Kara Ayna ve Domuz

Serdar İhsan Çetintaş
TechSheet
Published in
3 min readMar 28, 2023

Bu yazımda sizlere Black Mirror’ın 1. sezon 1. bölümü olan The National Anthem ( Milli Marş ) bölümünden bahsedeceğim.

Hiç sosyal medyanın insanlar üzerindeki gücünü düşündünüz mü? Birini yargılamak, birinin hassas noktasından vurmak; bunları yapmak artık çok da zor değil. Ve bizler, sosyal medya kullanıcıları, artık bunu kendi egomuzu tatmin etmek için kullanır hâle geldik. Veya birilerine bazı fikirleri dayatmaya başladık, ister sosyal medyada ister kendi yaşantımızda.

Peki hiç sosyal medyaya bağımlıymışsınız gibi hissedip korktuğunuz oldu mu? Kimileri çağın gerekliliği diye düşünse de bazıları neredeyse gününün yarısını bu yeni, sahte karakter yarattıkları sosyal medyalarında geçiriyor. Ben çoğu insanın sosyal medyada var olmayan, sahte veya hayali bir karakter yaratıp o karakteri yaşamaya yaşatmaya çalıştıklarını düşünüyorum. İnsanlar kendi benlerinden kendi karakterlerinden kendilerini oluşturan özelliklerden kaçmaya çalışıyormuş gibi geliyor. Günden güne sosyal medya kullanımı bir bağımlılık hâlini almaya başlıyor. İnsanlar yüz yüze konuşmaktan, iletişim kurmaktan kaçıp kendilerini yine sosyal medyaya atıyor ve etrafında olan biteni fark etmiyor. Kendi tanıdıklarının, yakınlarının durumları nasıl, bilemiyor.

Bu bölümü sosyal medyanın ne kadar garip bir hâl aldığını düşündüğüm için seçmek istedim. O hâlde bölüm hakkında konuşmaya başlayalım.

THE NATIONAL ANTHEM

Bir gün Başbakan Michael Callow, Kraliyet Ailesi’nin en sevilen üyesi olan Prenses Susannah’nın kaçırıldığı gerçeğiyle uyandırılır. YouTube üzerinden kraliçenin çığlıklar içinde bir bildiri okuduğu video yayınlanır. Bu bildiride Prenses’i kaçıran kişi veya kişiler, Prenses’i ancak bugün 15.00'e kadar Başbakan’ın canlı yayında bir domuzla ilişkiye girmesi hâlinde bırakacaklarını söylemektedirler. Eğer Başbakan bunu yapmazsa Prenses’i öldüreceklerini söylerler.

The National Anthem

Devleti yöneten kişiler ilk başta buna inanmasalar da süre geçtikçe gerçekle yüzleşirler ve bir çözüm bulma yoluna koyulurlar. Başbakan başta videoyu kimsenin görmesini istememiştir ama videoyu çoktan 50 bin kişi izlemiştir. Videoyu yayından ilk kaldırdıklarında halk tarafından aynı anda 7 kopyası tekrar YouTube’a yüklenir. İlk başta videoyu silmeye çok uğraşsalar da hızlıca kopyaları yayıldığı için artık neredeyse herkes videoyu izlemiştir.

Halk, sosyal medya üzerinden ikiye bölünür. Başbakan’ın kahramanlık yapıp domuzla ilişkiye girmesi gerektiğini düşünenler ve Başbakan’ın bunu yapmak zorunda olmadığını düşünenler. Ama zaman azaldıkça olayın gerçekliğiyle yüzleşen halk, Prenses’i kaybetmek istemedikleri için Başbakan’ı sosyal medya üzerinden bu işi yapmaya zorlamaya başlar. Çünkü Prenses onlar için gerçekten önemlidir. Bunun üzerine Başbakan o kadar kararsız ve çaresiz kalır ki bunu onaylamaktan başka şansı kalmaz.

Bütün kameralar ve TV yayınları hazırlanıp Başbakan’ı çekmişlerdir ta ki Prenses’in sokakta serbest bırakıldığını görene kadar. Bütün halk, başbakanın o zavallı hâlini bir saat boyunca mutlu bir şekilde, gözlerini kırpmadan, sanki bir dizi izliyormuş gibi izlemişlerdir. Başta empati kurabilenlerin de içinde olduğu o halk…

The National Anthem

Başbakan herkesin gözünde artık bir kahramandır ama kendisi yıkılmıştır. Eşinden, çocuklarından ve en çok da kendisinden utanıyordur. Kahrolmuş durumdadır. Çaresizlikten ne yaptığının farkında değildir aslında…

The National Anthem

Başbakan kahraman olmuştur ama bir sıkıntı vardır. Devleti yöneten insanlardan iki kişi Prenses’in saat 14.30'da bırakıldığının farkına varır. Ve Prenses’i kaçıran kişilerin bir mesaj vermek için kaçırdığını anlarlar. Halktan herhangi bir kişi yayını izlemek yerine o saatte sokakta olsaydı şu an Başbakan bunu yapmış olmayacaktı.

Yazımı birkaç soru ve yorumla bitirmek isterim.

Peki ya siz Başbakan olsaydınız böyle bir şeyi yapar mıydınız? Yapmazsanız bir kişi ölecek ve siz işinizi kaybedeceksiniz hatta belki de kendi hayatınızla birlikte ailenizin hayatını da…

Hemen hemen herkes sosyal medyanın bağımlısı oldu veya olma aşamasında, birçoğu bunu kabul etmek istemese de. Hatta bu bağımlılık öyle bir hâl alıyor ki kimse yanındaki, yakınındaki insanın ne durumda, nasıl olduğunu bilmiyor. Kimse gerçekten yakınındaki insanları dinlemiyor, empati kurmuyor. Herkes yarattığı sahte sosyal medya karakterlerini oynuyor. Belki de bu bir tür tanrıcılık oynamaktır kimisine göre…

Hiç sosyal medya kullanım sürenizi merak ettiniz mi? Günün kaç saatini kendinizi geliştirmek yerine, hobilerinizi yapmak yerine, sevdiğiniz insanlarla muhabbet edip onlarla iletişim kurmak yerine işlevsiz ve boş, dört duvardan farkı olmayan bu sosyal medyada geçiriyorsunuz?

--

--