X Dosyası: Hayatın Değil, Evrenin Anlamı

Kendimi anlamak için doğayı ve kurallarını anlamaya çalışıyorum. Yazarak yapıyorum bunu, tam şu an, bu örüntüden neler keşfettiğimi, keşfedeceğimi…

pavl
Türkçe Yayın
4 min readAug 10, 2018

--

İnsanların kafasında şöyle bir olgu var, sanki insan doğadan gelmiyormuş da sentetik maddelerden, fabrikalarda üretiliyormuşuz gibi bir muamele yapılıyor. İşte “İnsan dünyayı yok ediyor, canlıların yaşam alanlarını kısıtlıyor.” gibisinden. Hayır, insanın doğadan bağı kesilmedi, asla kesilemez de. Biz doğayı yok edemeyiz, o kadar kudretli de değiliz. Bizler sadece kendimize farklı bir doğa yaratıyoruz. Huzursuz ve mutsuzuz, çünkü bu yaşam ortamını yaratalı fazla olmadı ve biz kendi doğamızı, doğanın zararlarından korunabilmek için yarattık. Henüz tam manasıyla kendi yarattığımız doğaya da adapte olabilmiş değiliz. Çünkü uzun bir süre o yeşil doğada yaşadık…

Peki sonra ne olacak? Dünya kirlenecek, küresel ısınma artacak, her yer su olacak. Sonra temiz su kalmayacak, dünya yaşanmaz hale gelecek vs. Şu an ki duruma göre böyle bir dünyanın içinde yaşamak oldukça zor olurdu evet, tam olarak bazılarımız bu sebeplerden dolayı elenecek. İntiharlar, cinayetler, hastalıklar, savaşlar, doğa felaketleri… Bunlara rağmen hala hala hayatta kalanlar olalacak. İşte onlar sürülerini devam ettirebilecekler, yani doğa aslında her zaman bunu yaptı. Binlerce yıl önce depremler, hastalıklar türlü türlü felaketler insan hayatının çoğunu yok etti. Lakin buna karşılık bir savunma geliştirdik ve bugünkü halimizi aldık. Şimdi kendi felaketimizi kendimiz getireceğiz, ama bunu yapan doğa, çünkü biz de doğadan geldik. Hitler’in yüzeysel ve asalak bir şekilde yapmaya çalıştığını doğa kendiliğinden yapacak, yapıyor…

Programlanmış bir rekabet ortamı, sürekli kendi içinde rekabetler yaratacaktır. Sanki sürekli mükemmel olmaya, sonsuz yaşama gitmek isteyen bir varlık gibi sürekli adaptasyon sağlayarak mükemmel olmaya çalışacak. Yani dünyaya ne olacağı pek önemli değil, önemli olan bizim nasıl adapte olacağımız. Çünkü milyarlarca olan bir kitleyi kontrol edemezsiniz. Özellikle de genlerinden rekabet, açgözlülük taşarken. Aslında bu normal ve doğal.

Aynı bizim gibi bu zorluklara karşı gelen canlılar var. Biz ne kadar korumaya çalışsak da evcilleşemeyen(kedi, köpek) ve faydalanamadığımız hayvanların(koyun, arı vs.) soyu yakında tükenecek, insanlarla bağ kurabilen ve lezzetli olan hayvanların diğer hayvanlardan fazla olması tesadüf değil, değil mi? Öte yandan en büyük rakibimiz virüsler ve bakteriler. Her türlü ortama karşı adapte oluyorlar, hem de bizden daha hızlı bir şekilde. Sürekli antibiyotikler geliştirmemiz bundan. Hatta bazı bakteri ve virüsler bizi yönetiyor. Bağırsaklarınızdaki bakteriler beyninize ne yememeniz konusunda fikirler verebiliyorlar, hadi ya suchi’yi sevmemiştiniz değil mi veya anne yemeğini hiçbir şeye değiştirmezsiniz…(Bağırsaklarınızdan beyninize giden bir sinir ağı var ve bu bakteriler kendilerinin faydalanamayacağı besinleri istemezler, onlar doğduğunuzdan beri oradalar ve sindiriminize de büyük ölçüde yardımcı oluyorlar.)

Kendi rekabetimizi yarattık sanıyoruz fakat içimizde yaşa ve üre içgüdülerine ait mıh gibi yazılı genler hücrelerimizde oldukça biz yok edeceğiz, hayatta kalmaya çalışacağız ve olan her şey için doğayı suçlayabilirsiniz. Doğanın bazında bizim ne düşündüğümüzün, ne planladığımızın zerre önemi yok, çünkü az önce bahsettiğim iki kuralın üzerine kurulu her şey. Hayatınızı düşünün, milyarlarca insanın hayatını, tüm canlıların hayatını düşünün. Her şey sadece yaşamak ve üremenin üstüne kurulu. Edebiyat, ekonomi, felsefe, canlılık… Yarattığımız her şeyin arkasındaki ivme bu iki tuhaf kuraldan geliyor. Düşünün, ölmeden önce arkanızda bir eser bırakıyorsunuz, temelinde sonsuza kadar unutulmamak var. O istencin yansımaları bunlar, bilincinizin izini bırakmak istiyorsunuz hala.

Bizler kişisel bir amacımız olmasını umuyoruz ama hayatın bilinçli olarak bizim için özel bir amacı yok. Bizim pencerelerimizin bir önemi yok, her şey o genetiğimize kazılı, o istenç ve amaç için. Daha da ürkütücü olan bu sadece Dünya’da olmuyor, tüm Evren’de oluyor. Evren durmadan genişliyor, içinde bir şeyler parçalanıp yeniden bir şeyler oluşuyor. İvme burada da var, evrenin fizik kanunlarına karşı var olabilenler, var kalabilenler yollarına devam ediyor. Mesela gezegenlerin neden kare değil de geoid bir biçimde olduklarını düşünün. Çünkü bu Evren’in fizik kanunlarına uygun bir yapı ve bu şekilde, bu yapıda var olmaya devam ediyorlar.

Bu yazıyı yazarken benim tüylerim ürperiyor, çünkü arkada sonsuza yakınsamak isteyen mükemmel derecede bir mücadele var. Bu oyunun kurallarını kim koydu bilmiyorum, sonunda ne olacak bilmiyorum, varılması gereken bir nokta var mı bilmiyorum. Ama bu şey bizden çok ötede bir şey, tüm kötülükler, iyilikler, zeka aşk vs. bunlar oyunun kurallarına karşı geliştirdiğimiz şeyler sadece. Bunları düşünürken bir şeyleri önemsemek o kadar zor ki sadece bu istence karşı meraklı ve hayran kalabiliyorsunuz. Bu bir keşif yazısıydı, keşfettim ama sınırlı şekilde, bunun için üzgünüm. Yazının sonuna geldik ve içinizdeki o istenç devam edecek bu yazıyı kapattıktan sonra. Farkında olmak bile ona dokunamayacak…

Daha fazla yazı için burayı ziyaret edebilirsiniz.

Facebook | Twitter | Instagram | Slack | Kodcular | Editör | Sponsor

--

--