DİDEM MADAK KİMDİR

Tepetaklak Dergisi Editör
Tepetaklak Dergisi
Published in
4 min readMay 2, 2018

Şiir, ruhumuzun aynası duygularımızın sesi, en yalın ve zarif halimizin dışa vurumudur. Bir şiir okursunuz, hayatınız değişir. Gökyüzüne, ağaçlara, kuşlara sevgiyle bir başka bakarsınız. Güzel bir şiir yorgun ruhumuza huzur fısıldar.
Didem madak, edebiyat sahnesinde çiçekli şiirleriyle bilinen kendine özgü sesi, cesareti, söylemiyle tüm kadınlara ilham olan ve tarihteki unutulmaz yerini alan renkli bir şairdir.

Didem Madak, 8 Nisan 1970’de İzmir’de doğar. Annesi Füsun, Madak doğduktan 6 yıl sonra şiirlerinde bahsettiği ‘uzun siyah saçlı kız’ Işıl’ı dünyaya getirir. Öğretmen olan anne babaları ile birlikte çok mutlu olan bu iki kız kardeş aynı zamanda çok iyi arkadaştırlar.
Didem Madak’ın çocukluğu fırtınalı geçmiştir. 12 Eylül döneminde babası okul müdürüyle tartıştığı için Uşak’a sürülür. Fakat annesi Füsun Hanım’ın tayini çıkmadığı için kızlarıyla birlikte Burdur’da kalır.
Ülkenin çok karışık bir süreçten geçtiği bu dönemde yalnız kalan Füsun Hanım ve kızları korku dolu günler geçirir.

Didem Madak 13 yaşındayken, henüz 38 yaşında olan annesini beyin kanseri nedeniyle kaybeder. Madak’ın zorlu günleri başlamıştır. Füsun Hanımın ölümünden kısa bir süre sonra babası ikinci evliliğini yapar. Bu evlilik artık Didem ile babasının arasına bir duvar örmüştür.Bu olay sonrasında babası için de tabii ki birkaç dize yazmıştır Didem Madak;

“Babam…
Çıkarılmış bir adam bütün fotoğraflardan.
Kader neydi sanki o zaman,
Masada açık unutulmuş Turuncu kulaklı bir makastan başka…”
“Yaşasaydın, hayatının ortasına Güller yığan bir adam olsun isterdim babam.”

Tüm yaşadıklarını kaleme dökmeye başlayan Madak Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne başlar. Üvey anne ve babasıyla yaşadığı olaylar sonucu evden ayrılmak istediği için kendince bir yöntem bulur. Birinci sınıfta tanıştığı biriyle gizlice evlenir, evden ayrılır ve okulu bırakır.
Evden kaçışı sonrasında çok zor dönemler geçiren Didem Madak, birçok farklı işte çalışır geçimini sağlamak için. Genç yaşta yaptığı evliliği pişmanlıkla sonuçlanır ve boşanır. Boşandıktan sonra maddi sorunlarla boğuşur ve bir bodrum katında yaşamaya başlar. Bu eve taşındıktan sonraki halini “Birden yazmaya başladım.” diye ifade eder.
Bodrum katında yaşadığı tüm zorlukları anlatır şiirlerinde. Bir söyleşide “Rutubete dayanıldığı sürece şiir yazmak için çok iyi yer.” diye bahseder bodrum katından.

Didem Madak, üç yıl boyunca kaçar sevdiklerinden. Yakın arkadaşı Müjde Bilir bir röportajda onun kaçışını şöyle anlatıyor: “Didem beni bir akşam aradı ve annesini özlediğini anlattı. Taksiye binip bana gelmesi için ikna ettim. Geldiğinde mahcup ve çekingendi. Anne şefkatine duyduğu özlem derinden belli oluyordu. ‘Çok mutsuzum’ dedi. Ertesi gün buluşmak için sözleştik. Ancak Didem gelmedi. Didem’in evine gittiğimde duvara iliştirilmiş bir not buldum. ‘Sevgili Müjde, Maviş Anne içimden hiçbir şey söylemeden gitmek geldi. Seni seviyorum. Dün gecenin şiiri zaten yazılmıştı, ben sadece kaleme alacağım.’”
Müjde Bilir için yazdığı şiirde şöyledir;

“İki kendim varmış maviş anne
Biri benmişim biri mutsuz
Ben ölürsem maviş anne, mutsuz için dünyanın bütün sabahlarına bir bilet al.
Ben ölürsem mutsuza iyi bak! “
Sonraki üç yıl boyunca Madak’tan haber alınamaz. Sadece kardeşi Işıl’ın yanına gider ara sıra.

Çok şey yaşadığı bu dönemi “Ah’lar Ağacı” şiiriyle anlatır:

“Ben acılarımın başını
Evcimen telaşlarla okşadım bayım.
Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.
İnsan kaybolmayı ister mi? Ben işte istedim bayım.”

yaralı kalbi ve acıyla dolu olan Madak tıpkı on yaşında babasını kaybeden ve “Bir daha tanrıyla konuşmayacağım.” diyen Sylvia Plath gibi küskündür. Şiirinin en önemli temalarından biri olan ölüm ,Madak’ın her daim aklının bir köşesinde olmuştur. ve şöyle ifade etmiştir bir şiirinde:
“insan ya ölerek ya da yaşamaya karar vererek kendini durdurur. Ben yaşamaya karar verdim.”
idem Madak, İstanbul’da yaşamaya başlar. Bir süre sonra eşi Timur ile evlenir ve 3 yıl sonra kızı Füsun’u dünyaya getirir.
Kızının doğumundan sonra şiir yazamayan Madak tıpkı annesi gibi kansere yakalanır. 24 Temmuz 2011'de yani 41 yaşında kolon kanseri nedeniyle geride üç yaşında bir kız çocuğu,kendisini seven bir eş ve sevenlerini bırakarak yaşamını yitirir.
Her yaşam günü geldiğinde sonlanır, her sonlanan yaşam üzer…Ancak şairlerin ölümü sadece üzmez bir o kadar da hüzünlüdür.Oruç Aruoba’nın, Cemal Süreyya’nın gidişinin ardından dediği üzere:
“BİR ŞAİRİN GÖZLERİ KAPANINCA DÜNYADA GÖRÜLECEK ŞEYLER AZALIR”

Ekin Kılıç

--

--