VUK 507'yi Anlamak

İsmail Korkmaz
Türkçe Yayın
Published in
15 min readMar 26, 2021

1 Haziran 2019 Cumartesi günü yayınlanan Resmî Gazete, POS dünyasında birçok değişime gebe bir tebliği barındırıyordu: Vergi Usul Kanunu Gebel Tebliği (Sıra No: 507). Namıdiğer VUK 507, ilk maddesinde teknolojinin gelişmesiyle beraber kullanımı kolay ve mobilitesi yüksek yeni tahsilat araçlarının ortaya çıktığını, bundan mülhem bu tahsilat araçları ve teknolojilere uygun bir sistem tasarladığını söylüyordu. “Güvenli Mobil Ödeme ve Elektronik Belge Yönetim Sistemi(GMÖEBYS) olarak adlandırdığı bu sistemin, mal ve hizmet satışlarından doğan mali belgeleri elektronik ortamda üretirken bünyesinde satış ve tahsilat uygulamalarını da barındırdığını ifade ediyordu. Hiç şüphesiz bu tebliğ, Gelir İdaresi Başkanlığının(GİB) vergi toplama işini daha “verimli” kılmak için ödeme sistemlerine açık bir müdahalesiydi.

1 Haziran 2019 Tarihli VUK 507

Henüz ilk paragrafta aktardığımız ifadeler bile üzerine saatlerce konuşmayı hak ediyor ancak VUK507'nin detaylarına inmeden kaseti biraz geri sarıp sizleri 2012 yılına götürmek istiyorum. Çünkü GİB’in vergi ile ödeme sistemlerini cem etme girişimi VUK 507 ile değil, 11 Nisan 2012'de 3100 sayılı Katma Değer Vergisi Mükelleflerinin Ödeme Kaydedici Cihazları Kullanmaları Mecburiyeti Hakkında Kanunla ilgili yayınlanan 69 seri nolu tebliğ ile başlıyor. 69 nolu tebliğ, yayınlandığı günlerde tam olarak anlaşılmasa da daha sonra ödeme sistemlerinde bomba etkisi yaratacak Yeni Nesil ÖKC(YNÖKC) kavramının müsebbibiydi. 2 sayfalık bu kısa tebliğ POS dünyasının gelecek 5 yılında köklü değişikliklere sebep olacaktı.

Yazarkasa POS Tebliğleri

69 no’lu tebliğ hâli hazırda yazarkasa, kanundaki ifadesiyle ödeme kaydedici cihaz(ÖKC), kullanan mükelleflerin artık “yeni nesil” ÖKC kullanmaları gerektiğini ifade ediyordu. YNÖKC’ler en kısa ifadeyle yazarkasa ve EFT-POS’ların birleşimi anlamına geliyordu, bu yüzden yazarkasa POS olarak da anılacaktı. Üretilen bu YNÖKC’ler sayesinde kart ile yapılan ödeme işlemleri GİB’e anlık olarak aktarılacak, otomatik olarak da fiş kesilecekti ki bu da kartlı ödemelerde vergi kaçağını sıfıra indirme anlamına geliyordu. İlk bakışta oldukça mantıklı gözüken bu hamle sahada büyük bir karmaşaya sebep oldu. Tebliğ 2012 sonuna kadar tüm yazarkasa üreticilerinin mevcut cihazlarını yazarkasa POS’a dönüştürmesini istiyordu. Bunun pratikte mümkün olmadığı kısa zamanda görüldü ve 6 Haziran’da yayınlanan 70 no’lu tebliğ ile bu tarih 2013 sonuna çekildi. 70 no’lu tebliğde tek değişiklik bu değildi. 69 no’lu tebliğde seyyar EFT-POS kullanan mükelleflerin 2013 başından itibaren YNÖKC kullanmaları gerektiği yazıyorken, 70 no’lu tebliğde bu tarih 2013 Temmuz’a çekildi. Ayrıca yazarkasa üreticilerinin eski cihazlarını 2015 sonuna kadar satabilecekleri de eklenmişti.

15 Haziran 2013'te yayınlanan 426 no’lu tebliğde YNÖKC’ler Basit/Bilgisayar Bağlantılı ve EFT-POS Özellikli olmak üzere iki türe ayrıldı. Basit/Bilgisayar Bağlantılı YNÖKC, mükellefin tek bir yazarkasa satın alarak bankadan edindikleri bağımsız EFT-POS’ları bu yazarkasaya bağlayabilecekleri anlamına geliyordu. Böylece mükellefler sadece bir yazarkasa ücreti ödeyecek, bağımsız EFT-POS’lar için de sadece bankaya aidat ödeyeceklerdi. 29 Haziran 2013'te yayınlanan 427 no’lu tebliğde ise 70 no’lu tebliğde ifade edilen 2013 Temmuz tarihi Ekim’e çekildi.

