Twitter ve Popülizm: Eli Kanlı Bir Suç Ortaklığı Mı?

Tolga Uğur
Türkçe Yayın
Published in
6 min readJun 2, 2020

Kovid-19 salgınından en kötü etkilenen ülke olan ABD’de uzun süre sonra ilk kez gündem değişti. Bugün kaç kişinin öldüğünü, kaç kişiye virüs bulaştığını gösteren grafikler haber kanallarında ilk kez birinci haber olarak gösterilmedi. Bunun güzel bir şey olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, çünkü küresel bir salgından daha kötü ne olabilir sorusuna verilebilecek tek cevap olan ‘’sosyal huzursuzluk’’ geçen haftaya damgasını vurdu. ABD, önce polisin orantısız şiddetiyle ardından da bütün ülkeye yayılan sert protestolarla sallandı. Henüz Minneapolis’te olanları kimse anlayamamışken sahneye Donald Trump çıktı ve Twitter üzerinden ülkesini bir arada olmaya çağırması gerekirken tam tersini yaparak yangına körükle gitti. Gösteriler birkaç gün içerisinde Trump karşıtlığı üzerinden şekillenmeye başlarken, sosyal medyada daha ilginç bir olay yaşandı. Twitter, Donald Trump’ın ‘’tehlikeli’’ tweetlerinin altına uyarı koymaya başladı. Trump ise ,bir anda, başta Twitter olmak üzere birçok sosyal medya platformuna karşı savaş başlattı. Beyaz Saray’a Twitter ve Fox News sayesinde gelmiş, günde 20 tweet atan birinin sosyal medya platformlarına karşı pozisyon alması çok saçma gözükebilir. Zaten Trump’ın saçma olmayan bir kararı var mı ki…

Donald Trump’ın nasıl siyaset yaptığını artık herkes biliyor. Özellikle de biz Türkler çok daha iyi biliyoruz. Biliyorsunuz, Donald Trump’ın bizlerle ilişkisi ‘’Ekonominizi mahvederim’’ ile ‘’ Erdoğan harika bir siyasetçi. Çok iyi anlaşıyoruz.’’ arasında gidip geliyor. Politikayı günlük olarak yaşayan ve kısa vadeli planlar yapmak dışında başka bir şey yapmayan bir siyasetçi(!) olan Trump’ın ya emrinden çıkmadan, o ne isterse yapacaksınız; ya da Trump’ın size karşı anlamsız bir savaş başlatmasına karşı hazır olacaksınız. Trump’ın Twitter’a kafayı takmasının en önemli nedeni de bu. Twitter, belki de ilk kez, Donald Trump’ın manasız paylaşımlarına karşı bir önlem aldı ve bu önlem başkan Trump’ın ‘’ İfade özgürlüğüm elimden alınıyor’’ bahanesi kullanarak yeni bir düşman yaratmasına neden oldu. Twitter’ın aldığı kararın çok geç kalınmış olsa da doğru bir karar olduğu konusunda kimsenin şüphesi yok. Twitter’ın bu kararı almasına neden olan durum ülkedeki kargaşa döneminde Trump’ın bir ülke başkanın kesinlikle kullanmaması gereken ifadeleri rahat bir şekilde kendi hesabında paylaşması olmuştu. Tahmin edebileceğiniz üzere bu tweetler çok fazla retweet ve beğeni aldı. Peki, neden ve nasıl?

Donald Trump’ın bir güzel sulandırdığı ifade özgürlüğü kavramı aslında uzun zamandır tartışılan, sınırlarının tam olarak nerede başlayıp bittiği konusunda ortak bir uzlaşının henüz olmadığı bir kavram. Nefret söylemi konusunda yasalarda bile ( ABD yasalarında nefret söyleminin sınırları AB yasalarına göre bir hayli geniştir) bir uzlaşı olmaması bunun basit bir entelektüel tartışmanın ötesine geçtiğini gösteriyor. Son yıllarda yükselmekte olan popülist siyasetçiler hem nefret söyleminin hem de demokrasinin sınırlarını zorlayarak iktidara gelmeleri zaten bilinen bir gerçek. Sosyal medya ağları ise bu konuda popülist siyasetçilerin en önemli propaganda aracı olarak görülüyor. Fakat, Brexit ve 2016 ABD seçimlerinin açık bir şekilde gösterdiği gibi, sosyal medyayı en çok kullanan kitle olan 25 yaş altı genç kuşak ne AB’den ayrılma lehine ne de Trump lehine oy kullanmıştı. Bu noktada ilginç bir ikilem ortaya çıkıyor. Sosyal medyayı çok iyi kullanan siyasetçiler( özellikle de Trump çünkü İngiliz medyası zaten AB karşıtı olduğu için Boris Johnson ve neferlerine destek vermişti.) ile sosyal medyada en etkili kuşağın istekleri ve beklentileri uyuşmuyor. Fakat, popülist siyasetçiler yine de başta Twitter olmak üzere bütün sosyal medya mecralarını çok etkili bir şekilde kullanıyorlar. Bot hesaplar veya Facebook’un karıştığı Cambridge Analytica skandalı gibi yasa dışı yolları da kullandılar, ama, onların en büyük gücü kendilerinin kullandıkları siyasi söylem ile sosyal medyanın jargonu arasında büyük bir benzerlik olmasından kaynaklanıyordu.

