Yaşanan Ve Yaşanmayan

Hakkı Kanyılmaz
Türkçe Yayın
Published in
2 min readDec 30, 2019

Bazen öyle bir zamana tesadüf ederiz ki eksikliğini yaşadığımız hisler içinde kendimizi buluruz. Ufacık da olsa bu hâl içinde olduğumuz ânlar olur. Belki bu zamanlar, hayatın içindekilere karşı nasıl muamele edeceğimizi dahi bilemediğimiz zaman dilimidir. O ânda uzaklara dalıp gideriz; dönüşümüz etrafımızdaki insanların uyarılarıyla olur. Hasretini çektiğimiz pek çok hasletler olabilir; belki içimiz keder yükü ile doludur, belki yaşanılan olaylar karşısında susulması gerekiyordur ve öyle bir zaman dilimine rast gelmiştir. Anlam yüklediğimiz hislerin yanında hiçbir şekilde tanımını yapamadığımız duygularla muhatap olabiliyoruz. Uzunca sorgulasak, üzerinde azıcık kafa yorsak da sebebini bir türlü bulamadığımız bu hisler bizi sarıp sarmalıyor. Kimisi boşluk hissi diyor, kimisi negatif enerji diyor, kimi bilmem ne! Tüm bu söylemlerin yanı sıra, en temel sebebi yaşanmışlıklar diyebiliriz. Hele ki; üstüne peşimizi bırakmıyorsa veya iç dünyamızdan söküp atamadığımız vaziyetler ise işler biraz daha zorlaşıyor. Olan bitenin gölgesinde yaşamaya devam ediyoruz.

Sahiden hakkını verebiliyor muyuz? Yaşamak denilen yıllara mâl olmuş şu eylemi? Sevdiklerimiz bizden yaka mı silkiyor yoksa güzel sözlerle mi muamele ediyor? İnsanlar bizi gördüğünde yolunu mu değiştiriyor? Bozuk işleyişe karşı, bir duruş sahibi miyiz sahiden? İnsan olabildiğimiz müddetçe yüreğimizde taşıdığımız dertlerin kıymeti vardır. İnsanlık namına iyi hasletleri taşıyamıyorsak dert nedir nasıl bilebiliriz ya da içlenip uzaklara nasıl dalar gideriz? Bu bağlamda 14. yy şairlerinden Necâtî Bey şöyle söylemiş:

“Cihanda âdem olan bî gam olmaz
Anınçün bî gam olan âdem olamaz

(İnsan dediğin gamlı olur. Bir derdin, bir tasan yoksa zaten insan değilsin.)
Necâtî Bey

Hasılı bir dert sahibiysek ve bunu yüreğimizde hissedebiliyorsak umudumuzu diri tutmamız gerekiyor. Yorgun düşmüş olsak ve bıkkınlık ile sarılmış olsa da dört yanımız, yıkılmadan tüm gücümüzle yaşamaya devam etmeliyiz. Ne ile muhatap olduğumuzu umursamadan, yeryüzündeki güzelliklerden ilham alarak başarmak elbette mümkündür. Umulur ki; hakkını verebilenlerden oluruz.

Gönlümüz, ömrümüzün bir deminde mutlaka bir eleme gark oluyor. Sosyal konumumuz ne olursa olsun, yaşımız kaç olursa olsun sağ olan başa geliyor. Buhranlı günlerin geçmesini beklerken ömrümüz tükeniyor. Bunun önüne geçmemiz gerekir. Aleyhimize olan her türlü hissiyatı kendimizden uzaklaştırmamız elzemdir. Başaramadığımız ölçüde kaybımız olacaktır. İncitmeden ve en önemlisi de incinmeden yaşamasını öğrenebilmek gerekir. Böylelikle, hayat biraz daha kolaylaşabilir. Tüm bunların yanında son söz şöyle olsun:
“İnşallah, ölürken gülenlerden olabilmek nasibimiz olsun.”

--

--