69 no’lu tebliğde YNÖKC zorunluluğu halihazırda EFT-POS kullanan işyerlerine yüklenmişken 25 Aralık 2015'te yayınlanan 466 no’lu tebliğ ile beraber EFT-POS cihazı kullanmayan mükelleflere de YNÖKC kullanım zorunluluğu getirildi. İşyerlerinin cirolarına göre belirlenen son tarihler daha sonra güncellense de en düşük cirolu işyerleri(150 bin TL altı) 1 Ocak 2018 itibari ile yazarkasa POS kullanmaya mecbur bırakıldı. Ancak bu son tarihler, tebliğ yayınlandığında kurulu olan işyerlerini kapsıyordu. 466 no’lu tebliğe göre 1 Ocak 2016'dan itibaren kurulan tüm işyerleri YNÖKC kullanmak zorundaydı. Yazarkasa kullanımından muaf tutulan sektörler ise YNÖKC kullanımından muaftı.

Anlaşılacağı üzere GİB, YNÖKC’lerin kullanımını bir an önce yaygınlaştırmak için yakın son tarihler belirliyor ama bu tempoya ne cihaz üreticileri ne de bankalar ayak uydurabiliyordu. Üstelik mükellefler de bu yeni cihazlara adaptasyonda ayak diretiyordu. Sebebi ise oldukça basitti aslında: maliyet. Görüldüğü gibi buradaki ticari denklemde üç oyuncu var: bankalar, yazarkasa POS üreticileri, mükellefler(iş yerleri). 69 no’lu tebliğden önce POS üreticileri EFT-POS cihazlarını üretiyor ve bankalara satıyor, bankalar da işyerlerine verirken bir nevi kira bedeli olarak aidat alıyorlardı. İlgili tebliğ, yeni cihazlar mali hafıza da barındırdığından cihazların mükelleflere ait olmasını şart koşuyordu. Evet, mükellefler önceden de yazarkasaları satın alıyordu ama EFT-POS cihazlarına sadece kira bedeli ödüyorlardı.

69 No’lu Tebliğ Öncesi Ticari İlişkiler (Oklar Para Akışını Gösteriyor)

Tebliğin güzel gözüken yanlarından birisi ise artık işyerlerinin her bankadan ayrı fiziki POS almasına gerek olmamasıydı. İşyeri, YNÖKC’sini satın aldıktan sonra çalışmak istediği bankaların POS’unu cihazına yükletebiliyordu. Fakat yine de bankalara aidat ödemek durumundaydılar çünkü yazarkasa POS üreticileri de bankalardan aidat talep ediyordu. Tebliğin teknik kılavuzu gereğince işlemler TSM(Trusted Service Manager) denilen sistemlerden geçmek durumundaydı, bu sistemlerin sahibi ise cihaz üreticileriydi. İşlemler bu sistem üzerinden geçtiği ve cihazların yönetimi bu sistem üzerinden yapıldığı için cihaz üreticileri sistemi kullanmak isteyen bankalardan terminal başı ücret istiyordu. Sonuç olarak bankalar bu bedelin üzerine biraz da kendi kârlarını koyarak işyerlerinden aidat talep ettiler.

69 No’lu Tebliğ Sonrası Ticari İlişkiler (Oklar Para Akışını Gösteriyor)

Özetle, yeni denklemde yazarkasa POS üreticileri cihazları üretip mükelleflere satıyor ve bu cihazlara bankaların POS’u yüklenirse bankalardan aidat talep ediyor, bankalar da mükelleflerden aidat tahsil ediyordu. Amacımız rakamları da hesaba katıp kimin daha kazançlı çıktığını ortaya koymak değil ama açıkça gözüken bir şey var ki bu tebliğden mükellefler olumsuz, yazarkasa POS üreticileri ise bir hayli olumlu etkilendiler. Bununla birlikte, yazarkasa üreticilerinin bu armağana ulaşmak için hem donanımsal hem yazılımsal birçok geliştirme yapmak durumunda kaldığını belirtelim. Elbette, bankalar da yazılım geliştirme külfetinden kurtulamadı. Eskiden sadece çalıştıkları POS üreticileri ile entegrasyon kuruyorken şimdi müşterilerinden gelen talepleri karşılamak için birçok yazarkasa POS üreticisi ile entegrasyon kurmak zorunda kaldılar. Hatta bu sebeple, BKM TechPOS adlı bir proje ortaya çıkarttı ve tüm yazarkasa üreticilerini kendisi ile entegre olmaya davet etti. Bu sayede bankalar sadece BKM ile entegrasyon kurarak tüm yazarkasaları destekliyor olabilecekti. Fakat ne yazık ki sektörün büyük üreticileri TechPOS’a dahil olmadı ve projenin etkisi oldukça düşük kaldı.