Popülist söylem ile sosyal medya jargonun birçok konuda örtüştüğünü iddia edebiliriz. Popülizmin en bilinen taktiklerinden birisi düşman yaratmaktır. İç veya dış, elitler veya kurucular fark etmeden popülist siyasetçiler her gruptan düşmanlar yaratabilirler. Sosyal medya sitelerinde olumsuz içeriklerine olumlara; yanlış haberlerin de doğru haberlere göre daha hızlı yayıldığı son yıllarda yapılan araştırmalarla kanıtlanmış durumda. Bilimsel analizleri göz ardı etsek bile eğer yeteri kadar hesabı takip eden bir Twitter kullanıcısı iseniz, her gün en beğenilen yorumların genelde belli bir insan veya grupla dalga geçen/ alay eden tweetler olduğunun farkındasınızdır( Aleyna Tilki tweetleri bu konudaki tek istisnai örnek olabilir). Sinema filmlerinde kötü karakterlerin iyi karakterlere göre daha çekici gözükmesi gibi sosyal medya sitelerinde de olumsuz içerikler daha hızlı yayılabiliyor. Bu nedenle sosyal medya siteleri sürekli olarak kendilerine bir düşman yaratmak için uğraşan popülizm için bulunmaz bir nimettir.

Popülist söylemin en önemli özelliklerinden birisi basitliktir. Popülist liderler seçmenlerine aşırı zor, kompleks cümleler kurmazlar. Her şeyi olabildiğince basitleştirerek açıklamayı tercih ederler. Zaten bu sebeple birçok önemli sorunun anlamını kaybetmesine neden olurlar. Donald Trump’ın İklim Değişikliği sorununa bakışı hepinizin malumudur. Amcası bilim insanı olduğu için kendisinin bilim insanı sezgilerine sahip olduğunu iddia eden başkan Trump, -60 dereceyi bulan hava sıcaklarının ardından ‘’ Nerdesin Küresel Isınma ne olur gel kurtar bizi’’ şeklinde bir tweet atmıştı. Bu tweetin bilimsel açıdan ne kadar kötü olduğu apaçık ortada, fakat bu tweetin ilginç tarafı Trump’ın öncelikli olarak İklim Değişikliği ifadesi yerine daha kolay manipüle edebileceğini düşündüğü Küresel Isınma ifadesini kullanması ve bu sorunun sadece hava sıcaklıklarını indirgemesi olmuştu. İsveç’te ise eskiden çok soğuk olduğu için gidilemeyen bazı bölgelerine İklim Değişikliği nedeniyle hava sıcaklıklarının yaşanılabilir seviyelerle yaklaşması nedeniyle turistlerin akın etmişti. İsveç’in aşırı sağ partileri ise bu konuyu bir güzel manipüle etmiş ve bakın o kadar da kötü bir şey değilmiş bu sorun gibi bir anlam yaratmayı başarmıştı. Raghuram Rajan’ın da dediği gibi ‘’ Doğru soruları soran ama nadiren doğru cevaplara inanan’’ siyasetçiler olan popülistlerin karşılaştıkları küresel problemlere onları olabildiğince basitleştirerek, bu sayede de toplumun gözünde hem anlamını hem de önemini yitirmesini sağlamak için uğraşıyorlar. Post-truth( hakikatin önemsizleşmesi) çağına gelmemizi sağlayan en önemli nedenlerden birisi her şeyi olabildiğince basitleştirme hastalığımızdı. Bu soru yeni değil tabii. Her şeyi basitleştirme hastalığımız 700 yıl önce Occam’ın Usturası olarak teorileştirilmişti. Bizim dönemimizin diğerlerinden daha farklı olmasını sağlayan ise sosyal medyanın varlığı ve herkesin içerik üreticisi olabilmesidir. Bir başka deyişle artık herkes neyin doğru neyin yanlış olduğunu belirleyebilecek güce sahip olmuştu. 15. asra kadar doğrunun sadece kilise tarafından belirlenebildiği; sonraki birkaç yüzyılda ise genel olarak güçlü imparatorluklar tarafından oluşturulduğunu düşünürsek, günümüzde ne kadar tehlike seviyelere ulaştığımızı daha rahat anlayabiliriz.

