“Hafıza Odası” Sergisi, 10 Aralık 2019

Yürümenin Felsefesi ve Berrak Zihin

“Aferin beni taşıyan bacaklarıma. Bir atın boynunu sıvazlar gibi kendi uyluklarımı sıvazlıyorum.”

Hamuş Melike
Türkçe Yayın
Published in
7 min readSep 12, 2020

--

Sen nasıl yürüyorsun? Koşar adım mı gidiyorsun her yere, adımlarını mı sayıyorsun her yürüyüşte, düz yola mı bakıyorsun yoksa sağa sola mı? Yürürken yalnız mısın peki?

Sahi sen nasıl yürüyorsun? Yürümenin felsefesinden haberdar mısın?

“Yürümenin Felsefesi” kitabından aldığım ilham ve uzun yürüyüşlerimin ardından artık bu yazıyı sizlere hediye etmeye karar verdim. İlk diyeceğim şey şu:

“Lütfen yürüyün.”

Koronavirüs sebebiyle evlerimizde izole olarak yaşadığımız son aylarda yürümeyi hepten unuttuk, bazılarımız yoga-meditasyon-spor gibi uğraşlar bulmuş olsa da yürümek ile aynı kefeye konabilir mi, tartışılır. Yürümek diyorum, düşe kalka öğrenip sonra hayatımızın sporu bellediğimiz ama kıymetini bilmediğimiz…

Yürümeyi özleyenler olarak sokağa çıkma yasakları bitince ya ormanda ya da deniz kenarında aldık soluğu, her yere de yürüyerek gitmek istedik. Kalabalıklardan kaçmak istedik, herkes bunu istedi ve yine gittiğimiz her yerde de kalabalıkta kaldık. Ama olsun ormanlar çok güzel, ormanda olmak da fazlasıyla güzel.

Peki biz nasıl yürüyoruz? 10 bin adım diye kendimizi zorlayıp perişan bir halde eve mi dönüyoruz? Dinlenerek mi yürüyoruz, yoksa postacı yürüyüşü mü yapıyoruz?

Nasıl yürümeli?

“Postacı” filmi, Kemal Sunal, 1984

Yürümek ve Faydacılık

O kadar fazla şeye maruz kalıyoruz ki biz, o yüzden en iyi ve en değerli şeyleri bulmaya çalışıyoruz. Yani bize en çok kar sağlayacak şeylerin peşinden gidiyoruz. Kar-fayda konularını birbirine karıştırıyor ve bulamaç yaptığımız hayatımızda soluklanma anları ararken ömrümüzü tükettiğimizi fark edemiyoruz. Hayat bu olmamalı.

Zaman göreceli, 1 dakika herkes ve her şey için aynı anlama gelmez mesela. 1 dakika boyunca elini ateşte tutabilir misin? Ya da kışın buz tutmuş bir suda 1 dakika kalabilir misin? Çok sevdiğin bir insanla geçirdiğin hangi gün 1 dakika gibi değil ki? Anın değer ölçümü olsa keşke. Zaman bir kıyas olmamalı.

Zamandan kazanmak için hayatımızdan çaldırıyoruz farkında bile değiliz.

“Doğa bize sarsa sarsa uyandırır insanlık kabusundan. Bir şeyin maliyeti aslında ister derhal ister uzun vadede olsun hayatta neye mal olduğu ile ölçülür.” Thoreau

Yürümek zaman kazandıran, kar sağlayan bir iş değil belki ama öyle çok faydası var ki. Yürümek bedeni hareket ettirirken düşüncelere sınırsız bilinç akışı sunarak şekillenmelerini sağlıyor. Yürümek zihnimizi yeşertiyor, büyütüyor ve kalbimiz genişliyor.

Yürürken özümüze dönüyoruz, dertlerimizi düşünerek başladığımız yürüyüşlerde bile en sonunda güzel ağaçlar, çiçekler ve insanlar dikkatimizi çekiyor, kendi dediğimizi unutup dünyayı seyre dalıyoruz. Yürümek stresi azaltmakla kalmıyor, bakış açımızı da genişletiyor. Koskoca evrendesin kendine gel diyor sana, dert biter mi hiç?