Günün sonunda, GİB’in uzun uğraşları sonucu yazarkasa POS’lar oldukça yaygınlaşsa da bankalar hâlâ POS üreticilerinden satın aldıkları EFT-POS’ları mükelleflere aidat karşılığı temin edebiliyor. Daha doğrusu, bazı mükellef gruplarının ÖKC kullanma zorunluluğu olmadığı için GİB bu duruma göz yummak zorunda kalıyor. Bankalar, müşterisinin ÖKC kullanma zorunluluğu olup olmadığını incelemezken buradaki mesuliyeti müşteriye bırakıyor. Bu sebeple, bugünün fiziki POS dünyasında 2 tip POS cihaz türü var: Yazarkasa POS ve Banka Mülkiyetli POS.

2019 yılında yayınlanan VUK507'yi anlamak için neden 2012 yılındaki bir tebliği bu kadar detaylı konuştuğumuzu merak ediyor olabilirsiniz. Aşağıda sistemin detaylarını okuduğunuzda siz de VUK 507'yi benim gibi yazarkasa POS’ların yerine getirilen yeni bir sistem olarak anlarsanız merakınız giderilecektir. Ancak şunu belirtelim ki VUK 507, 2012'de olduğu gibi bir gecede zorunlu hale getirilmedi. Bu sefer GİB, tasarladığı sistemin yapı taşlarını ve gerekliliklerini anlatmakla yetinerek sistemin isteyen mükelleflerce kullanabileceğini söyledi. Öte yandan, bu sistemi kullananların YNÖKC kullanmalarına gerek olmadığını da belirtti ki tüm dengeleri bozan kısım bu cümle oldu. Dengenin neden alt üst olduğunu VUK 507'nin kılcallarına inerek anlamaya çalışalım.

VUK 507 Ne Getirdi?

Başta ifade ettiğimiz gibi VUK 507 bize, Güvenli Mobil Ödeme ve Elektronik Belge Yönetim Sistemi(GMÖEBYS) olarak adlandırdığı bir sistem getiriyor. Bu sistemin iddiası teknolojinin gelişmesi ile beraber ortaya çıkan kullanımı kolay ve mobilitesi yüksek yeni tahsilat araçlarına uyumlu olması ki bu aynı zamanda tebliğin çıkış amacını da ortaya koyuyor. Malumunuz üzere GİB’in daha önce kullanımını zorunlu tuttuğu yazarkasa POS’lar mükellefe bir maliyet yüklüyordu ve bu yüzden yaygınlaşması oldukça zor oldu. Görünen o ki, teknolojinin gelişmesiyle akıllı telefonların da POS cihazına dönüşebildiğini gören GİB, 2012'de kıydığı vergi-tahsilat nikahını tazelemek istedi. Bunu yaparken gelin ve damadın kostümlerini teknolojiye ayak uydurarak yeniledi: yazarkasa yerine 2013'ten beri büyüttüğü e-fatura sistemini, EFT-POS yerine akıllı telefonlarda çalışabilen ödeme yöntemlerini koydu. Bununla da kalmayıp satış uygulamalarını bu nikaha şahit tuttu. Böylece, sistemden bir satış yapılmak istendiğinde satılacak ürün daha önce kaydedilmiş stoklardan seçilecek(satış uygulaması), herhangi bir ödeme yöntemi ile ödeme alınacak(tahsilat), bu işlemlerin ardından otomatik olarak e-belge oluşacak(fatura) ve ürün stoktan düşecekti. Bu üçlü saç ayağı teknik kılavuzlarda Güvenli Mali Uygulama(GMU) olarak adlandırılırken uygulamanın bir bütün halinde, online çalışması istendi. Sistemin sahibi olan firma işletici kuruluş olarak adlındırlırken satış ve e-fatura modülleri de dahil uygulamanın tüm parçalarının doğru çalışmasındaki sorumluluk bu kuruluşa yüklendi. 69 no’lu tebliğde fiş ve ödeme aracı fiziki iken yeni sistem tamamen dijital olarak tasarlandı. Yani GMU yazılımı bir akıllı telefona yüklenebileceği gibi EFT-POS cihazına da yüklenebilecekti. Kısacası GMU, teknolojiye ayak uydurmuş dijital ÖKC olarak tasarlandı.

