Trump Kazanabilir Mi?

Tolga Uğur
Türkçe Yayın
Published in
6 min readJun 11, 2020

Amerika Birleşik Devletleri yakın tarihinin en karanlık ayını geride bıraktı. 2020 yılına kadar akademik çevreler ile belli başlı grupların sıklıkla bahsettiği sorunlar, korona salgının ülkeyi ağır bir şekilde vurmasıyla beraber su yüzüne çıktı. Uzun süredir halk sokaklarda öfkesini gösterirken, Trump ise Twitter hesabında eylemcileri tehdit etmeye devam ediyor. ‘’Bir ülkenin siyasetini mevcut başkanının söylemlerinden farksız düşünemeyiz’’ anlayışını benimseyerek Donald Trump’ı olayların bu kadar büyümesinden sorumlu tutabiliriz. Trump’ın en başarısız ABD başkanları listesine üst sıralardan gireceği de açık bir şekilde ortada. Bu durumda 2020 Kasım ayı seçimlerinde Trump’ın farklı bir şekilde mağlup olmasını bekleyebiliriz, ama seçmenlerin akılcı düşünmekten ziyade fanatik görüşlerin etkisinde kalarak oy verdiğini biliyoruz. ABD gibi seçimlere katılım oranın yüksek olmadığı bir ülkede fanatik seçmenlerin varlığı daha da önemli oluyor. Trump kendisine oy veren seçmenin önemli bir bölümünü tatmin edebiliyorken; Biden’ın kendi seçmenlerinin sandığa gitmesini sağlayabileceği belirsiz gözüküyordu. En azından 2020 yılı başına kadar.

İkinci dönem için aday olan ABD başkanlarının seçimleri kaybetmesi düşük bir ihtimaldir. Son 120 yılda başkanlık yapan liderlerin sadece dört tanesi ikinci dönem için aday olmasına rağmen seçimleri kazanamamıştı. Yaptıklarından çok kilosuyla hatırlanan William Taft(1912), Büyük Buhran’ı Büyük Buhran yapan başkan Herbert Hoover(1932), nasıl başkan olduğu halen anlaşılamayan Jimmy Carter( 1981) ve ‘’ Baba Bush’’ olarak bildiğimiz George H. W. Bush(1992) dört istisnai örneği oluşturuyor. Warren Harding ve John Kennedy başkanlık görevini sürdürürken hayatını kaybettiği için, Gerald Ford ise her ne kadar üç yıl başkanlık yaptıktan sonra 1976 seçimlerini kaybetse de başkanlık makamına seçimle gelmediği için bu değerlendirmenin dışında tutuluyor. On dokuz başkanın on ikisi ise iki dönem yaparak Beyaz Saray’dan ayrıldı. Peki, Trump on üçüncü örnek olabilecek mi?

Trump’ı yukarıdaki paragrafta bahsedilen liderlerden birisine benzetmem gerekirse Hoover’ı seçerdim. Hoover, genelde başarılı başkanlarla dolu 20. yüzyıl ABD tarihinin tartışmasız en başarısız başkanı olarak gösteriliyor. Büyük Buhran yaşandıktan sonra krizi çok kötü yöneterek siyasi ve ekonomik krizin daha da derinleşmesine neden olmuştu. Trump’ın salgın öncesi ve sonrasında performansı Hoover’dan daha iyi değildi. Zaten işsizlik verilerinin 1930’lardan sonra ilk kez %20 bandına gelmesi de bunu kanıtlıyor. Fakat, iki lider bir konuda ayrışıyor. Hoover’ın fark yiyerek kaybettiği 1932 seçimlerindeki rakibi Franklin Roosevelt idi. Roosevelt’in ülke tarihindeki en başarılı 2–3 başkandan biri olduğunu biliyoruz, Trump’ın rakibi Joe Biden ise o seviyenin çok uzağında olan bir lider. Bu nedenle Trump’ın Hoover ile aynı sonu paylaşmayacağını söyleyebiliriz. Üstelik, yaptığı bir yığın hataya rağmen, kazanma ihtimali sanılandan daha yüksek.