Kendini görebildin mi?

“Zaman ve mekandan sıyrılmanızı sağlayan her şey sizi hızdan uzaklaştırır.”

Eskiden herkes her yere yürüyordu şimdi ise zamandan kazanmak için taşıtları kullanıyoruz, zihnimizi boşaltmaya hiç vaktimiz kalmıyor. Yürürken düşünmek, hayal kurmak otobüste nefes almak için cama yapışmaktan çok daha konforluydu oysa.

Biz zaman kazanmak için arabalara bindik ama üzüntüler ve sıkıntılar da o arabalara bizimle birlikte bindi. Seyahatlerden de zevk alamaz olduk, sadece o yerde olmayı istedik yolda olmayı değil. Yol bize endişe veren bir hal aldı. Keşke yürüyebilseydik her yere.

Günümüzde yürümek bir şeylerden vazgeçmek anlamına geliyor ama her vazgeçiş bir özgürlük getirmez mi? Kabuller bizi bağlayan zincirler değil mi? Yürüyerek gidebildiğiniz her şey rahatlıktır, özgürlüktür, mecburiyetlerden kaçıştır.

“Bir bağı ortadan kaldırmak acı vericidir, fakat çok geçmeden yerine yeni bir kanat çıkar.” Nietzche

“Her şeyi reddettiğinizde her şey bol bol sunulur size.”

Bırakın da yürüyelim, metroya metrobüse, minibüse muhtaç olmayalım…

Bakın Herkes Yürüyor

Kervanlar yürüyor, sürüler yürüyor, Sokrates yürüyor, Gandhi yürüyor, adalet için insanlar yürüyor ve hepsi sayesinde insanlık ilerliyor. Harekette bereket vardır diye boşuna demiyorlar, bedenen ve ruhen adanmışlık kazandıran bu aktivite, çoğu zaman ideolojik konularda insanları bir araya getiren bir anahtar oldu. Yürümek insanı ilerletme çabası değil mi?

Nietzsche müthiş bir yürüyüşçüymüş mesela, hatta şöyle dermiş:

“Sadece elimizle yazarız evet ama sadece ayaklarımızla iyi yazarız.” Nietzsche

Rimbaud, Rousseau, Thoreau, Nerval ve daha nicesi yürümeyi hayatlarında çok önemli bir yere koyuyorlar. Hatta Kant bu konuda son derece disiplinli imiş, her gün aynı saatte yürüyüşe çıkarmış, felsefe zihinde pişen bir uğraş ve yapılan okumaların sindirimi için yürümek en iyi yöntem. Kitapta anlatıldığı gibi her düşünürün kendine has bir yürüyüş tarzı var; kimi yalnız yürümeyi seviyormuş, kimi sadece parkta yürümeyi, kimi ise dağ, bağ veya bahçede yürümeyi. Ama ortak oldukları bir nokta acele etmeden sindire sindire yürümek.

Yavaşlamak. Yavaş hareket etmek. Yavaş yürümek kendine güvenin ve cesaretin göstergesi kabul ediliyor. Kişiyi çevreleyen manzara, renkler, kokular, sesler, güzellikler bedene nüfuz eder ve beden bunlar içinde demlenir, şeklinde tarif ediliyor. Düşünsenize yürümek yerine metrobüsle bir yere gitmeyi tercih ettiğinizi: O kadar kalabalık ki, nereye tutunsam diye düşünmekten, nefes almak için çırpınmaktan ve bir sürü göze denk gelmemek için uğraşmaktan halsiz düştünüz. Varacağınız yere geldiğinizde ise stresiniz arttı ve siz o günkü enerjinizi henüz yolda iken kaybettiniz. Yürüseniz belki daha iyi hissedebilecektiniz.

Acele etmeyi acilen bırakmamız gerek.

