Unutsak da mı saklasak

Seda Uzeroğlu
Türkçe Yayın
Published in
4 min readMay 16, 2018

Geçenlerde bir arkadaşımla kahve içiyorduk. Çok mutsuz görünüyordu. Dalgın bir hali vardı. Bana her zamankinden daha durgun geldi. Biraz sohbet ettik. Canının çok sıkıldığı her halinden belliydi. Sonra bir an durdu. Şöyle bir derinlere daldı. Tekrar bana baktığında, gözleri hafif buğuluydu. “Hayat bu aralar çok üstüme geliyor” dedi. Her yerden darbe yediğini anlattı. En çok da, sevgilisinin aniden terk etmesi alt üst etmişti onu. Peki sen ne yapıyorsun dedim?

“Hiiç, unutmaya çalışıyorum” dedi.

“Unutmaya çalışıyorum.” Bu ifade kafama takıldı. Çalışmak, çaba ve süreklilik isteyen bir eylem. Mesela, bir problemi çözmeye çalışırken, kafamız o probleme takılıdır. Dikkatimiz problemdedir. Bir proje üzerinde çalışıyorsak, zihnimiz projeye odaklıdır. Yani çalıştığımız şey neyse, dikkatimiz de oradadır. Unutmak ise, kendiliğinden olan birşeydir. Unutursun, neyi unuttuğunu bile farketmezsin. Yoktur artık o senin için. Hatta bazen unutmak istemesen de unutursun. Bir formülü, bir tarifi, bir adresi, bir ismi…İstemsizdir unutmak. Farketmeden olandır. Peki “unutmaya çalışmak” ? Yani dikkatini vererek ve farkında olarak, hatırlamamayı seçmek… Nasıl olacaktı şimdi bu?

Bir duyguyu, rahatsızlık veren bir olayı unutmaya çalışınca gerçekten unutabiliyor muyuz? Bizdeki etkileri yok oluyor mu? Yoksa, düşünmemeye, unutmaya ÇALIŞTIKÇA, bastırdıkça, daha mı büyütüyoruz?

Denize plastik bir topu batırmaya çalıştınız mı hiç? Elinizden kaçırdığınız anda, ne kadar derine batırdıysanız, o kadar yükseğe fırlar. Üstelik, topta şanslısınızdır… Yine aynı top olarak çıkar yüzeye. Peki ya bastırılan duygular? Bizim bastırdığımız, yok saydığımız, düşünmemeye, unutmaya çalıştığımız duygular, bambaşka halleriyle çıkıyorlar karşımıza. Bazen depresif haller, bazen agresif tutumlar… Bazen nedenini bilemediğimiz keyifsizlikler, iç sıkıntıları… Bazen de kendimizi suçlamalar, acımasızca eleştirmeler, güvensizlikler…

Çünkü unutmaya ÇALIŞIRKEN aslında zihnimiz hala o olay ya da duyguyla uğraşıyor. Dolayısıyla da yok olmuyor, öteleniyor, şekil değiştiriyor ama yokolmuyor.

Mesela sevgilisinden ayrılan arkadaşımın anlattıkları... “Unutmaya çalışıyorum” dedi. Sonra başına gelenleri anlattı. “Ben unutmaya çalıştıkça hayat karşıma çıkarıyor” diye başlayarak. “Bu aralar heryerde bizim şarkımız çalıyor. Dün gittiğim bir iş görüşmesinde tanıştığım kişinin adı, sevgilimin adıydı. Dün akşam bir davete gittim. Bu akşam hiç aklıma getirmeyeceğim dedim, başardım da. Tatlı servis edilene kadar. Sunulan tatlı, sevgilimin en sevdiği tatlıydı. Markette alışveriş yaparken, hiç aklımda yokken, yanımdan onun parfümünü süren biri geçti. Tekrar çöktüm. Akşam kafamı dağıtmak için televizyon izleyeyim dedim, bir baktım sinemada ilk gittiğimiz film oynuyor. Bu nasıl bir düzenlemedir böyle? Kader benimle oyun oynuyor. Unutmaya çalıştıkça, bana herşey onu hatırlatıyor.”

Bu kaderin oyunu mu yoksa zihnin mi ?

Bu “unutmaya çalışma” halinde zihin, unutmaya ÇALIŞTIĞI duyguyla o kadar iç içedir ki, sanki hayat, unutturmamak için her hileye başvuruyordur. Unutmaya çalışmak, dikkati ve algıyı unutulmaya çalışılan konuda tutar ve haliyle hep bu olayı, bu duyguyu, bu kişiyi hatırlatan şeyleri farkeder. Normal zamanda dikkatini çekmeyecek çok şey, şu anda sadece birşeyi hatırlatıyordur. Unutmaya çalıştığı şeyi !

Unutmaya çalışmanın diğer ucu da, içine tamamen gömülüp o duygunun esiri olmak, yaşanan sorunun parçası haline gelmektir.

Sorunun içine ne kadar girersek, çözümden o kadar uzaklaşırız. Duygunun esiri olduğumuzda, gerçekleri göremeyiz. Hatta bir süre sonra, hayatımızda bazı şeylerin sorumlusu olarak bu olayı ya da duyguyu görürüz. Sevgilimden ayrıldım, mutsuzum ben. Hiç işe gidesim yok, çünkü mutsuzum ben. Sabahları uyanasım yok, çok mutsuzum ben. Spor falan yapamam, görmüyor musunuz ne kadar mutsuzum ben. Bugün arkadaşımla kavga ettim, çünkü mutsuzum ben. Bana iyi davranın mutsuzum ben. Beni hoş görün çünkü mutsuzum ben. Mazeretim var, asabiyim ben…

Her türlü duygu, bizim için ve hayatın içinde. Unutmak da, içine gömülmek de çözüm değil.

Çözüm,

Öncelikle objektif şekilde duruma bakabilme ve doğru bir değerlendirme yapabilme. Kendinizi suçlamadan ya da aklamadan, olduğu gibi, gerçek halde, olabildiğince objektif şekilde durumu ve kendinizi gözlemleyip değerlendirebiliyor musunuz?

Bir dikkat edin, çoğu olayda, yaşanan gerçek duyguya uygun tepkiler verilmez. Üzüntüsünü kızgınlık tepkileriyle ortaya koyanlar, hayal kırıklığını ifade etmek yerine, öfkeli tepkiler verenler, öfkesini anlatmak yerine, küsüp susanlar çoktur. Duygunuzun gerçekten ne olduğunun farkında mısınız? Duygunuzun adını doğru koyabiliyor musunuz?

Kendinize, bu durumla ilgili neler söylüyorsunuz? Bu durumu nasıl algılıyorsunuz, iç sesiniz size neler söylüyor, bunların ne kadarı gerçek?

Gerçekten istediğiniz ne? Ne yapmak istiyorsunuz? Yolunuza nasıl devam etmek istiyorsunuz?

Bu olaya nasıl bir perspektifle bakmayı seçiyorsunuz….

Karar sizin…

İnstagram takip icin

Linkedin takip için

Podcast| Youtube | Slack | Facebook | Twitter | Instagram | Kodcular

--

--