Yaş Aldıkça Kabuğundan Çıktığını Sanırsın
Peki Bizi Kabuğumuzundan Çıkaran Şey Gerçekten Yaşımız mı?
20'ye 1 Kala…
Bu geceye kadar hiç 20 yaşa bu kadar yakın olduğumu düşünmemiştim. Annemin saçıyla uğraşırken aniden aynada yan yana gelip ne kadar da benziyoruz dediğimde aklıma aniden yaşın getirdiği ciddiyet geldi. Zaman su gibi akıp giderken hayatıma tek başıma karar verdiğim noktada olduğumu fark etmemiştim. Ne için yaşadığımı bilmiyormuşum, belki de 19’umda bu kadar eksik hissetmemin sebebi buydu. Küçükken korkum büyüklerimle ve sevdiklerimle azalırdı. Ama şimdi onlara o kadar uzaktayım ki korkularımı yönetemiyorum, bir şeyler yapmaktan kaçınıyorum. Risk almayı korkaklık olarak görüyorum. Acaba kaç kişi risk korkuları yüzünden kendini güzelliklerden mahrum etti?
20’li yaşlara gelmeden önce gerçekten fark etmemiz gereken şey artık hayatımızı bizim yönettiğimizdir. Hayat mücadelelerimiz birbirinden farklı olduğu için çoğu kişi kendini şanssız hisseder. Farklılıkları şanssızlık görüp onları bırakır ve hayata bir daha barışmamak üzere küser. O farklılıklar elinden tutulmayı bekliyor. Onları yetim bırakırsak kendimizi terk etmiş oluruz. Biz oyuz, öyle geldik, ama geldiğimiz şekilde kalmıyoruz. Karakterimiz değişmez ama onu geliştirmek sadece bize bağlı. Farklılıklarınızı benimsedikçe kendinizi o kadar güzel keşfediyorsunuz ki sizi üzen şeylerin boş zihniyetlerin laf yığını dışında başka bir şey olmadıklarını anlıyorsunuz. Lütfen bu soruya içten bir cevap verin: ‘’Bulunduğunuz ortamda yapmayı isteyip başkaları yüzünden yapmaktan vazgeçtiğiniz şeyler oldu mu?’’. Eğer yanıtınız evet ise gerçekten şunları düşünün:
‘’Başka bir hayat imkanınız olmayabilir.
Şu an sahip olduklarınızı her an kaybedebilirsiniz.
Yararlanamadığınız fırsatlar yarın sizi acıtabilir.
O an yapacağınız şey belki de çoğu güzelliklere açılacak olan kapıydı.’’
Yapamadıklarınız yüzünden pişman olmayın ve asla keşke demeyin. Bakış açınızı çok geç olmadan değiştirmelisiniz. 20’li yaşlarınızdan önce fark edin ki 30’larınızda hiçbir şey için geç olmasın. Maalesef zamanı kontrol altına alamıyoruz, her saniye onu birazcık daha kaybediyoruz. Zaman bizi hakimiyeti altına alırken hayatınızın moderatörünün siz olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Yaşadığımız şeylerin sorumluları bizleriz. Yeni ortamlarda bulunduğunuzda insanları ilk başta seçemiyorsunuz. Tıpkı diğer tanıdıklarımız gibi onların da birer konuk olduklarını ve ayrılma zamanları olduklarını geç fark ediyoruz. İşin hoş tarafı ise konukların hayatımızda bulunma süreleri bizim elimizde. Hayatımızdaki ilk kural ‘’ Yanlarında kendin olduğunu hissettiğin insanları hayatından çıkarma.’’ diyebilir miyiz? En güzel günlerinizi, sevdiğiniz insanlarla, en iyi şekilde yaşamaya bakın. İnsanın sosyal bir varlık olmasının en cezbedici noktalarından biri doğduğundan beri çoğu şeye aç olmasıdır: saygıya, sevgiye, aşka, mutluluğa, huzura, şöhrete…
Aslında bu hayat kurallarınızın sayısı kişiliğiniz doğrultusunda artabilir. Ancak bizi yönlendiren temel mekanizma açlık duygusu olduğu için hayatınızdaki karar yetinizin dayandığı temel ilkeler insandan insana değişmeyecektir. Özümüz gereği açlık dürtümüzle hareket ederiz ve hayata küsmemiz de açlığa kulak vermediğimizden olur bu da yaşadığımızı unutturur. En önemli içgüdümüz bizi şekillendirecekken biz ruhumuzu yok etmeye ya da satmaya çalışırız. Siz de bilirsiniz ki sizi üzen şeylerden çok uyuyarak, çok yiyerek, çok alışveriş yaparak ya da dağıtarak kaçmaya çalışırsınız. Kaçışınızın getirdiği acı çok artacağı için bu acıdan vazgeçer ve sonunda açlık duyduğunuz şeyin acısına geri dönersiniz. Aslında her şey o kadar basittir ki (lütfen kolayla karıştırmayın) yapmanız gereken içinizdeki açlığı doyurmaktır. Açlığını gizleyen insanlar yaygındır. Onlara göre mükemmelmiş gibi görünüp kendileri olmaktan kaçmak akıllıca gelir. Asıl mükemmelliğin kendileri olmaları gerektiğinin farkında değillerdir. Bir şeyin değeri miktarıyla ters orantılıdır. Herkes gibi olmaya çalışırsanız bir özelliğiniz kalmaz. Bu çaba ruhsal intihardır ve yaşayan ölülere bir kişiyi daha ekler. Kural 2’ye hem fizyolojik hem de psikolojik yönden açlığını kabul et ve onu doyur demeliyiz. Sağlıklı, üretken ve düşünen zihinler için vazgeçilemez gereksinimdir açlığa ses vermek.
