Verebileceğiniz en önemli karar

Eflatun Güneş
Türkçe Yayın

--

“Bu arada, henüz bilmiyorsun. 4. evre kanserim.” dedi.

Arkadaşım, bundan birkaç saat önce bir mesaj göndermişti. “Buralarda mısın?”

“Evet.”

Birbirimizi 18 senedir görmemiştik, hiç konuşmamıştık.

Kin tutan bir insanım. 18 sene önce, şu anda gerçekten çok önemsiz görünen bir şey için ona çok kızmıştım. 18 senedir onunla görüşmüyordum.

Mesajını gördüğüm zaman, kendi kendime “neden olmasın” dedim. Özür dilerim diye de düşündüm.

Yanıma geldi. Bir zamanlar bir gurme kahve dükkanı işletiyordu, ben de gurme kahve alıyordum. 1994'te şehre geldiğimde, haftanın beş günü beraber takılırdık. Onu son gördüğümde sene 1999'dı.

“Ne?”

“Evet, teşhisi 7 sene önce koydular. Tiroid kanseri. Ameliyatla aldılar. 3 yıl sonra vücudumda her yere yayılmıştı, hiç zamanım olmadığını söylediler.”

“Ama iyi görünüyorsun!”

“Deneysel bir ilaç kullanıyorum. İyi gidiyor, şimdilik.

AMA, bu ilacı kullananların %100'ü, bir noktada ilaca karşı direnç geliştiriyor. Çoğunlukla 18 ay içinde, ben şu anda 24. aydayım.

Yani, hüküm verildi.”

Ne diyeceğimi bilemedim. Şu andaki hayatı hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Ölecek miydi? Bunca yıl kin tuttuğum için kendimi gerçekten kötü hissediyordum.

“Eee… naber nasılsın?” dedim

“Hiç olmadığım kadar mutluyum.

Yapmak istemediğim HİÇBİR ŞEYİ yapmıyorum.”

“Bir şeyin farkına vardım” dedi: “İnsan ilişkileri, bu dünyadaki TEK önemli şey”

“Hoşuna giden insanlarla beraber ol. Sevmediğin insanların yanında durma. Günün herhangi bir anı, tam olarak olmak istediğim yerde, istediğim insanlayım.

Böyle olunca, her zaman mutluyum. Biliyorum ki her gün yapmayı istediğim şeyleri yapıyor olacağım.

Kaygılanacağım da bir şey yok. Olası başarılarımı düşünmüyorum, veya hedefleri, veya yapay olan hiçbir şeyi.

İnsan ilişkileri önemli, zaman önemli.

Ve benim bu mutluluğum, %100 bir seçim.”

Ben bunları düşünüyordum. Kanserin tüm aşamalarını anlattı, hepsinde yaşadıklarını. Kanser hücrelerinin ne olduğundan bahsetti.

Bunların hiçbirini bilmiyordum.

Ne diyeceğimi de bilmiyordum. Gerçekten çok mutlu görünüyor, şakalar yapıyor, kahkahalar atıyordu, eski güzel zamanlardan konuştuk.

Gerçekten çok mutlu görünen birisine “üzgünüm” diyebilir misiniz?

“Hiç kaygıların, endişelerin veya başkaları ile konuştuğun şeyler aklına gelmiyor mu? Korkular veya ölüm?” diye sordum.

“Hiçbiri”

“Hiçbir şey düşünmüyor musun?” dedim.

“Aklımda hep şu var: nerede ve nasıl yaşayacağımı her an kendim seçiyorum. Hayatın içindeki belirsizlikler, bizi korkutup, endişelendirebiliyor. Benim için bir belirsizlik yok, öleceğimi BİLİYORUM.

Bu ilaç eninde sonunda etkisini yitirecek. Buna karşı yapabileceğim bir şey yok.”

“Daha önce hiç fark etmediğim bir şeyi fark ettim” dedi.

Dinliyordum. Eğer onun yerinde olsaydım ben neleri fark edebilirdim diye aklımdan geçirdim.

“Dışarıda dolaşırken,

yüzüme çarpan yağmur damlalarının farkına varıyorum” dedi.

1996'da bir konuda tartışıyorduk. Zaten hep üzerinde tartışacağımız bir konu vardı. Sanıyorum, bu tartışma bir televizyon şovu fikrinin tutup tutmayacağı ile ilgiliydi.

Veya, bu dünyada başarılı olmak için neler gerekir diye tartışırdık.

Veya siyaset konuşurduk. Hep şöyle derdi “Bu fikrinin karşısında değilim, AMA…” ve ben bundan hep nefret ederdim. Muhalif olmanın pasif yolu!

Sene 1996. Garson kıza, gelen hesap kadar bahşiş vermişti ve masadan uzaklaşırken onu seyrediyordu.

“Sanırım onu seviyorum” demişti. Ve belki bir gün, bu aşkına karşılık alacağı umudunu taşıyordu.

Yazarın izni ile Türkçe’ye çevirdiğim bu hikaye James Altucher’a ait. Orjinaline bu linkten ulaşabilirsiniz.

--

--

Eflatun Güneş
Türkçe Yayın

Belirli bir zaman dilimi için bilinç sahibi olma armağanı verilmiş atomlar bütünü. Homo sapiens. Dünyalı.