GMU’nun Bileşenleri

Neden Satış Uygulaması?

YNÖKC’lerde satışa yiyecek, giyim gibi bir kategori seçilerek başlanıyor ve bu seçim yalnızca KDV oranına etki ediyordu. VUK 507'de ise spesifik bir ürün seçilerek satışa başlanıyor ve ödeme tamamlanıp belge oluştuktan sonra bu ürün stoktan düşüyor. Bu durum, işyerlerinin GMU içerisinde yer alan ya da haricen kullandığı bir satış uygulamasına ürün/hizmetlerinin spesifik adını ve ona ait kategori, KDV oranı ve stok bilgilerini girmesini gerektiriyor. Bankalar bu gerekliliğe sahadaki kullanımın çok zor olacağı ve GMU’ların yaygınlaşmasını zorlaştıracağı gerekçesiyle itiraz etse de GİB geri adım atmadı. Peki neden? Satılan ürünlerden vergi almayı garanti etseniz de bu, işyerlerinin belli bir miktarda kayıt dışı ürün satmasına engel değil. Bunu engellemenin en iyi yolu satıcının stokunu çok iyi bir şekilde denetlemek. Eğer yıl başında 100 ürün, yıl sonunda 30 ürün varsa kalan 70 ürünün sistem üzerinden satılmış olması gerekir. Yazarkasa POS’lar böyle bir kontrol mümkün değilken GİB, GMU’ya satış modülünü ekleyerek işyerlerini stokunu da sistemsel olarak kontrol etmek istiyor. Son derece haklı ve makul bir çözüm. Amma velakin her işyerinin satış uygulaması kullanmasını beklemek gerçeklikten biraz uzak. Bir taraftan akıllı telefonu olan her esnafın kullanabileceği bir sistem tasarlarken bir taraftan da sistemi karmaşıklaştırmak bir paradoks olarak karşımıza çıkıyor. Burada uygulamaların son derece kullanıcı dostu ve yalın tasarlanması gerekiyor ki bu durumda işletici kuruluşlara büyük pay düşüyor. Öte yandan, sahanın buna nasıl tepki vereceğini de henüz bilmiyoruz. Denetlemenin iyi yapılmadığı bir ortamda işyerlerinin ürün/hizmet bilgilerini yazarkasa POS’larda olduğu gibi kategorik olarak girmesi kaçınılmaz olacaktır.

GMU’nun bir diğer ayağı da tahsilat. Üst paragrafta ifade ettiğimiz gibi GİB, stok ve ona bağlı olarak vergi sisteminin düzgün çalışması tüm satışların tek bir yerden yapılmasını istiyor. Bu noktada mükellefe bir bahane bırakmamak için GMU’nun tüm tahsilat araçlarını desteklemesini gerekiyor. Kartlı ödemelerin yanında yemek kartı, ulaşım kartı ve hatta nakit, çek gibi “analog” yöntemlerin tebliğde yer almasındaki amaç bu diye düşünüyorum. Her ne kadar bu haklı bir dayanak olsa da uygulanması oldukça zor bir durum, çünkü işletici kuruluş için birçok entegrasyon ve ticari iş birliğini beraberinde getiriyor. Öte yandan şu anda işletici kuruluş lisansı alan firmaların bu tahsilat araçlarının hepsini desteklemediğini gördüğümüze göre bu maddenin bir zorunluluk değil, temenni olarak yazıldığını söyleyebiliriz. Şimdilik.