Yavaşlamak, yürümenin sırlarından biridir: Manzaraya, onu her adımda biraz daha tanıdık kılan yavaşlıkla yaklaşmak. Tıpkı dostluğu derinleştiren düzenli görüşmeler gibi… Yürürken hiçbir şey hareket etmez, sadece tepeler belli belirsiz yakınlaşır ve manzara değişir. Trende veya arabadayken bir dağın bize geldiğini görürüz. Göz atiktir, kıvraktır; her şeyi anladığını, kavradığını sanır. Yürürken hiçbir şey gerçekten yerinden oynamaz, daha ziyade mevcudiyet bedene yerleşir yavaşça. Yürürken aslında yakınlaştığımız yoktur, sadece şeyler bedene daha fazla nüfuz eder. Bizi çevreleyen manzara tatlar, renkler, kokularla dolu bir kasedir, beden de onun içinde demlenir.

Yürürken Buldukların

Zihnini özgür bıraktığından, sorularına anlamlı cevaplar üretebildiğinden, öğrendiklerini sindirebildiğinden bahsetsek de aslında en önemlisi yürümek, kişisel keşif imkanı sunuyor.

“İnsan kendini sevmeyi yeniden öğrenebilmek için uzun ve uzun bir yol tepmelidir.”

  • Yürümek söylenti ve yakınmaları aniden susturur içimizde durmadan başkalarını eleştiren kendini değerlendiren, yorumlayan, izaha yeltenen sonu gelmez gevezeliği keser. Yürümek kuyruk acılarını, ahmakça tatminleri açığa çıkaran kendi kendine konuşmaları bitirir. Yürürken şöyle düşünürsünüz burdalar işte, buradalar hem de benim için değil, zaten buradaydılar benden önce varlardı, benden sonra da var olacaklar.”
  • “Yürürken yürümekten başka bir şey yapmayız yürümekten başka yapılacak şey olmaması saf bir varlık duygusunun yeniden kazanılmasını çocukluk çağında olduğu gibi nüfuz etmiş o basit var olma mutluluğunun yeniden keşfedilmesini sağlar.”
  • Uzun yürüyüşler matemin ve büyük felaketlerin de yol açtığı gibi içindeki kıskançlığı, kini yok eder eski nefretler, husumetler birden bire beyhude önemsiz ve faydasız görünür. Ormanlarda kıvrılan patikaları izleye izleye yapılan özgür yürüyüşler işte bu imkanı verir. Yüreğinizi daha iyi dinleyebilmek için kaybolmak, içinizde pırpır eden ilk insanı duyumsamak. Nihayetinde kendinizle daha barışık olursunuz artık kendinize tapmaz, sadece seversiniz kendinizi. Başkalarıyla da barışık olursunuz, kimseden iğrenmezsiniz artık onlara gönülden merhamet duyarsınız.”

“Ben keyfince yürümeyi canım istediğinde de durmayı severim. Bana seyyar bir yaşam gerek. Güzel bir havada güzel bir ülkede telaşa gelmeden yol yürümek ve yürüyüşün sonunda da hoş bir manzara ile karşılaşmak onca yaşam tarzı arasında zevkime en uygun olanı.” J. J. Rousseau

Korkma, Yürü

Koşarsan düşersin ama yürürken korkmana gerek yok, acele etmediğin için büyük tehlikeler seni korkutmaz. Yürümek güven veren bir aktivite olduğu için insan zihni özgürdür.

Sessizlikte daha iyi işitirsin, yalnız başına yürürken daha fazla şey duyarsın zihninde, bilinçaltında ve onlar üzerine düşünerek kendi cevaplarını yaratır, rahatlarsın. İyi bir yürüyüş akşamları güzel bir uyku fırsatı sunar, zihin bazı sorularına yanıt alınca bizi rahat bırakır çünkü.

Yürümek tüm bedene var olduğunu hatırlatır; kemikler, kaslar, gözler, kulaklar, ten hepsi hisseder yolda olduğunu, nefes alarak yaşadığını. Var olduğunu hissetmek için yürü.

