The Highest Level Of Faqirlik

Dilan Bakır
Türkçe Yayın
Published in
4 min readJul 21, 2018

Bıktım yazı yazmaya karar verip yazamamaktan :)
Bir şeyleri dile dökmenin yazmaktan daha kolay oldugunu bin kez kendime kanıtladıktan ve yazabilenlere olan saygımı göklere çıkardıktan
sonra, ilk yazımı fakirliğime adamaya karar verdim. Kendimi bir yazıda anlatmanın en iyi yoluydu bu dedim :)

Geçenlerde annem ile yaptığımız mükemmel WhatsApp konuşmasında neden bu kadar fakir oldugumuz konusunda yaptigim isyana karşılık olarak, annemden aldigim 'olsun kızım bak çok güzel dostlukların var. Aslında herkesten daha zenginsin' motivasyonundan sonra, o güzel dostumu aradığımda bana fakirliginden söz etmesi ise, hayatımda tattığım sıradan hayal kırıklarından sadece birisi idi .Bu olayı anneme anlattiktan sonra aldığım şu
cevabı aklınızın bir köşesine lütfen not edin: Fakir insanlarin fakir dostlari olur:)

Evet şimdi fakirliğimin nerede ve nasıl başladığını anlatmaya başlayacak olursam; ben zaten fakir doğmuşum. Ailem, Gaziantep'in en fakir mahallesinde yaşayan fakir insanlardanmış. Beni de, o fakir topraklara bela olayım diye yaptıklarını düşünüyorum:) Evimiz ciddi anlamda 2 odaydı. Annne, baba, dede, babaanne, ben ve üç kardeşim yaşıyorduk. Hem de bir çıkmaz sokağın sonunda kalan bir evde:) Yusuf Hayaloğlu'nun Nalan şiirinde 've sokağınız acını
kaldıramayacak kadar dardı' dizesinin gerçeğe bürünmüş hali idi bizim sokağımız. Sadece bir motorun sığabileceği bir darlığı hayal edin; işte tam da öyle. Babam daha ben doğmadan bir kaza yapmış ve bu onda kalıcı bir hasara yol açmış artık engelli idi. Acaba bu yüzden mi fakirdik diye de düsündügüm cok olmustur. Ama bence biriktirmekten ziyade kendini mutlu etmeye çalışan bir aile olmamız idi asıl neden. Bunca trajedi silsilesi sonucunda tabiki mutluyduk. O kadar da
aglanacak bir halimiz yoktu.
Hayatim boyunca bir zenginlik tatmadım. Bir şekilde şehir değişti, buzdolabımızın markası değişti, iki yıl önce evimize bulaşık makinesi girdi mesela. Belki bir adidas ayakkabım bile olmuştu, ama hep para sikintisi çekmiştim.:) Liseye kadar bu konuda isyan eden bir cocuk değildim. Tabii hep lüks
şeyler istiyor oluşum, isyandan sayılmazdı daha sonra yaptıklarımın yanında :)
İlkokul ve ortaokulu Hoşgör ilköğretim okulu denen, baya kötü olan bir okulda
geçirdim -örrtmenlerime saygılar-. Kaliteli egitimcilerimiz tabii ki vardi, ama kendisine masaj yaptıran İngilizce öğretmenime beslediğim kini belirtmek isterim.
Liseye gelirsek, Gaziantep Özel İdare Anadolu Lisesi'nde okudum Anadolu Lisesi diyorum, ayağınızı denk alın. O dönemler değerli idik. Bu arada sıfır dershaneyle kazanmıştım (biraz artistlik yapmaya ihtiyacım vardı ). Tanrım herkes Adidas, Nike giyiyordu, burger yiyordu, Duman dinliyordu. Emre Aydın aşığıydı herkes...Ben nereye düştüm.
Kendimi yabancı ve yetersiz hissedişimi hatırlıyorum. Okula gidecekken komşunun evinin önünde servise binişimi hatırlıyorum. Sırf evimin o olduguna inanmalari icin üstelik. Para biriktirip burgere gidişimi; eve artik isyan etmeye başlayışımı ve eve gelen toplam gelirin yarısını benim harcayışımı. İşte tam burada ailemden koca bir özür diliyorum. Affedilmeyi umuyorum.
Günler böyle geçip giderken, baya isyankar bir çocuk olmuştum. Sistemi, devleti, eğitimi insanları ve her yapıyı eleştirmeye başlamıştım. Üstelik artık siyaset konuşmaya başlamıştım. Sürekli farklı olduğumu düşünüyordum. Herkesten herşeyden farklı. Hâlâ da öyle düşünüyorum. Ancak, buradaki farklılık bir üstünlük değil. Fakirlik üstünlük saglamaz tam tersini de. Farklılık sadece farklılıktır. Buna anlamlar yüklememize de gerek yok diye düşünüyorum. sadece kabul edişe ihtiyacımız var.
Lise bitti. Bir yıl daha bekledim üniversite için. Bir şeyleri kazanamadığımdan değil, kendimi yeni ve yabancı yere alıştırmaya cesaretim olmadığından. Hoşgör'ü nasil bırakabilirdim :)
Ve Hosgör'ü bıraktım.
Mersin üniversitesi Çevre mühendisligi :) Çok sevdiğimden değil. Sadece bunu kazanmistim işte. Tabii bir de mühendislik. Hep mühendis olmak istemişimdir. Mühendis olsun da çamurdan olsun. (doğru bir cümle kurmuşumdur umarım). Bu arada tabiki parasal durumumda bir değişiklik yok hala fakirim. Ailemi de aldim gittim Mersin'e. Çünkü onları Hosgör'den kurtarmalıydım. Orası b*k çukuru:) Nasıl bir nefretle büyüdüğümü siz düşünün artık. Daha sonra özgürlüğüne düşkün bir kadın olarak tabii ki ailemle yaşamadım. gereksiz çaba, zaman ve para harcayarak bir yurt ve üç ev deneyimim oldu. Soonra da borclarimla babamin tombul göbeğine başımı koydum:) I niid mani:). İngilizce bildiğimden değil artistlik kasmaya çalıştığımdan bunlar hep.

Sonuca gelecek olursak, O güzel dostumla para denen materyale lanet ettiğimiz günlerden bir gün, "her gün fakir olan birine, diğer fakir olanlar 1 lira verse o insanın hayatının kurtulacağını" söylemişti.
O günden beri böyle bir girişimin başladığını hayal ediyorum. Gerçekten böyle birşeye başlarsak fakirlik biter miydi, bilmiyorum. Lakin, düşüncesi bile beni güldürmeye yetmişti. Tabiki burada param yok diye şunu alamadım, bu olmadı moduna girmeyeceğim. Çünkü şikayet etme zamanlarımı ergenlikte bırakmam gerekiyordu mutlu olabilmak icin. Mesela şuan fakirliği yazarken eğleniyorum (buruk bir neşe) :)
Bence birbirimizi bu çukurdan kurtarabiliriz. Her gün bir fakire bir lira :)

Eğer yazacaksam,tabii ki ilk yazım the highest level of faqirlik olacakti q ile :)

Teşekkürler.

Facebook | Twitter | Instagram | Slack | Kodcular | Editör | Sponsor

--

--