Veronika Yaşamak İstemiyor
“Veronika Ölmek İstiyor” Paulo Coelho
Hayatımın ne kadar tekdüze olduğunu düşündükten hemen sonra tesadüfen okudum bu kitabı.
Her gün aynı saatte kalktığımı, aynı otobüste tam olarak aynı yere oturduğumu, aynı trene koştuğumu, her gün aynı insanlarla aynı konuları konuştuğumu, her gün birbirinin benzeri şeyler hissettiğimi fark ettiğim bi gün okumaya başladım…
Ve Veronika’da gördüm kendimi! Yaşanılası bir hayatın ötesinde özenilesi bir hayatım olmasına rağmen ben de yaşamın bu monotonluğundan, dünyanın kötülüğünden ve kısır döngülerden sıkılmıştım. bu kitap bir farkındalık ampulü yaktı.
Bana kalırsa kitabın hak ettiği başlık “Veronika Ölmek İstiyor” değil, “Veronika Yaşamak İstemiyor” olmalıydı.
Çünkü Veronika’nın ölmek için hiçbir sebebi yoktu: Güzel bir kızdı, ailesi vardı, işi vardı, ilişkileri olmuştu, hayatı tıkırındaydı. Veronika’nın sahip olmadığı şey anlamdı, heyecandı, yaşamak için bir sebepti. Çünkü bunlar olmadan hayat öngörülebilirdi ve yaşamaya değer değildi. Veronika biliyordu ki: “Yaşamını sürdürmekle hiçbir şey kazanmayacaktı, tam tersine acı çekme olasılığı hep artacaktı.” (s.19). Sisifos gibi her seferinde aynı taşı aynı tepeye taşımak gereksizdi. Bu yüzden ölmeye karar verdi.
Fakat ona ölmek üzere olduğu söylendiğinde, “Şu anda seçeneğim olsaydı, her günümün aynı olmasının nedeninin kendim olduğunu daha önceden anlamış olsaydım, belki…” (s. 58) diye düşündü.
Veronika, tam da yaşamın değerini anladığında “her şey için çok geç kaldım” hissi ile “her şeye rağmen yaşamak güzel” düşüncesi arasında gidip geldi…