Üçüncü ayak elbette vergi ayağı, e-belge. GİB, 2013 yılından beri e-fatura sistemini büyütüyor ve görünen o ki tüm fatura sistemini dijitale dökmek istiyor. Şüphesiz VUK 507 de bunu hızlandıracak önemli bir unsur olacak. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi YNÖKC kullanma zorunluluğu olan işyerleri GMU kullanarak bu zorunluluktan muaf olabilecek ki bu durumda fiziksel fiş/fatura üretiminden e-belge sistemine geçmiş olacaklar. Bu noktada, VUK 507'den kısa bir süre sonra 19 Ekim 2019'da yayınlanan VUK 509'dan bahsetmekte fayda var. Bu tebliğ ile beraber, e-fatura kullanım zorunluluğu 10 milyon TL’den 5 milyon TL’ye indirildi, yani yılda 5 milyon TL üstü ciro yapan her mükellef artık e-fatura sistemini kullanmak zorunda. Bununla birlikte, serbest meslek erbaplarının da tamamı e-SMM denilen e-fatura çeşidini üretmek zorunda bırakıldı. Anladığımız üzer GİB e-faturayı da tabana yaymakta kararlı. GMU kullanan herkesin e-fatura mükellefi olması gerektiği gibi, e-faturaya geçen işyerlerinden önemli bir kısmı da bütüncül bir çözüm sunan GMU’yu kullanmaya başlayabilir. Art arda yayınlanan bu iki tebliği bir bütün halinde okuyor ve VUK 509'u, zamanı geldiğinde VUK 507'yi zorunlu hale getirmek için ileriye dönük oynanan bir hamle olarak görüyorum. Yakın zamanda yapılan bir düzenleme ile normalde e-fatura mükelleflerinin belli bir ücret karşılığında almak zorunda oldukları mali mührü, GMU kullanmaları durumunda almalarına gerek kalmadığını, bunun GMU’ya geçiş için bir teşvik niteliği taşıdığını ekleyerek bu kısmı bitirelim.

Yeni Ticari Denge

Yazarkasa POS tebliğleri ve getirdiği ticari dengeyi konuşurken başrolün cihaz üreticilerine verildiğini ifade etmiştik. VUK507'de ise bu durum daha farklı; işletici kuruluş yazarkasa POS üreticisi olabileceği gibi bir finansal kuruluş da olabilir. Yani bu tebliğ ile beraber cihaz üreticileri ve finansal kuruluşlara fırsat eşitliği sağlanmış diyebiliriz. Banka yerine finansal kuruluş ifadesini kullandım çünkü 2012'den bu yana teknoloji ile beraber mevzuatımız da çok gelişti. Bildiğiniz üzere 2013'te yayınlanan 6404 sayılı kanunla beraber hayatımıza ödeme kuruluşu ve e-para kuruluşu kavramları girdi ki geçtiğimiz süreçte bu kuruluşlar da bankalardan epey rol çaldı. Elbette, bu büyük pastadan da pay almak isteyeceklerdi. Öyle ki, akıllı telefonlardan ödeme alma hizmeti sunan bir ödeme kuruluşunun VUK 507'nin çıkması için yıllarca GİB’in kapısında mekik dokuduğu dahi söyleniyor.

Ödeme Kuruluşunun İşletici Kuruluş Olduğu Durum (Oklar Para Akışını Gösteriyor)

VUK 507 çok enteresan bir şekilde yazarkasa POS üreticileri ile ödeme kuruluşlarını benzer bir iş modelinde bir araya getirdi. Sahada çıkan örneklerden gördüğümüz üzere, cihaz üreticileri bir GMU tasarlayıp bunu Android POS cihazlarına yükleyerek mükellefe satmak istiyor. Bu GMU’nun tahsilat bacağında yer almak isteyen bankalardan da aidat alacak. Ödeme kuruluşları da bir GMU tasarlayıp bunu Android POS üzerinden mükelleflere satacak ya da aidat karşılığı verecek. Burada bir parantez açarak genelde e-ticarette payment facilitator(PF) rolünü üstlenen ödeme kuruluşlarının VUK 507 ile beraber fiziki dünyada daha fazla yer edinerek PF’lik kavramını yaygınlaştıracağını belirtelim. Parantezi kapattım. PF’likte ödeme kuruluşları bankalardan aidat almak bir yana onlara komisyon ödüyor. Ancak müşterinin karşısında birincil muhatap olma yönüyle cihaz üreticilerine benzediklerini düşünüyorum. Bununla beraber VUK 507 bu iki zümreyi öylesine birbirine yaklaştırdı ki bazı cihaz üreticilerinin ödemek kuruluşu kurduğunu, bazı ödeme kuruluşlarının da cihaz satın alarak işyerlerine cihaz satmaya başladığını duymaya başladık. Şüphesiz bu benzeşmeler ilerleyen zamanda daha da artacaktır.