Koronavirüs salgını sebebiyle birçok ülke 2. Dünya Savaşı günlerinden sonra hiç kullanmadığı olağanüstü hal önlemlerini almıştı. Kriz dönemlerinde toplumların otoriteye daha eğilimli oldukları bilimsel araştırmalarla kanıtlanmış durumda. Angela Merkel örneğinde gördüğümüz gibi kriz dönemlerini iyi yöneten liderlerin halkın gözündeki destekleri katlanarak artabiliyor. Kriz anlarının mevcut başkanları vezir de edebilir rezil de. 2020 yılında yaşananların Trump’ı vezir etmeyeceği aşikar. Görevinden azledilmesi için başlatılan soruşturmayı başarıyla atlatarak, kendisine olan desteğin artmasını sağlayarak kapattığı 2019 yılının ardından herhalde bu kadar zor bir yıl beklemiyordu. Yıl başında Trump’ın karşısında savaşırken sürekli kendi içinden kayıplar veren ve homojen bir görüntü sunamayan bir Demokrat Parti vardı. Joe Biden’ın Super Tuesday’e kadar performansı o kadar vasattı ki toplayabildiği bağış beş basamaklı sayıları görememişti. Trump çantada keklik bir başkanlık yarışına hazırlanıyorken son iki ayda yaşananlar hepinizin malumu…

Eğer salgın olmasaydı 2020 yılında Amerikan basınının en önemli gündemi seçimler olacaktı. Joe Biden ve Donald Trump’ı sürekli medya organlarında görecektik. Ancak, korona salgını çıktı, gündem bir anda değişti ve Joe Biden kendi bodrumuna kapanmak zorunda kalırken, Trump ise her gün bütün televizyonlarda yayınlanan basın toplantıları düzenliyor, salgının ABD üzerindeki etkisini açıklıyordu. Daha doğrusu briefing toplantılarının bu amaçla yapılması gerekiyordu. Trump ise bu toplantıları olabilecek en kötü şekilde kullanarak, salgınla nasıl mücadele edildiğini anlatmaktan ziyade kendisini aklamak için kullandığı kişisel şovuna çevirdi. Korona salgınıyla nasıl mücadele edildiğini öğrenmek için televizyonlarını açan Amerikalılar Trump’ın kendisini övmek için hazırladığı uzun videoları izlerken kendilerini buluyordu. Salgın hakkında konuştuğu zamanları ise güvenilmez ilaçlar önererek, pozitif bilimlere tamamen ters düşen saçma fikirler üreterek kullandı.

Joe Biden ise yalnızlığına terk edildi. Bodrumunda kendi kaderine terk edilirken, eline müthiş bir fırsat geçiren Trump ise ülkesinin mücadelesini anlatmak dışında her şeyi konuşarak adeta eline altın tepside sunulan 2020 seçim galibiyetini geri itti. Biden o kadar gündemden uzaklaştı ki Trump onun için ‘’ Sleepy Joe’’ ifadesini kullanarak dalga geçmeye başladı. Trump salgını ciddiye almamaya devam ederken, Biden her kurala sıkı sıkıya uymaya devam etti. Trump’ın inatla reddettiği maske takma konusu da gayet ciddiye alarak örnek bir lider profili çizdi. Biden’ın maske takmasının Trump’ı rahatsız etmesi ABD’nin saygınla mücadelesinde sinirlerin ne kadar gergin olduğunu ortaya koymuştu. Trump’ın tehdit ettiği protestocuların liderleriyle konuşması Biden’ın hanesine yazılan bir diğer artı puan oldu. Biden azınlıkları kucaklarken, Trump sosyal medya hesaplarından birilerine saldırmakla meşguldü.

George Floyd’un öldürülmesinden ardından ülke genelinde başlayan protestolar 2020 yılının en önemli olaylarından birisiydi. Trump’ın siyahi seçmenler arasında yerlerde sürünen oy oranı, Joe Biden’ın siyahiler arasındaki popülaritesiyle birleşmesi Trump’ı bir kez daha beyaz-erkek seçmenin lideri olmaya zorluyor. Kadınların oyunu alamadan, siyahilerin oyunu alamadan, Hispaniklerin oyunu alamadan Biden’ı yenmesi çok zor gözüküyor. Biden’ın, Bernie Sanders’ı Hispanik ve siyahi oyları sayesinde yenerek Demokrat Parti’nin başkan adaylığını kazanması azınlıklar üzerindeki etkisini net bir şekilde ortaya koymuştu. Trump ise azınlıkları göz ardı ederek 2016'da yaptığı gibi seçimleri kazanabileceğini düşünmesi muhtemelen ona Beyaz Saray’da geçirebileceği dört fazla yıla mal olacak

