Yaşamın Bir Anlamı Olabilir Mi?

Zübeyir Tosun
Türkçe Yayın
Published in
3 min readNov 19, 2022

İnsan doğası gereği içerisinde olduğu süreci, bulunduğu durumu, karşılaştıkları ya da karşılaşmayı umduğu koşulları öncelikle anlamaya daha sonra ise anlamlandırma yoluna gitmeye çalışmıştır. Bu yüzden her bir şeyin (bu şeyin yerine herhangi bir durumu, olayı vb. koyabilirsiniz) arkasında kendisine göre yatan temel sebepler ve bunun gerçekleşme nedenleri yatmaktadır. Peki neden yaşamın içerisindeki her bir şeyi anlamlı hale getirmeye ve yaşamın amacını bulmaya dair bu denli yoğun çabalar içindeyiz? Sanki bir bilgisayar oyununda olduğu gibi yaşamın amacı belirli bir yerlerde saklıdır veya gizli güçlerin elindedir de onu mu bulmaya çalışırız? Ya da hayatımızın aşkının bir gün gündelik yaşamın farklı bir yerinde karşılaşacağımızı umduğumuzu beklediğimiz gibi yaşamın amacının da benzer bir şekilde bir gün hiç olmadık bir zaman diliminde karşımıza çıkıp belireceğini mi zannederiz? Eğer böyle bir şey mümkünse ve olanaklıysa bunun hayatımızın amacı olduğunu nasıl anlayacağız? Ya kısacık ömürlerimizde yaşamın ereği ile karşılaşmadan bu dünyadan gidersek? Aslında bu ve bunun gibi soruları bağlamına göre artırabiliriz. Bu yazının giriş kısmında genel olarak derdimi ve yazının geri kalan kısmında duracağım yeri sezdirdim diye düşünüyorum.

Photo by Intricate Explorer on Unsplash

Yaşamın anlamını bulma sürecinde belirli bir yol almadan önce anlamın kendisi nedir biraz onun üzerinde durmanın faydalı olacağı kanaatindeyim. Anlamın anlamı nedir diye sorduğumuzda biraz garip geliyor olabilir. Ancak günlük yaşamda da belirli kodlar nezdinde kullandığımız ve üzerine düşünmediğimiz birçok kavram bulunuyor. Anlamın anlamı üzerine düşünmekte üzerine eğilmediğimiz bir taraf olarak karşımızda duruyor. Bana kalırsa anlam bir ilişki kurma hali, ilişkiler seti olarak ele alınabilir. Bu ilişki kurma hali net ve kesin sınırlar ile çizilmemiştir. Bundan dolayı anlamın kendisi çeşitli ve muğlak bir süreci kapsar. Anlam yeknesak değildir çünkü bir şeye anlam verme çabamız birçok doğrudan ve dolaylı faktörlerden etkilenir. Aynı zamanda belirli bir zaman diliminde bir şeye verdiğimiz anlam ile başka bir zaman diliminde vereceğimiz anlam arasında açık ara bir fark dahi oluşabilir. Bu yüzden anlamın kendisi devingen ve dinamik bir süreçtir.

Peki bu her durumu, olayı, karşılaştıklarımızı ve de karşılaşacak olacaklarımızı anlamlandırma girişiminin arkasında ne gibi bir itki bulunmaktadır. Aslında bir şeye anlam vermek bir nevi onun sınırlarını çizmektir. Deneyimlediğimiz, belirli süzgeçten geçtiğimiz ve en sonunda anlamı ile buluşturduğumuz o şeyi belirli kalıplar içerisine yerleştirerek ona göre hareket etmek isteriz. Bir şeye anlam vermek onu korunaklı duvarların arasına yerleştirir. Bu yüzden bir değerlendirme yapacağımız zaman kullanacağımız bir kavramı başlangıçta bize nasıl ifade ettiğini ortaya koyarız. Ortaya koyarız çünkü bundan sonra gelecek değerlendirmemizin bu anlamlandırma şekli ile inşa edildiğini karşı tarafa hissettirmek ya da aktarmak isteriz. Eğer bir eleştiri getireceksen öncelikle ele aldığım kavramın sınırlarını nasıl oluşturdum öncelikle onun bilincinde ol, daha sonra ise değerlendirmem üzerine bir yorum, eleştiri, antitez getirebilirsin demektir.

Peki uzun bir anlam değerlendirmesinden sonra asıl meramıma geleyim. Anlam uğruna dağlar delip, aşılmaz denizleri aşıp, gidilmeyecek yerlere gidip en sonunda bir yerde hah sonunda buldum denilecek bir şey midir? Anlam tüm bunların (ilk paragrafta ele alınanlar da dahil) ötesinde bir yerlerde şans eseri karşılaşılacak olan değildir. Anlam bulmaktan çok inşa edilen, kovalamaktan çok belirli eylemler dahilinde oluşturulan ve aha buldum dedikten sonra biten bir şey olmasının ötesinde sürekli bir boyut kazanan ve yeri geldiğinde tamamıyla değişen bir yanı bulunmaktadır. Bu yüzden anlam bulma çabasından ziyade anlamı inşa etme çabasından bahsetmemiz gerekiyor. Kelimeleri nasıl kullandığımız ona yönelik eylemlerimizi de inşa ediyor. Ne yiyorsan, ne içiyorsan, nasıl bakıyorsan o’sun gibi benzetmeleri ne inşa etmeye çalışıyorsan aslında sen de hayatın anlamı da o’sun diye kullanabiliriz. Logoterapinin kurucusu Avustralyalı psikiyatrist Victor Frankl’ın ‘İnsanın Anlam Arayışı’ isimli kitabında da dediği gibi “yaşamak acı çekmektir; yaşamı sürdürmek, çekilen bu acıda bir anlam bulmaktır.”

Her insan bir hayat, her hayat ise deneyimlenenler ve/veya deneyimlenemeyenler üzerine oluşmuş bir yolculuktur. Yolculuk uzun anlamın kendisi yolda ve onu inşa etme çabasında olan birey her zaman yoldadır.

--

--

Zübeyir Tosun
Türkçe Yayın

Etrafını güzelleştirmeye çabalayan bir dünyalı.