Yolunu Kaybeden Özgürlük

Emre Fidan
Türkçe Yayın
Published in
4 min readNov 14, 2020

Eugène Delacroix’nın en bilindik eseridir “Halka yol gösteren özgürlük”. Neredeyse herkes bir şekilde bu resmin bir versiyonuyla karşılaşmıştır. Bir versiyonu diyorum, çünkü oldukça fazla göndermenin yapıldığı, reklamcılıktan tutun siyasete kadar birçok alanda çağrışımlarının kullanıldığı bir resimdir bu. Çok bilinen bir resim olmasına rağmen yaygın bir yanlış olarak tabloda 1789 Fransız Devrimi’nin resmedildiği düşünülür. Oysa Delacroix resminde 1830 Temmuz Devrimi’nden bir sokak çatışmasını ‘canlandırmıştır’.

“Halka yol gösteren özgürlük” büyük bir eserdir. Çoğu büyük eserde olduğu gibi insanlığın derin çelişkilerinden beslenir. Delacroix sadece bununla yetinmez, aynı zamanda, o derin çelişkiyi aşma yolunda irade gösteren insanı resmeder. Büyük eser, zamanının temel çelişkilerinden yola çıkar ama, sanki aynı ölçüde, beslenmek ya da barınmak kadar tarih-üstü bazı nitelikleri de çağrıştırır. Kendi çıkarını tüm toplumun çıkarı olarak ortaya koymaya benzer bu. Büyük eser, sanatını, sanki insanın değişmez, türsel bir niteliğinin yansıması olarak koyar. Çağını aşması bundandır. Fakat “Halka yol gösteren özgürlük”, büyüklüğü, sadece ressamının ustalığıyla değil, tablonun akıbeti nedeniyle müesses nizamın geleceği hakkında verdiği ipuçlarıyla da hak eder.

Delacroix resmi ilk olarak Mayıs 1831'de Lüksemburg müzesinde sergiler. 1830 Temmuz Devrimi’ni anlatan birçok resmin yanında Delacroix’nın “Halka yol gösteren özgürlük” resmi oldukça farklıdır. Bir kere resmin kahramanları su götürmez şekilde ayaktakımıdır. Delacroix barikattaki ayaktakımını daha soylu bir ifade ile değil de pusu kurmaya hazırlanan haydutlar gibi resmetmekle eleştirilir. Resmin merkezinde yer alan ve eşitlik-özgürlük-kardeşlik ideallerini simgeleyen bayrağı taşıyan “Özgürlük” figürü de ayaktakımına oldukça yakındır. Fiziksel olarak da öyledir, sınıfsal olarak da… Tabi ki bu da eleştiri konusu olmuştur. Özgürlük ‘tanrıçasının’ ayaktakımı arasında, pislik içinde bir barikatta yer alacak kadar radikalleşmesi rahatsızlık yaratır. Bu ‘Özgürlük’ daha önce alegorik anlatımlarda resmedilenler gibi narin ve güzel bir kadın değildir. Kabadır ve pislik içindedir, suratında hiç de asil bir ifade yoktur, üstelik silahlıdır da. Hemen önündeki cesetler ise Kraliyet Muhafız Alayı askerlerinindir. Yönetenleri, ayaktakımı içerisinde bir barikatta, silahlı bir ‘Özgürlük’ kadar rahatsız edecek bir şey yoktur herhalde. Devlet 3.000 Frank karşılığı satın aldığı tabloyu birkaç yıl sonra Delacroix’ya iade eder. “Halka yol gösteren özgürlük” uzun bir süre sergilenemez. 1855'te açılan Delacroix’nın kişisel sergisine dahi fazla kışkırtıcı olduğu gerekçesiyle ilk etapta alınmaz.