Cihaz Üreticisinin İşletici Kuruluş Olduğu Durum (Oklar Para Akışını Gösteriyor)

Tebliğin 1 Ekim 2019'da taslak olarak yayınlanan ilk teknik kılavuzunda cihaz üreticileri ve ödeme kuruluşlarının ekmeğine yağ sürecek ilginç bir ifade vardı: “Bir cihaz üzerine birden fazla Güvenli Mali Uygulama kurulamayacağı gibi, bir Güvenli Mali Uygulaması tek bir cihaz için özel ve tekildir.” Herhalde buradaki masumane dayanak cihazları uygulama çöplüğüne döndürmemek olsa gerek. Ancak ben asıl amacın mükellefi bir uygulamaya mecbur bırakarak birden fazla banka ile anlaşması olan işletici kuruluşları, yani yazarkasa POS üreticilerini ve ödeme kuruluşlarını tercih etmeye zorlamak olduğunu düşünüyorum. Bu da sadece kendi POS yazılımlarıyla kendi GMU’larını sahaya sunmak isteyen bankaları devre dışı bırakacak bir hamle olacaktı. Neyse ki bu sefer bankaların itirazı yer buldu ve bu garabetten vazgeçildi. Peki bu bankalar için yeterli olacak mı? Daha açık soracak olursak, işyerleri tek bir POS yazılımı sunan bankaları neden tercih etsin?

Bankalar kendi aralarında entegrasyon ve işbirlikleri yaparak ortak POS çözümleri geliştirebilir, böylece cihaz üreticileri ve ödeme kuruluşları ile mücadele etme şansı yakalayabilirler. Ancak bu çözüm oldukça külfetli bir yöntem olmakla birlikte buna yanaşmayacak banka sayısı da az değil. Bu yüzden daha temel bir avantajdan bahsetmek istiyorum: cihaz ücreti. Yazarkasa POS’lar mali hafıza içerdiği için işyerlerinin cihazları satın alması zorunlu tutulmuştu. GMU ise tamamen dijital olarak tasarlandı ve artık cihaz mülkiyetinin kimde olduğu bir anlam ifade etmiyor. Ancak yukarıda da değindiğimiz gibi cihaz üreticileri yazarkasa POS’lardaki iş modelini koruyarak işyerlerine cihaz satmaya devam edecek. Ödeme kuruluşu penceresinde bu modeli tercih edenler olsa da işyerlerine cihaz satmayıp aidat karşılığı cihaz verenler de var. Öte yandan, bankaların tamamı işyerlerine aidat karşılığı cihaz verecektir. Cihaz ücreti ödeyen işyerlerinin bununla kalmayıp çalıştığı bankalara aidat ödediğini de düşünürsek, biraz daha fazla aidat vereyim cihaz ücreti ödemeyeyim diyen işyerlerinin sayısı az olmayacaktır. İşte bunu diyen işyerleri ve bunu deme fırsatı veren VUK 507, bankaların 2012'de kaybettiği müşteri ile doğrudan ilişki kurma hakkını yeniden kazanmalarına izin veriyor.

Bankanın İşletici Kuruluş Olduğu Durum (Oklar Para Akışını Gösteriyor)

Yeni ticari diğer unsurları ise satış uygulamaları ve özel entegratörler. Tebliğ, işletici kuruluşun GMU’da kendi basit satış uygulamasına yer vermesine izin verse de sahada halihazırda farklı satış uygulamalarını kullanan müşteriler bu uygulamalara desteği olan işletici kuruluşları tercih edecektir. Üstelik satış uygulamaları sektörlerin ihtiyaçlarına göre farklılaştığı için çok çeşitli çözümler mevcut. Dolayısıyla bir GMU’nun satış uygulama yelpazesi ne kadar genişse o kadar güçlü olacak diyebiliriz. Elbette, benzer durum e-fatura entegratörleri ile entegrasyon için de geçerli. E-fatura pazarında büyük paya sahip entegratörlerle uyumlu olan işletici kuruluşlar bir adım önde olacak. Anlayacağımız üzere, bankalar yeni düzende işletici kuruluş olma hakkı elde ederek merkezde yer alma şansı yakalasa da, bu sefer sadece yazarkasa POS üreticileri ile değil satış uygulamaları ve e-fatura entegratörleriyle de entegrasyon kurmak zorunda kalacaklar. Özetle, GMU YNÖKC’den birkaç kat daha fazla etki alanına sahip olacak gibi duruyor.

