Victor Hugo’ nun Sefiller Kitabı Hakkında

Havva Nur Koruca
Türkçe Yayın
Published in
2 min readDec 21, 2022
Photo by Ben White on Unsplash

Ekmek çaldığı için kürek cezasına mahkum edilen bir adamın hikayesinin anlatıldığının sanıldığı kitap, aslında içerisinde koca bir dünya barındırıyordu.

Yaklaşık iki ay içerisinde bitirdiğim, süreç içerisinde giderek bağlandığım, insanı, duyguları, yaptığımız seçimleri ve bu seçimlerin neticelerindeki aydınlık ve karanlık tarafları açıklayan, iyi ve kötüyü açıklarken insan duygularını gerçekçi verebilen, tüm bunların yanında Fransız Devrimi ve sonrasını, iç karışıklıkları, bir kralcıların bir cumhuriyetçilerin eline geçen dönemin Fransa’sını, Napolyon’ u ve destekçilerini, Bourbon Hanedanının yeryüzünden silinmesini, kralcıları, monarşi ve cumhuriyeti, Waterloo Savaşını, Napolyon’un silinişini, 1700 ve 1800' lerin manastırını, dini, Tanrıyı, nihilizmi, Fransa’nın lağımını, “maddi yoksunlukları, manevi karanlıkları yüzünden adaletsiz hale gelen toplumsal yapıyı’’, sokak çocuklarını, Tanrının bizim için ne gerektiğini bizden iyi bildiğini, en alakasız görünen şeylerin bile neden sonuç ilişkisi içerisinde hikmetlice yaratıldığını, paranın ve abartılmış süsün sahte ihtişam olduğu ve bunun ancak görgüsüz kişilere ait olduğunu, insan eliyle yapılmış yasaların değersizliğini ve yanlışlığını, binlerce insanın vicdana sığmayan cezalarla mahkum edilmesini, sevmeyi, evlat sevgisini, aşkı, bir erkeği sevmeyi, bir kadını sevmeyi, aileyi, ahlaksızlığı, erdemi, yücelmeyi, sadakati, direnmeyi ve devrimi en güzel biçimde, başka birinin anlatımından duyunca kabul edemeyeceğin kadar eşsiz biçimde anlatıyordu bu kitap.

Kitabı bitirdiğimde sefil neye denir sorusu benim için maddiyatla açıklanabilecek bir soru değildi. Sefil kimdi? Sefil, herkesin anladığı o parasız adam değildi.

Sefil, insanın bencilleşmesi, kendi çıkarlarını öncelemesi, yüce değerleri kenara itip karanlığı seçmesiydi. Sefil erdemin kaybolmasıydı. Parasız olanlar sefil değildi, sefil olanlar, yüce şeyleri bırakıp kendini gözettiğini sanan zavallı kimselerdi. Sefil değersiz şeylere anlam yükleyen ve bunu göremeden ölen canlılardı. Tanrıyı unutup ahmakça düşüncelere girip karanlığa yuvarlanmaktı.

Bana değerli şeylerimi hatırlatan bu kitap; tevekkülü, yüce şeylerde sebat etmeyi, sevgiyi, aşkı, neyin çirkin olduğunu neyin anlamlı olduğunu, artık kitabı bitirmiş olmama rağmen yaşamımda günlük olayları kitap üzerinden değerlendirmeme neden olacak kadar içime işleyen farklı bir eserdi.

Bu eserin 2. cildinin 594. sayfasının satırlarında yazar kendi kitabını şöyle tanımlıyordu:

“ Okuyucunun şu an elinde tuttuğu kitap tüm ayrıntılarıyla bir bütün olarak ele alındığında kesintileri, istisnaları, bezginlikleri ne olursa olsun, başından sonuna kadar kötülükten iyiliğe, adaletsizlikten adalete, yanlışlıktan doğruya, geceden gündüze, tutkudan vicdana, çürümeden yaşama, sorumsuzluktan göreve, cehennemden cennete, hiçlikten Tanrı’ya doğru yürümektedir. Çıkış noktası madde, varış noktası ruhtur.’’

--

--