Eşitlik-özgürlük-kardeşlik sloganlarıyla yankılanan 19. Yüzyıl Avrupasının ortasında bu rahatsızlığın sebebi nedir? Marksistler burjuvazinin kendi ideallerine dönük uzun ihanet dönemini 1848 Devrimleri ile başlatırlar. 1848 ile birlikte burjuvazi “kendi demokratik devrimini, tüm eski kalıntıları temizleyerek ileri götüreceği yerde, tarih sahnesine çıkan yeni güç, yeni tehlike karşısında, temizlemeye çalıştığı eski toplumun güçleriyle ittifaka giriyor. Bu nedenle tarihsel olarak kendine yüklenmiş olan ileri rolünü de yitirmiş oluyor.”[1] 1848'de zirve noktasına ulaşan ihanet 1830'larda kendini göstermiştir. “Tiers Etat’nın kendi içinde bölünmesi ve 1830'lardan başlayarak yeni bir devrimci çağın, proleter devrimleri çağının açılması” ile “ancak burjuva çağının ürünü olan maddi koşullar olgunlaşmaya başlıyor.”[2] Henüz devrimden bir yıl sonra Lyon’lu dokuma işçileri ayaklanmış ve belediye sarayını ele geçirmişti. Geçici bir hükümet kurulmuş, borçları nedeniyle hapse atılanlar salınmıştı. İşçilerin sloganı “çalışarak yaşa ya da kavgada öl” idi. İlerici burjuvazi fazla ilerleyip uçuruma yuvarlanmaktan korkuyordu artık. Lyon ayaklanmasına şahit olan Paris’li bir gazeteci şöyle yazıyor; “Lyon ayaklanması önemli bir bilinmeyeni gözler önüne serdi: şeylere sahip olan ve olmayan sınıflar arasındaki çatışma… Toplumu tehdit eden barbarlar Kafkaslar’da ya da Tataristan steplerinde değil, bizim sanayi kentlerimizin varoşlarındadır.”[3] Burjuvazi için işçilerle aralarındaki ayrımlar, aristokrasi ile aralarındaki ayrımlardan daha belirleyici hale gelmişti ve düne kadar kırmızı-beyaz-mavi bayrakla özgürlük için çarpışan işçiler, artık ‘toplumu tehdit eden barbarlar’ olmuştu. Burjuvazinin ihaneti tüm cephelerde geriye gidişe yol açtı. Düşünce alanında; “İktidardaki Fransız burjuvazisi, en büyük düşünürlerinin Ansiklopedistlerin eserlerine bugün artık gereken değeri vermemektedir, onlara üvey evlat muamelesi yapmaktadır. Ansiklopedistlerin öğretisini yeniden ele alıp gereğince değerlendirmek bugün ancak Fransız işçi sınıfının yapabileceği bir iştir.”[4] Estetikte ise Delacroix’nın “Halka yol gösteren özgürlük”ünün aldığı eleştiriler ve başına gelenler durumu özetliyor; ‘toplumu tehdit eden barbarlar’ sanattan kovulmalıdır.

Ayaktakımının devrimci potansiyelini, radikalliğini tüm çıplaklığıyla gösteren bu resim, bu yüzden resmettikleri yanında uğradığı akıbet ile de öğreticidir. İşçiler ayaktayken hasıraltı edilir, günümüzde, piyasanın gericilik çağında ise bir reklam nesnesi olur. Özgürlük burjuvazinin elinde yolunu kaybetmiştir. Şimdi onu yeniden yola sokacak bir sınıf gerekiyor, özgürlük gerçek anlamını bulabilmek için proletaryayı bekliyor. Marks, Dante’yi Yeniçağ’ın ilk şairi olarak niteleyip, yaşadığı işçi çağının doğuşunu işaret edecek yeni bir Dante’nin çıkıp çıkmayacağını soruyordu. Biz de Marks’tan hareketle soralım, burjuvazinin ihanetiyle yolunu kaybeden özgürlüğün yerine yeni bir özgürlük doğacak mıdır? Biz inanıyoruz ki doğacaktır. Doğduğunda usta bir ressamın elinde ölümsüzleşse ne iyi olur. İsmine de “Özgürlüğe yol gösteren proletarya” desek…

1 Servet Ulusoy — Serap Biçer — Faik Biçer, “19. Yüzyıl Fransa Deneyimleri Üstüne: Devrim, Politika ve Marx”, Kasım 1988 — Gelenek 22. Sayı

2 Meriç Şengül “Sosyalizm Tarihinden İki Portre: BABEUF VE BLANQUI”, Ekim 2000 — Gelenek 63. Sayı

3 Paul Mason, “Çalışarak Yaşamak ya da Savaşarak Ölmek” s.63

4 Jean Louis Lecercle — Pierre Albouy, “Edebiyat Biliminin Problemleri”

--

--