netoçka

Yarım Kalan Roman Netoçka’nın Hikâyesi

Büşra Aydınyılmaz
Published in
3 min readMay 27, 2020

--

Dostoyevski’nin kaleme aldığı yarım kalan ilk büyük roman denemesi diye bilinen Netoçka Nezvanova okumaya başlarken pek ilgimi çekmese de ikinci bölümde beni içine çekmeyi başardı. Netoçka isminin anlamı kitabımızda annesinin kızını sevme şeklinde kullandığı bir kelime olarak belirtilmiş. Hemen ismin anlamını anlattığı alıntıyı şuraya iliştirelim:

‘’ Başımı tutup kaldırdı, gözlerimin içine tatlı tatlı baktı. Yüzü öylesine yürekten anne sevgisiyle aydınlandı ki soluğum kesilir gibi oldu, kalbim hızlı hızlı çarpmaya başladı. Üstelik Netoçka demişti bana o anda beni çok sevdiği anlamına geliyordu bu. Aslında Anna olan adımı kullanmazdı pek. Beni okşamak istediği zamanlar küçüğüm anlamına gelen Netoçka derdi….’’

Asıl ismi Annetta olan Netoçka, küçüklüğünden başlayarak fakir hayatını, hayallarini, olaylar karşısındaki duygularını, acılarını, krizlerini, mutluluğunu, kısacası yaşamını anlatıyor biz okuyucuya. Kısaca değinecek olursak;

Netoçka’nın üvey babası keman çalan bir müzisyendir. Netoçka’nın annesiyle evlendikten sonra ise müziğe daha doğrusu kemana uzun süre ara verir. Tavan arasında fakir bir yaşam içindedirler. Kemana geri dönmek için karısının ölümünü bekler, tuhaftır kendini çok iyi bir kemancı müzisyen olarak görür,biraz kibirli diyebiliriz. Evi karısı geçindirir ve o da hastadır. Beni etkileyen kısmından söz edersek, Netoçka annesinden daha çok babasını ( bu arada üvey babası ) sever ve o ne derse yapar onu mutlu etmek için. Babasının adı Yefimov bu arada. Evet Netoçkanın annesinin öldüğü akşam babasıyla evden kaçış sahnesi, babasının onu kandırırarak geride bırakması ve peşinden Netoçkanın koşsa bile yetişememesi ve düşüp kalması…. bu sahnenin anlatımı duyguları sanki Netoçkayla birlikte koşup düşmüşüm hissi bıraktı bende. Netoçka yı ben bu kısımdan sonra şanslı buluyorum. Çünkü babasıyla yaşamına devam etseydi halinin yine harap olacağını düşünüyorum. Ama o Prensin evinin önünde düşüyor ve bayılıyor. Ondan sonra kızımızın yeni hayatı başlıyor. Önce o yeni hayata alışma evresi derken prensin kızı Katya’yla olan arkadaşlık ve kendisi aşk diye tanımlıyor - bence büyük bir hayranlık ve dostluğun başlaması- o evden ve katyadan ayrılması, prensin büyük kızı olan Aleksandra Mihaylovna’nın yanına taşınması ve orada sekiz yıl birlikte yaşamaları ve anne -kız ilişki içinde olmaları şeklinde devam eden ve bir sırla bizi merakta bırakan yarım kalmış bir hikaye…

Neden yarım kalmış derseniz, yazarımız Dostoyevski o dönem tutuklanmış, hatta idam cezasına çarptırılmış, fakat sonra cezası Sibirya’ya sürgüne, dört yıl kürek, altı yıl hapis cezası olarak değiştirilmiş. Araya yıllar girdikten sonra yarım kalan kitabınızı aynı duygularla kaleme almak epey güç olmalı, bu yüzden yarım kalması olağandır diye düşünüyorum.

Beğendiğim bir bölümü alıntılamak istiyorum:

‘’ Sonunda kemanını eline aldı,umutsuzluk dolu bir hareketle yayı tellere değdirdi…Çalmaya başladı. Ama müzik değildi çaldığı… Herşeyi son dakikaya dek bütün ayrıntılarıyla anımsıyorum. Şaşırmıştım. Hayır, sonraları dinlediğim müziğe benzer yanı yoktu bunun! Keman sesi değildi çıkan ses. Loş odamızda korkunç bir yaratık bağırmaya başlamıştı sanki. Belki izlenimlerim yanlış, yanıltıcıydı. Belki tanık olduğum şeyler duygu dünyamı sarsmış, korkunç, acı veren izlenimlere hazırlamıştı beni… Ama şuna kesinlikle inanıyorum: İnlemeler, acı haykırışlar, umutsuzluk vardı bu seste. İnsanın tüylerini ürperten finalde, ağlamanın acılığı, üzüntünün dayanılmaz ıstırabı,umutsuzluğun elemi, hepsi bir aradaydı… Artık tutamadım kendimi, titremeye başladım. Gözlerimden yaşlar boşandı. Korkunç bir çığlıkla fırladım yerimden, babamın bacaklarına sarıldım. Korkuyla haykırdı babam. Kemanını indirdi.’’

Keyifli okumalar şimdiden…

--

--