ile sunacağınıza eminim ki bu grafik destek olacaktır.

1 2 3 Gülümse

Amerikalı ve Japon katılımcılardan, odadaki kişinin bir fotoğrafını çekmeleri rica ediliyor. Sol taraftaki Amerikalıların çektiği fotoğrafların ortalaması, sağdaki ise Japonların çektiği tarz.

Bu ilginç farklılık ise bu ülkelerin felsefi ve dini geçmişlerine dayanıyor. Asyada Budism’i etkileyen Taoism felsefesine göre evren bir düzen içerisinde çalışıyor ve her parçası birbiri ile ilişkili. Yin ve Yang kavramını düşünecek olursanız beyaz noktanın arka planı siyah ve siyah noktanınki ise beyaz.

Yani arka plan aslında cisim ile bir bütün. Bu yüzden bir kişinin fotoğrafını çekerken Asya kültürüne maruz kalanlar arka planı da fotoğrafa dahil ediyor.

Çok yüzeysel anlatıyorum tabi bunları, detaylar kitapta!

Sen Söyle

Türkiye’de alıştığım üzere bir konuda son söz söylenecekse patronumun gözerinin içine bakarım. Kafanda bir soru işareti varsa da cevabı üstlerinden beklersin. İşte her kültürde durum öyle işlemiyor.

Hollanda’da ilk toplantılarımdan birinde cevabı müdürümden beklerken, bana “ sen ver cevabı, uzman sensin bu yüzden seni işe aldık “ deyince kalıverdim.

Artık kimsenin gözünün içine bakmıyorum ve karar verme konusunda düşüncelerimi rahat bir şekilde dışa vurabiliyorum. Bu tarz davranan patronları grafiğin sağ tarafındaki ülkeler zayıf olarak görebilse de sol taraf için bu durum gayet doğal.

Randevunuz Var Mı?

İşte Türkiye’nin olduğu bir grafik!

Saat 09:00'da buluşalım denince, 09:00'da mı buluşuyorsunuz yoksa biraz sarkıyor mu? Sol tarafta sarkmıyor, sağ tarafta ise sarkıyor.

Kitapta bu eğilim de çok güzel bir şekilde anlatılıyor.

Sol taraftakiler endüstri devriminin erken yapıldığı ülkeler bu dakiklik kavramı işçilerin zamanında fabrikaya yetişmesine kadar dayanıyor ve toplumların kültürünü etkiliyor.

Sağ taraftakiler ise daha çok gelişmekte olan ülkeler ve böyle bir durumdan zamanında etkilenmedikleri için daha esnek bir zaman kavramına sahipler.

Kitap buna benzer örnekler ile dolu ve epey kafa açıyor, bir yandan da oldukça yalın ve akıcı.

Hepinize iyi okumalar diliyorum.

İçeriklerim hoşuna gidiyorsa Yirmilerim’i sosyal medyada takip edebilirsin!

🎉Youtube Kanalı: https://www.youtube.com/c/yirmilerim

🌈 Haftalık Bülten: http://eepurl.com/do729H

🔥 Instagram Sayfası: https://www.instagram.com/yirmilerim/

📚 Blog: https://www.yirmilerim.com/

Originally published at https://www.yirmilerim.com on September 5, 2020.

--

--