Soft POS vs. Android POS

Tebliğde, böyle bir sistemin kurulmasındaki motivasyon anlatılırken kullanımı kolay ve mobilitesi yüksek, fiziki POS cihazı gerektirmeyen yeni tahsilat araçlarının ortaya çıktığından bahsediliyor. Burada ima edilen çözümlerden birisi de akıllı telefonlara temassız ödeme alma kabiliyeti sağlayan Soft POS çözümü elbette. Zannımca, YNÖKC tebliğlerinde iş yerlerini cihaz satın almaya mecbur bırakarak onlara ciddi bir maliyet yükleyen GİB, piyasada cihaz gerektirmeyen tahsilat çözümlerini görmeye başlayınca bunu bir fırsat olarak gördü ve VUK 507'yi hazırladı. Malumunuz YNÖKC’lerin yaygınlaşmasındaki en büyük engel mükelleflere yüklenen cihaz maliyetiydi. Soft POS’ta ise bir cihaz maliyeti olmadığından vergi-tahsilat birlikteliğinin sahada yaygınlaştırılması çok kolay olabilirdi. Öyle ki, pazardaki limoncunun elinde bile akıllı telefon olduğuna göre GMU’ları herkes kullanabilirdi. Ancak gelin görün ki yazarkasa üreticileri ve finansal kuruluşlar GMU’yu böyle yorumlamadı. Tasarladıkları GMU’yu akıllı telefonlarda sunmak yerine Android POS’a yüklemeyi tercih ettiler ki bunun birkaç haklı sebebi var.

Soft POS

Öncelikle, PIN’li Soft POS çözümünün henüz PCI tarafından tanınmadığını söyleyelim. Şu anda sahada olan örnekler Visa ve Mastercard tarafından özel izin alınarak yaygınlaştırılan uygulamalar. Bu uygulamalarda CVM limitine(şu anda 250 TL) kadar PIN’siz işlem yapabiliyorken limit üstü işlemlerde önce kartı temassız olarak okutuyor, ardından PIN giriyorsunuz. PIN girilmeyen Soft POS çözümleri ki PCI buna CPOC diyor, Aralık 2019'dan beri PCI tarafından sertifika edilebiliyor. Ancak bu sertifikayı almış ürünler sadece belli bir tutara kadar işlem yapabildiğinden PIN’lı versiyonlar daha ön planda yer almaktadır. İşletici kuruluşların Soft POS’a mesafeli durmalarındaki bir diğer sebep bu çözümü sunan firma sayısının çok az, buna bağlı olarak ücretlerin son derece yüksek olması. Soft POS’un geliştirilmesi ise oldukça teknik ve niş bir alan. Bu sebeple çok büyük IT kaynağına sahip banklar dahi bu çözümü geliştirmek yerine satın alma yoluna gidiyorlar, tabi büyük paralar ödeyerek. Bir diğer neden kullanıcı deneyimi olabilir. Kartların temassız özelliğini bile pandemi zoru ile kullanan tüketiciler, bir başkasının telefonuna kartlarını okutmaya ne kadar çabuk alışacaklar emin değilim. Soft POS’un bir diğer handikabı NFC’nin sadece Android telefonlarda çalışıyor olması, daha doğru ifadeyle Apple’ın kendi telefonlarındaki NFC tekelini başkalarıyla paylaşmak istememesi. Ayrıca işyerinde Android telefon olsa bile ödeme yapan kişinin elinde temassız kart olması gerekiyor ki maalesef hâlâ temassız özelliği olmayan pek çok kart sahada işlem yapıyor. Tüm bu olumsuzluklara rağmen Soft POS aslında işyerlerine büyük avantajlar sağlayabilir. Örneğin büyük ve kalabalık giyim mağazalarında satış elemanlarının ellerindeki telefonla hızlıca ödeme alabildiklerini düşünelim. Ya da yemek siparişlerimizi taşıyan kuryelerin yanlarında bir de POS cihazı taşımalarına gerek kalmadığını. Bu sektörlerin ÖKC kullanma zorunluluğu olduğunu ancak GMU kullanmaları durumunda bu zorunluluktan muaf tutulduklarını da hatırlatalım. Yani, VUK 507'nin Soft POS çözümünün yaygınlaşması için önemli bir fırsat olduğunu aksi taktirde bu ürünlerin çok az sektörde kullanılabileceğini belirtelim.

