MEVLANA

Tepetaklak Dergisi Editör
Tepetaklak Dergisi
Published in
3 min readDec 15, 2017

Mevlana Celaleddin-i Rumi (1207–1273)

Mevlana Celaleddin Rumi hoşgörü ve barışın sembolüdür. Yüzyıllarca süregelen bir hoşgörünün öncüsüdür ve din bilginidir. Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan Ülkesi’nin Belh şehrinde doğmuştur. Mevlânâ’nın asıl adı Muhammed olarak bilinmektedir. İslam dünyasında hürmet belirtmek için önemli kişilerin isimlerinin önünde kullanılan “efendimiz” anlamındaki “mevlânâ” lakabı, Mevlânâ Celâleddîn Muhammed’le birlikte özel bir isme dönüştü. Mevlâna’nın babası Belh Şehrinin ileri gelenlerinden olup, sağlığında “Bilginlerin Sultânı” ünvanını almış olan Hüseyin Hatibî oğlu Bahâeddin Veled’tir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin’in kızı Mümine Hatun’dur.
Sultânü’I-Ulemâ 1212 veya 1213 yılllarında aile fertleri ve yakın dostları ile birlikte Belh’den ayrıldı. Sultânü’I-Ulemâ’nın ilk uğradığı yer Nişabur oldu. Nişâbur şehrinde tanınmış mutasavvıf Ferîdüddin Attar ile de karşılaştılar. Bu sırada Mevlana yaşı küçük olmasına rağmen Ferîdüddin Attar’ın ilgisini çekmiş ve onların takdirlerini kazanmıştır.

1212 yılında Sultânü’I-Ulemâ Karaman’a geldi ve burada yaklaşık 7 sene kaldı. Daha sonra Mevlana 1225 yılında Karaman’da Gevher Hatun ile evlendiler. Mevlana’nın 2 tane Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adında iki tane oğlu oldu. Yıllar sonra Mevlana eşini kaybetti. Daha sonra tek çocuklu ve dul olan Kerrâ Hatun ile ikinci evliliğini yaptı. Mevlana evlendikten sonra gine iki tane Muzaffereddin ve Emir Âlim Çelebi adında erkek evladı ve bir tanede Melike Hatun adında bir kız çocuğu oldu.

Bu yıllarda Selçuklu Devleti anadolunun büyük bir bölümüne sahipti, ayrıca o zamanlarda bu devletin başkenti Konya idi. Konya’da o zamanlar sanat eserleri ve bilim adamları dolup taşıyordu yani Selçuklunun en iyi olduğu dönemdi. Selçuklu Devletini Hükümdarı Alâeddin Keykubâd Sultânü’I-Ulemâ Bahaeddin Veled’i Konya’ya davet etti ve burada yaşamasını istedi. Bahaeddin Veled Sultanın davetini kabul etti ve Konya’ya 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile geldiler. Konya’ya geldikleri için Alaeddin Keykubad onları büyük bir törenle karşıladı ve Altunapa (İplikçi) Medresesi’ni ikametlerine tahsis ettiler. Sultânü’l-Ulemâ 12 Ocak 1231 yılında Konya’da vefat etti ve Selçuklu Sarayının Gül Bahçesini mezar yeri seçtiler. Halen müze olarak kullanılan Mevlâna Dergâhı’ndaki bugünkü yerine defnolundu. Sultânü’I-Ulemâ ölünce, talebeleri ve müridleri bu defa Mevlâna’nın çevresinde toplandılar. Mevlâna’yı babasının tek varisi olarak gördüler. Gerçekten de Mevlâna büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, İplikçi Medresesi’nde vaazlar veriyordu. Vaazları kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşıyordu. Mevlâna 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizî ile karşılaştı. Mevlâna Şems’de “mutlak kemâlin varlığını” cemalinde de “Tanrı nurlarını”görmüştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems aniden öldü. Mevlâna Şems’in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi. Daha sonraki yıllarda Selâhaddin Zerkûbî ve Hüsameddin Çelebi, Şems-i Tebrizî’nin yerini doldurmaya çalıştılar.

Yaşamını “Hamdım, piştim, yandım” sözleri ile özetleyen Mevlâna 17 Aralık 1273 Pazar günü Hakk’ ın rahmetine kavuştu. Mevlâna’nın cenaze namazını Mevlâna’nın vasiyeti üzerine Sadreddin Konevî kıldıracaktı. Ancak Sadreddin Konevî çok sevdiği Mevlâna’yı kaybetmeye dayanamayıp cenazede bayıldı. Bunun üzerine, Mevlâna’nın cenaze namazını Kadı Sıraceddin kıldırdı. Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine yani Allah’ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen “Şeb-i Arûs” diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu.

“Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir”

Editör: Kubilay Han Çiplak

--

--