Yolsuzluğun Mucidi İlk Diktatör Jül Sezar

aegeanocturne
Türkçe Yayın
Published in
4 min readJan 2, 2021

Rüşvet, katakulli, rant ve kara para öylesine tatlıdır ki bu musluklar bir açıldı mı deli gibi sahibine akar da akar. Bu tatlı musluğu kapatmaya kimsenin eli gitmez. Bu akan kolay para trafiği de çoğunlukla off-shore hesaplarda aklandığından dış aleme bir sızıntı meydana gelir. Bu sızıntılar, ülkede üretilen mal ve hizmetlerin talebine karşılık gelemediğinden bütçede bir açık oluşmaktadır. Bu açık da ancak; halkın mal ve hizmetlere daha fazla bedel ödemesiyle ve vergi yükünün artmasıyla kapatılabilir. Böylelikle ahlaki yozlaşmanın faturası daha fazla cefa çekmek üzere halkın üzerine paylaştırılmış olur. Yani kolay paranın karşı konulmaz çılgınlığı fiyatlar genel seviyesini ve enflasyonu dolaylı yoldan artırmış olur. Enflasyon ise uzun vadede dış borç krizine batmış, bütün kaynakları satılmış, içi boşaltılmış bir ülke sonucunu doğurur.

Bir ülkeye gittiğinizde yolsuzluk olup olmadığını nasıl anlarsınız? Ben hemen süpermarkete girerim. Fiyatlar genel seviyesi yüksekse o ülkenin yönetiminde yolsuzluk, rüşvet kol geziyor oluşu yüksek bir olasılıktır. Enflasyon, yolsuzluk, rüşvet bunların üçü kardeştir. Bunu en net hangi ülkede görürsünüz? Halkı ahraz(duyarsız,bilgisiz) olan muz cumhuriyetlerinde dolayısıyla da islamla yönetilen çoğu Ortadoğu ve Afrika ülkelerinde rahatlıkla görürsünüz. Bir de uyuşturucu trafiğinin bol olduğu Latin Amerika ülkelerinde görürsünüz.

Ama bir Justin Trudeau’lu Kanada’da ya da insani gelişmişlik endeksinin çok yüksek olduğu ve güzel ahlakın prim yaptığı kalkınmış kuzey nordik ülkelerinde enflasyonu göremezsiniz.

Ahlaki yozlaşma ve enflasyon döngüsü ile içi boşaltılan devletlerin → yıkıma sürüklenmesi ve halkın bu faturayı öderken → ezile ezile zeytin ezmesine dönmesi… İşte tarih hep bu döngünün tekerrüründen ibarettir. Neyse girizgahı uzatmadan Sezar’ın hikayesine geçelim :)

2120 yıl önce (MÖ 100) bugün (12 Temmuz), Roma İmparatoru Jül Sezar doğdu. Enflasyonu, rüşveti, yolsuzluğu, kayırmacılığı, yandaşlığı Sezar keşfetti. Doğduğu ay olan temmuza (Iulius), July olarak onun adı verildi. Saksonya’daki ‘Kayzer’ ve Slav ülkelerindeki ‘Çar’ sözcükleri de Sezar’dan türemedir. Her diktatör gibi öylesine ben merkezli, ağam paşam bir diktatördü ki saçlarının dökülmesini gizlemek için meşhur defne yaprağı tacını kafasına moda yaptı. Yetmedi :)) kendisini de M.Ö. 44 yılında ömür boyu diktatör ilan etti.