Andorid POS

Yukarıda bahsettiğimiz sebeplerden ötürü olsa gerek, şu ana kadar işletici kuruluş olma yoluna giden tüm firmalar, çıkış noktası telefonlardan ödeme almayı sağlamak olan ödeme kuruluşu dahil, GMU’yu Android POS cihazlarına yüklemeyi tercih ettiler. Android POS’ların şık ve ergonomik tasarımları yanında dokunmatik ekranları ve QR/barkod okumak için kameraları var. Ayrıca işletim sisteminin Android olması kuruluşların kendi uygulamalarını POS cihazına yükleyebilmelerini sağlıyor. Bu sayede, işyerleri ödeme alma yanında diğer bankacılık işlemlerini de bu cihazlardan yapabilecek. GMU’nun çok yönlü ve kapsamlı bir içeriğinin olması uygulama üzerinden pek çok işlem yapmayı gerekli kılıyor. Eski POS cihazlarında tuşlar yardımıyla bunu yapmak oldukça zor olacakken Android POS’un büyük ve dokunmatik olan ekranlarından bunu yapmak çok daha pratik. Bununla birlikte, harici satış uygulamaları ile çalışan GMU’lar için, gerekli entegrasyonlar yapıldığı taktirde bu satış uygulamaları da POS cihazına yüklenebilecek. İşte bu özellikler, GMU’yu bir POS cihazına yüklemek isteyen işletici kuruluşlar için Android POS’u tek adres yapıyor.

Varlık sebebini fiziki POS cihazı gerektirmeyen yeni teknolojilerin ortaya çıkması olarak ifade eden VUK 507'nin geldiği durumu oldukça ironik buluyorum. Her şeyi yazılıma dönüştürüp düşük maliyetli bir sistem tasarladıklarını zanneden ve böylece vergi alma işini tabana yayma hayaline kapılan yetkililer, bırakın maliyetleri düşürmeyi tasarladıkları çok taraflı karmaşık sistem yüzünden işyerlerinin ödeyeceği aylık ücretleri neredeyse ikiye katladılar. Aynı ücret olsa dahi kullanımı karmaşık ve zahmeti çok bu uygulamaların sahada nasıl tutunacağı meçhul. GİB için tek ümit e-fatura zorunluluğunu daha da genişletmek ve işyerlerini dolaylı olarak GMU kullanmaya mecbur bırakmak olacaktır.

Fırsatlar ve Yeni Oyuncular

GİB yeni bir savaş başlattı. Bir meydan muharebesi mi yoksa kafes dövüşü mü bilmem ama bu savaşta atış serbest. Bir telekomünasyon şirketi POS vermeye başlarken bir cihaz üreticisi ödeme kuruluşu olabilir bu savaşta. E-fatura entegratörleri ve satış uygulamaları şimdilik savaşı dışarıdan izliyor gibi gözükse de bir sabah ansızın işletici kuruluş olduklarını duyabiliriz. Bu yeni savaşın birçok fırsat doğurduğu aşikar. Ama bana göre VUK507'nin ortaya koyduğu en temel şey platform iş modeli. Cihaz üreticileri, satış uygulamaları, özel entegratörler, bankalar, yemek kartları ve belki ulaşım kartları dahi bu platformda yer alacak. Platformu en geniş olan bu savaşta en çok toprağı elde edecek.

Yazımızın sonuna gelirken, yukarıda bahsettiğimiz temel roller dışında potansiyeli olan yeni bir rolden de bahsetmek istiyorum: platform arabulucuları. Fintech dünyasını dikkatlice izlerseniz en çok iş yapan modelin arabuluculuk olduğunu görürsünüz. Özellikle birçok tarafın olduğu sektörlerde oyuncuları bir araya getiren fintechler hızla büyüyerek pazarda yer ediniyorlar. Bahsetmiş olduğum iş modeli BKM’nin TechPOS’una benziyor ama bu sefer çok daha çetrefilli. Böylesi farklı 4 kutpun bir araya geldiği VUK507 zemininde bu kutupların arabulucuğunu yapacak bir fintech önümüzdeki yıllarda adından çokça söz ettirebilir. Bu fintech cihaz üreticileri, finansal kuruluşlar, özel entegratörler ve satış uygulamalarıyla aynı anda entegrasyon kuracak kadar esnek ve bir o kadar da çevik olmalıdır. Kahraman fintechimiz böyle bir platform kurduktan sonra elbette kendisi de işletici kuruluş olabilir ama bu platformu işletici kuruluş olmak isteyen firmaların hizmetine sunarak çok daha değerli bir iş modeli üretme yoluna da gidebilir. Bakalım önümüzdeki yıllar böyle bir fintechi doğuracak mı, yoksa sektörün kendi evlatlarından biri mi bu role soyunacak. Kötü ihtimalse herkesin herkesle entegrasyon kurmaya çalıştığı bir gerilla savaşı.

--

--