Trump her konuyu olduğu gibi protestoları da çok kötü yönetti. En azından bizler gibi siyasete futbol takımı tutar gibi bakmayanlar böyle düşünüyoruz. Donald Trump’ın protestolar sonrasında yaptığı açıklamalarda sürekli disiplini ve şiddeti övmesi, kilisenin önünde İncil ile beraber fotoğraf çekilmesi, sürekli hedef tahtasına oturtabileceği bir günah keçisi araması Trump’ın oy kazanmaktan çok oy kaybetmemek için uğraştığını gösterdi. Klasik popülist retoriği uygulayarak toplumu olabildiğince kutuplaştırarak, kendi seçmenini olabildiğince kendisine bağlayarak oy geçişinin önüne geçmek istemişti. 2016’da kazandığı gibi kazanabileceğini düşündü. Ancak, başkan bir gerçeği unutmuştu: 2016’da seçimlere katılanların birçoğunun değişim isteyen insanın sırf farklı gördüğü için oy verdiği bir siyasetçiydi, 2020 yılında ise dört yıl başkanlık yapmış bir başkan olarak seçimlere girecekti. Kendisine oy veren birçok siyasetçinin hayal ettiği değişimi Trump’ın getirip getirmediği tartışmalı bir konu. Kısacası, bu protestolar Trump seçmeninin birçoğunu daha da radikalleşmesini sağlayabilir. ABD tarihinin en kötü seviyelerine çok yakın olan işsizlik rakamları ile ekonomideki kötü tablonun daha az konuşulmasını da sağlayarak Trump’a yardım bile edebilir. Ancak, ‘’swing states’’ olarak adlandırılan kilit eyaletlerde Trump’ın kazanması çok zor gözüküyor. Ilımlı seçmenin oyunu alabilmek için ya kucaklayıcı bir söylem benimsemelisiniz ya da 2016 Trump örneğinde olduğu gibi seçmenlere farklı bir şeyler yapabileceğinizi hayal ettirmelisiniz. 2020 Trump’da ikisi de yok.

Trump’ın seçimleri kazanması zor gözüküyor. Zaten hem ABD hem de dünya için en hayırlısı Trump’ın dört yıl daha Beyaz Saray’da kalmasının önüne geçmekmiş gibi gözüküyor. 2016 seçimlerinin ardından büyük bir kesim zor bir dönemin kendilerini beklediğini fark etmişlerdi, fakat en koyu Trump karşıtının bile aklına getiremeyeceği kadar sıkıntılı bir dönem geride kalmak üzere. Bu sebeple seçim anketlerinde Biden’ın 10 puan civarı fark atması tesadüf değil. ABD seçimlerini az-çok bilen herkes anket şirketlerinin sonuçlarına güvenilecek en son ülkenin ABD olduğunun, Cumhuriyetçi ve Demokratik Parti arasında geçecek bir seçimin 10 puan civarı bir farkla bitmeyeceğini biliyordur. ABD seçimlerine katılım oranın düşük olması, katılanların ise daha radikal görüşlere inananlar olması nedeniyle Cumhuriyetçi Parti ve Trump’a oy verme eğiliminde olması mevcut başkanın işine geliyor. Zaten Trump’ın yaptıklarıyle yeni seçmen kazanmaktan ziyade kendi seçmenini mutlu etmeye çalıştığı da ortada. Trump için halen geç değil ama, bu sefer, stratejisi işe yaramayacakmış gibi gözüküyor.

Tarih her zaman kazananların üzerinden anlatılır. Çünkü, kazananların hikayesini dinlemek daha eğlencelidir; kimse birilerinin neden başarısız olduğunu merak etmez. Fakat, Kasım 2020 seçimleri bu konuda bir istisna olacakmış gibi gözüküyor. Kazanın öyküsünden çok kaybedenin öyküsünün anlatıldığı enteresan bir seçim bizleri bekliyor.

--

--

Türkçe Yayın
Türkçe Yayın

Published in Türkçe Yayın

Kelimelerin gücüne inanan “Türkçe Yayın” içerik üreticiliğini desteklemek amacıyla yazarlara ve okuyuculara gönüllü destek sunan, kolaylaştırıcı bir yayındır.

Tolga Uğur
Tolga Uğur