Bu diktatörün zamanında, Roma İmparatorluğu altın çağını yaşadı. Sezar’ın imparatorluğu Akdeniz ve bütün çevresini (dünya nüfusunun dörtte birini) hakimiyeti altına aldı, öyle ki sadece Roma’nın nüfusu 1 milyona ulaştı. Ne var ki, daha sonra şahit olacağımız gibi Roma’nın o ağır çekim finansal intiharının başlangıcına da yine Sezar imza attı. Roma’da güç ancak parayla satın alınabiliyordu ve pahalıydı. Dolayısıyla sadece borçla alınabilirdi. Sezar herhalde boğazına kadar borçlanma tabiri karşılığının ilk örneklerindendir. Üstelik borcun üstüne yatıp ödememenin yani temerrüde düşmenin de ilk örneklerindendir. Borç elbette tek başına yetmez, toplumda önemli kişileri tanımanız, zenginlerle yatıp kalkmanız gerekir. Onun için Sezar Roma’nın en zengin adamı (belki de tüm tarihin en zengin adamı) Marcus Licinus Crassus’un peşinden hiç ayrılmadı. Ona gerçek gücü sağlayan (Sezar ve Crassus’tan sonra) müthiş popüler ve başarılı bir general olan Pompey. Sezar, Pompey’i sadece rüşvetle satın almakla kalmayıp kızını da ona verdi. Sezar’ın zamanında kokuşmuşluk öyle bir boyuta erişti ki, senatörler görev sürelerinin devam etmesini sağlamak için takvimi bile birkaç kez değiştirdiler. Ne güzel değil mi? Gün bitmesin istiyorsan 30 saate çıkar. Ay bitmesin istiyorsan bir ayın karşılığını 40 güne çıkar. Hatta nedendir bilinmez(en azından ben bilmiyorum nedeni) her dört yılda bir şubat ayına bir gün eklenmesinin mimarı da Sezar’dır. Kendi memleketini soymayı da Sezar keşfetti. Parasız kalınca yolsuzluk, yandaşlık ve rüşvetin pençesindeki Senato’yu pas geçip Satürn Tapınağı’ndaki devlet hazinesini yağmalayarak 15 bin külçe altın ve 30 bin külçe gümüşe el koydu. (Satürn Tapınağı o dönem Roma İmparatorluğu’nun merkez bankasıdır. Bugün ünlü Collesium’a çok yakın lokasyonda ‘Roma Forumu’ adıyla bilinen eski şehir merkezinde hala kalıntıları bulunmaktadır. Ben gibi Antik Çağ meraklısı iseniz mutlaka Roma Forumu’na gidip o kalıntıları görmelisiniz.)
Daha sonra Sezar, imparatorluk parası denarideki gümüş miktarını düşüre düşüre dünyanın başına enflasyonu bela etti. Fiyatlar patladı, vergi yükü halkı ezdi ve imparatorluğun batışının başlama düdüğünü çaldı. İşsizlik dayanılmaz hale geldi.

(Not: Osmanlı Devleti’nde de sikkenin ayarının düşürülmesi ile sık sık devalüasyonlar yapılırdı. Buna ‘tağşiş’ denirdi. Son tağşiş 1844'ta yapılmıştır. Bu tarihten sonra da zaten bir sülale devleti olan Osmanlı’da dikin tutmamış ve batılı devletlere borçlanma yoluyla teslimiyet başlamıştır.)

Özetle Roma’ya son veren barbarlar kuzeyden gelenler değil, devletin içindeki barbarlardı. Tarih defalarca kanıtlamıştır ki devletler ancak kendi içlerindeki barbarlardan kurtulduklarında refaha erişmişlerdir. Tarih bugüne ne kadar benziyor değil mi? Yaşayan tüm diktatörlerin bir an evvel aynı hazin sona ulaşması dileğiyle…

enflasyon = yolsuzluk + rüşvet

%2-%3 oranında enflasyon oranı ekonominin çarklarının dönmesi ve yatırımların ateşlenmesi için güdüleyicidir, bir ekonomide olması gerekendir. Ama bunun üzerindeki enflasyon, hırsızlıktır. Aynı zamanda yüksek enflasyon bir şeyin aracıdır. İktidarların, eğitimsiz ve geri bırakılmış halkı dolaylı yoldan sömürme mekanizmasıdır.

yazar: aegeanocturnes (12Temmuz2020 tarihli yazısı)

--

--

aegeanocturne
Türkçe Yayın

Bireyin kişisel çıkarı ne zaman max olur? Ancak topluma minimum katkı sağladığında. Kapitalizmin kurallarını ben değil İngilizler yazdı! | aegeanocturne@pm.me