Unutma, beden yapılan büyük hataların öcünü alır.

“Gördüğüm görebildiğim her şey bana aittir, ne kadar uzağı görüyorsam o kadar çoğuna sahibim. Yalnız değilim dünya bana ait, yalnızlık da tıpkı ekmek ve gün ışığı gibi paylaşılır. Yalnız değilizdir işte çünkü yürürken çevremizdeki ağaçların çiçeklerin canlı her şeyin yakınlığını sevgisini kazanırız, bazen bu yüzden sırf ziyaret etmek için çıkarız yürümeye. O yeşil açıklıkları, bu ağaç topluluklarını ziyaret etmek için birkaç gün, hafta ya da yıl sonra epey oldu orayı görmeyeli, beni bekliyordur, tabana kuvvet gideyim o zaman, deriz kendimize. Sonra toprağa basma hissi, tepelerin şekli, ağaçların yüksekliği buluşuverir yavaşça ayaklarımızla...”

Yürüdüm, Yürüdüm

Ormanda ve sahil kenarında yürümeyi seviyorum, farklı kokularla sakinleştiğim için. Ferahlığı yüreğimde duyumsarken ayaklarım belli bir ritmi yakaladığı için. Zihnim kendi kaosundan sıyrılabildiği için.

Geçen haftalarda her gün işten sonra ormanda çok sevdiğim dostum Kübra ile yürüdüm. Ayaklarım çime değince anladım yaşadığımı. Hayat bu galiba diye geveleyip durdum. Onca stresin sıkıntının içinde kaybolduğumda kendimi her şeye yetişmeye çalışan biri gibi hissederken ormandaki dev ağaçlar bana “Kimsin?” diye sordu, “Dünya sen yokken de vardı, sen olmasan da devam edecek.” Bunu düşündüm hep, her şeyi ben yapmak zorunda değilim ki, hayat var olmaya devam edecek. Kendimizi belki de bu kadar önemli görmemeliyiz. Belki de daha önemli meseleler vardır, bize ormanlardaki ağaçların yangınları hatırlatması gibi. Yanan ormanlarda rant savaşı var görüyor muyuz mesela…

Kendi içimizdeki sıkıntılardan sıyrılıp gökyüzüne bakınca uzun uzun dallarını göğe uzatan ağaçları görebiliyoruz. Sizce sadece uzamak mı istiyor ağaçlar? Hayır, ağaçlar göğü delip intihar etmek istiyordur belki. Hatta belki de tüm ağaçlar Yaratıcıya bizi şikayet etmek için göklere uzatıyorlardır dallarını, her gün daha ileriye…

Görmek için kendimizden çıkalım.

Yü-rü-ye-lim ar-ka-daş-lar!

Dert ettiğimiz şeyler kapasitemizi belirler. Hep daha büyük dertlerimiz olsun. Gelecek gibi, ormanlar gibi…

Sahi siz nasıl yürüyorsunuz?

Beraber Yürüyelim Olur Mu?

Yürüyecek daha çoook yolumuz var…

Görüşmek üzere,

hamuş Melike

Neyi bilmediğimi bilmiyorum.

Yazıyı beğendiyseniz alkış atarak ve paylaşarak daha fazla kişiye ulaşmasını sağlayabilirsiniz. (Maksimum 50'ye kadar alkış atılabildiğini biliyor muydunuz?)Yorum yaparak bana geri bildirimlerde bulunmanız ise beni gerçekten çok mutlu ediyor.

Ayrıca bana hamusmelike sosyal medya hesaplarımdan veya melike.hamus@gmail.com mail hesabımdan her zaman ulaşabilirsiniz.

Diğer içeriklerime göz atmak isterseniz:

--

--

Hamuş Melike
Türkçe Yayın

Kendini ve hayatı anlamak için okuyan, yazan, şiir aşığı bir blogger. Topluluk profesyoneli. https://www.linkedin.com/in/parlakkilic-melike/