Yanlış Bir Evi Bu Kadar Çok Sevebiliyorsan, Doğru Bir Evi Ne Kadar Seveceğini Bir Düşün

Emel Rüveyda Karagöz
Türkçe Yayın
Published in
4 min readMar 29, 2024

Aslında bu cümle ev hakkında değildi, kişiler hakkındaydı. Ancak şu anda bu teselliye bir ev için ihtiyacım var. Bende kendimi teselli etmeye buraya geldim.

Geçen hafta bir ev’le tanıştık. Gerçekten kocaman bir ev. İçine girdiğim anda bağlandım. Hayaller kurmaya başladım. Aradığım her detay, bir evde nasıl toplanmış olabilir diye düşündüm sıkça. Ev nasıl bu kadar ışık alabilir? Benim odamın tavanı nasıl bu kadar büyük olabilir? Akademime nasıl bu kadar yakın olabilir?

Ama hissettiğim duygular sadece bunlar değildi. Paranın önemiyle yüzleştim. Yeterli paran olmadığında, hangi kapıların yüzüne kapandığıyla yüzleştim. Kaçırılan deneyimler ve imkanlarla oturakaldım. İçimde bir yerlerde bitmek bilmeyen ısrarcı bir ümit her şeye rağmen vardı, ancak bana açılmayan kapıların başkalarına rahatlıkla açılmasının ardından onlarla da vedalaştım.

Başka hiçbir ev bu kadar güzel olamaz diye düşündüm. Başka hiçbir ev bu kadar hitap edemez. Bu kadar ait hissettiremez. Böylesine bir huzur veremez. Aslında hâlâ böyle düşünüyorum içten içe.

Bir de üstüne kendi içerisinde yaşamakta olduğum ev de gözümden düştükçe düştü, ama elimden geldiğince kaldırdım onu, kendine gel dedim, toparladım. Sen şu an burda varsın dedim kendime. Varlığını burada sürdürüyorsun. Koşullama kendini. Sahip olmadıkların için sahip olduklarının varlığını reddetme. Sana ait olanlara teşekkür et.

Bu cümlelerle yatağımda uzanıp kendimi teselli etmeye çalışırken bir cümleyle karşılaştım, kendime uyarladım;

Yanlış bir evi bu kadar çok sevebiliyorsan, doğru bir evi ne kadar seveceğini bir düşün. Bak ne kadar güzel sevebiliyorsun Emel Rüveyda. Şu an bile buraya yazmaya çekiniyorsun ancak, bu ev sizin olmayacak gibi duruyor. Kabullen bunu. Yani bazen olur böyle. Dünyadaki herkes bir araya gelse, bu ev tam da sizlikmiş diyecekleri kadar “sizin” hissettiren bir ev, sizin olmayabilir. Sanki mevzu ev ile alakalı değil, ne dersin? Sen hayal kurmaya bu kadar bağımlı iken, seni gerçeklikten uzak o dünyanda kucaklayacak başka bir hayal buldun kendine. Gerçeklikten uzak derken kastettiğim, o eve sahip olmanız değil. Senin o eve sahip olduğunda hissedeceğini sandığın duyguların. Seni hüzünlendiren şey, o eve sahip olamamanız değil. Seni hüzünlendiren şey o tüm huzurlu duyguları giyindirdiğin o Emel Rüveyda’nın gerçekleşmeyecek olması. Sen evin yasını tutmuyorsun. Kendi yasını tutuyorsun.

Evet biliyorum. Bu ara hayat biraz garip. Sanki bir şeyler olmaması gerektiği gibi. Hani olan bu, evet anlıyorum, ama böyle olmamalı sanki. Ama nasıl olacağını ben de bilmiyorum. Böyle olmamalı sadece.

Ama bak sana ne söyleyeceğim. Paralel evrende o evde yaşayan sen’in sen’den bir farkı olmayacaktı. Hayatının bu döneminde, senin için böyle akıveriyor zaman. Bir garip. Ama böyle. Bu arada garip olan sadece hayat değil. Sen de bir garipsin. Bir garipsin noluyor ya sana. Belki de sen garip olduğun için hayat garip geliyor sana. Yoksa hayat kim ya? Nerde gördün de tanıştın da onun hakkında kararlara vardın. Boş yapma. Sensin garip olan. (Sen kimsin’e doğru gidiyordu düşüncelerim, kendi ben oluşumu reddedeceğimi farkettim tekrardan, duruyorum burada.)

Neyse. İlk defa bir eve karşı böyle yoğun duygular hissettin. Yoğun duyguları hissede hissede bir eve karşı hissetmen de ayrı bir komedi ama bunun üzerinde durmayacağım şimdilik.

Sonuç olarak, hallettik değil mi? Biliyorsun; olanda hayır vardır. Her şey olacağına varır. Senin nasibinde olan, seni bulur. Her şey olması gerektiği gibi. Olduğu haliyle. Sorun yok. Sorun yok.

(Bu metni paylaşmadan önce son bir instagrama girdim ve karşıma çıkan cümleye bakın;)

Dün akıllıydım, dünyayı değiştirmek istedim; bugün ise bilgeyim, kendimi değiştirdim

Sen kendin aynı kaldığın sürece, dünyan ne kadar değişirse değişsin, düşüncelerin seni aynı şeylere seyirci kılacak. Bu seyirci kaldığın filmden zevk almıyorsan eğer, bir şey yapman gerekiyor. Tabi değişmesi gereken şey ne, tam bilmiyorum. Mesela mutsuz olsam, beni mutlu eden şeylere ulaşmaya çalışırdım. Ama bir şey hissedemiyorum yine. Tövbeeee. Neyse. Tüm tuşlara karışık basmanın vakti geldi. Bas hepsine. Seyirci kaldığın film hoşuna gidene kadar. Sallamasyon yaşa bir bakalım.

Film demişken, diamond tema hayatı teist bir bağlamda “çoktan oynanmış bir film” olarak yorumlamıştı ve bana nedense bu iyi gelmişti. Benim ben olduğumu reddettikten sonra zamanı da reddedeceğim bir ara. Aklımda bulunsun. Ben her gün “bugün”ü yaşıyorum anasını. Bir ulaşamadım yarına. Bu işte bir iş var. Simülasyonda gibiyim. Ama benim simülasyonda bir sıkıntı var sanki;

Sesleniyorum, bakın bi: Benim simülasyonda, benim bu seyircilik deneyimimde, bir sıkıntı var ya. Halledin bi. Olmuyor böyle. Ben de buyum ya. Her şeyi terapiyle halletmeye üşeniyorum. Destur ya. Terapide anca ailemi ve arkadaşlarımı konuşmaya zamanım var. Para ya bu da para. Kaç seans alayım Allah aşkına ya. Başlayacağım psikolojisine de, evine de, terapisine de, filmine de, simülasyonuna da, varoluşuma da, tüm varoluşlara da, genel her şeye. Açtırmayın ağızımı ya. 50 bin euro bana bağışlamak isteyen olursa yazsın. O zaman evi alabiliriz. Teşekkürler şimdiden. Ne biçim bir yazı oldu bu da böyle. Sıfır edebi değer. Neyse başlayacağım bir şeylerin değerine de.

Sevgilerle.

Berk çekti.

--

--

Emel Rüveyda Karagöz
Türkçe Yayın

Düşüncelerimin değişimine eşlik etmek için aşağıdan yukarıya doğru.. melodileriyle birlikte...