Yol — Tarîk — Sırat — Süluk

Mfa
Türkçe Yayın
Published in
4 min readJun 10, 2019

Hayat yol, insan yolcu ise istikamet marifet olmalı. Marifet derk eylemektir. Yani bilemeyeceğini bilmek, bulamayacağını anlamak. İnsan ALLAH’ı aramak için ilk adımını atarken nerede ayağını kaldırdıysa, Allah oradaydı. Zaten ALLAH havf ve reca’dan mütevellit bir şevkle kendini arayanın elinden tutmuş kendine doğru yola çıkarmıştır. Ama beride durupta kibir ve nefsi şehvetlerinden doğan bir şekavetle varlığını isbata uğraşanın yanına bile yanaşmaz. Dikkat etmek lazım, rüsvay olur insan bu noktada. Enbiya ve Rusul hazeratı Allah’ı isbata değil, Hakk kelamını aleme ilana gelmişlerdir. En son Resulullah Hıra dağında ‘ La ilahe illallah ‘ bayrağını eline almış ve kurumuş odun yığınları gibi bekleyen beşeriyyetin üzerine rahmani bir yıldırım inmeden hemen önce adeta benzin dökmüştür. Beşeriyet birden alev almış ve bu alev hala sönmemiştir. Bu aleve kıvılcım olan Resulu Ekrem s.a.v’in bir nazarı akdesine mazhar olan mücrim hemen muhterem olmuştur. Bütün şekavet ve sufliyeti hemen letafet ve ulviyete kalbolmuştur. Burada cefa sefaya döner, münkir mü’min olur, nar nura gark olur. Hz. Ömer’in “Ben puta-ı Resul’de erimeden evvel bir şaki idim” sözü meşhurdur ve en güzel örnektir. İlahi kıvılcımlar daima her an her yerde yanmakta fakat biz o temizliğe erişemediğimiz için idrak hududumuza girmemektedir. Esas olanda insanın bu kıvılcımlara bir anda karşılık verecek kıvama gelmesidir. Gazla dolu bir odada kibrit çakılsa ne olur ? İşte o hale gelmek lazım.

Bir insan gözlerini kapar uzaktan ateşi hisseder, etkilerinden tanır ve bu ateştir der (bu ilmelyakindir), gözlerini açar ateşi görür (bu da aynelyakindir) sonra ateşin içine girer, yanar ve ateşin ne olduğunu kavrar (bu da Hakkelyakindir). bir de ateşle ateş olur, o zaman ateşin tam mahiyetinin ne olduğunu ve aslında ateşin yakmadığını idrak eder (bu da sırrelyakindir ki halvette öğrenilir). İşte bütün bunlar Hakk’tır. Derler ya “bilmek bilmemektir, bulmak bulmamaktır.” İnsan bir mekandır, aslı ise la mekandır. İnsanı kainatta bu derece önem sahibi yapan özelliği gönül sahibi olmasındandır.

Şu sözü hiç unutma : “İnsan Allah’ı idrak edemeyeceğini anladığı vakit Allah’ı idrak etmiştir. Kişi ALLAH’ı bulamayacağını idrak ettiği an, ALLAH onu bulmuştur.” çerçevelet odana as. manasının derinliklerine süzül, günlerce düşün. Bakarsın bir gün gönlüne bir pencere açılır, oradan ruhani alemin kokusu gelir. Zaten dinin gayesi insanı ruhanileştirmektir. Aleme sır gözü ile bakarsan, herşeyin aslına kavuşmak için çırpınmada olduğunu görürsün. İnsanın ise bu asl’a vaslını sağlayan yola din diyoruz. Vırıltılara, zırıltılara kulak verme.

Mü’min ona derler ki işinde riya, sözünde yalan, midesinde haram yoktur. Daima Hakk’ın rızasına müteveccihdir nurlu yüzü. Her işini kader çizgisine uydurmuş, eline yüzüne konan sineği bile kader çizgisine sokup kovmamıştır. İbadatı, taatını da şenlikle alayla değil, sıdk ile yapar. Yalanı, hilesi hurdası yoktur. Öyle insanlar var ki ağzı her türlü soğan sarımsak ve içki kokularıyla bulanmış. Öyle insanlarda var ki midesine haram sokmamak için aç yatıyor. Bu zamanda böyle ulvi şahsiyetler azalmamıştır bu gök kubbe altında, bizde onları görecek göz ve hissedecek temizlik kalmamıştır. İstihza mümessili olan bir ibadetten kuru ekmek bile elde edemez insan. Eskiden güller ile, bülbüller ile, kil ile hatta ölüler ile konuşurlardı. Bugün neden yok diyeceksin. Utanırım söylemeye. Biz birbirimizle konuşamıyoruz daha doğru düzgün. Birbirimizi yemeye yer arıyoruz her fırsatta da ondan. Birbirimizi anlamaya, dinlemeye vaktimiz olur da birbirimizle konuşacak birşeyimiz kalmazsa bakarsın o zaman bizde hayvanlarla, nebatlarla, mevtalarla konuşuruz.

Dedelerimiz, ninelerimiz biz utanmayalım diye çoğu şeyi sessizce alıp gitmişler. Geriye utanmaktan utanan acz içinde bir nesil kalmış. Bugün arasan garip sözlüklerde utanmanın manasını bile bulamazsın, istersen bak ne de olsa bugün birbirimizin sözüne güvenimiz de kalmadı, illa bir satır bi yerlerde göreceğiz öyle inananacağız. Gözlerini bir Medeniyetin yıkıntıları arasında açmış ben alimim, ben şuyum ben buyum diyerek ortaya çıkmış, şu kadar eserim bu kadar şuyum var diye böbürlenen, bilmediğini bilmeden birşeyler haykıran alim müsveddeleri, aydın ve münevver geçinen fikir arkeoloğu hocalarla, efendi hazretleriyle, bilmem nelerle dolu bugün toplum. Eğer sözümüze itirazınız yoksa, sizinle biraz daha konuşalım. İtiraz edenede sözümüz yok, bir şey bildiğimize dair bir iddiamız da yok. Bu heybeden çıkanlar doğrudur diye bir sözümüz de yok, eksikler yazanın kendi kusurlu anlayışının mahsülüdür. Beden itibariyle hepimiz civanız, ruh itibariyle de melek. Onun için hem yerde yürürürüz, hem göklerde uçarız. Her sır, temizliğine erişince kendiliğinden çözülür. Zaten sır denilen şey de idrak hududumuza girmeyen mesele demektir. Bu alem de bir esrar deryasıdır. Deniz korkunçtur amma balık için değil, dikkat edin. İlk düğüm, düğüm olmalı ki çözmenin zevki olsun.

Heybem dedim. Evet benim bir heybem var, içinde: Ayak basmamış ormanlar kadar saf, basit insanların ancak inanacağı Ümmî bilgi kırıntıları, nûrlu insanların söz parçaları, gürültülü muhitlere parçalanmaktan korkarak girmeyip; dağ başlarında, kuytu yerlerde, ıssız pınar yalaklarında filizlenmiş fikir parçaları olan. heybeden nasibe ne çıkarsa, buyrun.

Şurada bir hikayecik anlatalım, soluklanalım…

Devamını Oku >> https://esleme.com/ummiden-mektuplar-yol-tarik-sirat-suluk/

Facebook | Twitter | Instagram | Slack | Kodcular | Editör | Sponsor

--

--