Kural 3: ‘’ Yüzde yüz kendin olurken toplumu unutma. Zaten kendin olmayı becerebilirsen toplumun refahı bunun kaçınılmaz sonucu olacaktır’’. Fakat karantina sürecinde toplumdan izole oluşumuz beni derinden etkilemiş ve suçlu hissettirmiştir. Merak ettiğim şeyler oldu. Haberlerde görmekten üzüntü duyduğum olaylar… Keşke bu zorlu süreçte toplumla ne kadar alakalı olduğumuzun farkına varmak kadar herkesi düşünme bilincinin de farkına varabilsek. Fakat sıcacık yuvamızda karnımız tokken, tertemiz kalırken dışardaki insanların ne yaşadığının gerçekten farkında olduğumuzu sanmıyorum. Karantina bizi insanlığımızı unutturmayla yüz yüze getirdi. Sitemkarım çünkü sürekli kendimizi geliştirmek isteyen bizler, en iyisini düşleyen bizler at gözlüğümüzü çıkarabildik mi acaba? Yoksa hala evde internet başında ürün seçip 7 gün içinde gelmedi diye kargo çalışanlarını suçluyor muyuz? Ya da hastanede çalışan herkesin doktorundan temizlik işçisine kadar onları oturduğumuz yerden kutlayıp yanlarına gidince şiddetten çekinmeyip vergimle çalışıyorsun demeye devam mı ediyoruz? Sahi ne yapıyoruz biz? Kendimizle baş başa kalma fırsatı bulmuşken kör ve sağırı mı oynuyoruz? Hiç mi bir şeylerin farkında olmuyoruz? Ya da farkındayız da işimize mi gelmiyor? İşimize gelmiyorsa yaşamaktan utanmıyor muyuz? Sorumsuzluğa devam edip ne yapmaya çalışıyoruz biz ya? Sosyal açıdan sınıfta kaldık. Çünkü biz değil ben olmuşuz. Yeterince yardım edemedik üstüne çalışanlarımızı işten çıkardık ya da ücretsiz izne gönderdik. Lider değil patron olduk. Paramızı edebimizden üstün gördük. Ekonomik olarak büyüdüğümüzü sanırken küçüldük. Orta sınıf kalmadı ya fakiriz ya zenginiz. Masum insanları ezdik. Ezerken kendimizi savunmaya çalıştık. Aç bırakırken yarını düşünmedik. Bu günlerin yarını olduğunu şimdiden unuttuk. Kendimizi ne sandıysak virüs bu kadar kolay can alırken hala zenginliğin, bencilliğin hayalini kurduk. Yardım edenleri şovla suçladık. Gerçekten yardım etmek varken egomuzu yüceltmeye çalıştık. Aynı toprakta yaşadığımız insana değil de dünyanın öbür ucuna el uzattık. Biz çok şey kaybettik bu süreçte. Kural 3’ü gerçekten benimseyebilirsek kaybetmeyi durdurabiliriz. Kendimizi farklılıklarımızla kabul ederken insanlığımızı kaybetmeyelim. Kabuğumuzdan bencilce çıkmayalım. Alacağımız kararlar ben merkezli olurken benliğimizde doyurduğumuz şey diğer insanların refahlarından dolayı duyduğumuz mutluluk olsun. Hayatı kendimiz için uzatırken, güzelliklerle donatırken bize ihtiyaçları olan elleri unutmayalım. Yaş alarak değil de gelişerek kabuğumuzdan çıkalım ve toplumun geleceğinde elimiz olsun.