Artık içeriğin bir anlamı kalmadı. Twitter’da paylaşılan haberleri düşünün, Sputnik ve BirGün Gazetesinin çok iyi bir şekilde uyguladığı gibi, eğer Twitter üzerinden haber paylaşmak istiyorsanız yapmanız gereken en önemli şey olabildiğince komik/farklı bir başlık atmak olmalıdır. Haberin içeriğiyle başlık arasında bir uyum olmasına da gerek yoktur, zaten çoğu kişi ‘’farklı’’ haber başlığı gördüğü an içeriği okumadan Twitter profilinde veya WhatsApp’ta paylaşacaktır. Kullanıcıların genelde sosyal medyayı eğlenmek için kullandığını kendi tecrübelerimiz sayesinde gayet iyi biliyoruz. New York Times’ın yaptığı gibi kendi siyasi liderinizin ne kadar yalan söylediğini teker teker sayabilirsiniz. Fakat, bu yalanların o lidere oy veren kitle üzerinde çok da bir etkisi olmaz. Hakikatin çoğaltılarak anlamını yitirmesi bu konudaki birinci nedendir. Popülizmin uyguladığı kutuplaştırma siyaseti insanları ya bizlerlesiniz ya da onlarla şeklinde toplumu sert iki farklı kutuba ayırması da önemlidir. İnsanlar karşı cepheden o kadar nefret eder ki, kendi siyasi liderini ilahlaştırır ve hata yapsa da inanmaya devam eder.

Uzun lafın kısası, popülist söylem ile sosyal medya jargonu arasında birçok benzerlik var. İkisinde de olabildiğince basit bir dil kullanarak dikkat çekebilirsiniz. Hakikatin kendisiyle çok fazla ilgilenilmez, olabildiğince dikkat çekici ifadelerle aktarılması gerçeğin kendisinden daha önemlidir. Bir bireye veya belli başlı toplumsal gruplara hakaret etmek/ aşağılamak bir klasik haline gelmiştir. Twitter, sosyal medya platformları arasında en politik olanı olması sebebiyle en ‘’sorunlu’’ gözükenidir . Ayrıca, Jack Dorsey’nin her sene ‘’Önemli adımlar atacağız’’ dediği bot hesaplar konusunda da Twitter’ın gerçekten çok kötü bir yönetim sergilediği açıktır. Eğer anasayfanız yeteri kadar aktif değilse, bu yüzden Twitter’da geçirdiğiniz zamanı gündemde yer alan konular hakkında yazılanları okuyarak geçiriyorsanız, Twitter’da geçen zaman sizin için bir işkence olabilir.

Twitter’ın attığı son adım yanlış bilgilerin etkisini azaltma konusunda önemli bir kilometre taşı olabilir. Tabii bu uygulamanın devam ettirilmesi ve olabildiğince çok siyasetçi için uygulanması gerekiyor. Diğer sosyal medya platformlarında aktif olmadığım için durumlarını çok iyi bilmiyorum, ama Facebook’un yanlış haberlerin yayılmasında ne kadar etkili olduğunu 2016 yılında gördük. Zaten herhangi bir konuda doğru bir adım at(a)mayan Mark Zuckerberg’in Twitter’ın attığı adımı eleştirmesi beni hiç şaşırtmamıştı. Twitter’da birçok Facebook çalışanı isyan etse de Zuckerberg’in geri adım atmayacağını düşünmüyorum. Biz ise post-truth çağının özneleri olmaya sürdüreceğiz. İçi boş bir konuşma yapsanız bile, eğer nasıl anlatacağınızı biliyorsanız seçimlerde başarılı olma şansınız yüksek. Trump’ın yaptığı açıklamalarda kullandığı ilginç beden dili hareketleri, Ukrayna başkanın bir komedyen, Fransa başkanın ise 40 yaşında başkan olarak seçildiğini hatırlarsak ilginç bir siyasi geleceğin bizi beklediği ortada…

--

--