Liam Gallagher İstanbul’daydı

Ismail Aydin
The Artificial
Published in
4 min readAug 16, 2018

Üzerinden 2 gün geçmiş olmasına rağmen hala rüya gibi geliyor. “Liam Gallagher İstanbul’daydı.” Bu cümlenin gerçekliğine inanmak, her türlü karamsarlığı üstümüzden atıp, yaşama sevincimizi artırmak demek. Dolar, Euro almış başını gitmiş, nasıl güzel konserlere, muhteşem festivallere gideceğiz diye kara kara düşünürken Liam’ı bu topraklarda canlı dinleme şansına ulaştık, ölsem de gam yemem. 14 Ağustos 2018, İstanbul Blue Night sayesinde Anadolu’daki her Britanya müziği aşığı için tarihe geçen bir tarih olacak.

Liam Gallagher, geçtiğimiz sonbaharda çıkardığı As You Were’ün turnesine devam ederken Mart ayında aldığımız haberle heyecanlandık. Bütün dünyayı dört bir yandan sallamasını YouTube’dan, Instagram’dan takip ederken 14 Ağustos’ta İstanbul’da olacağını öğrendiğimde kurşun geçirmez olmuştum. Hiçbir derdi sorun etmeyen bir adam olarak, sadece biletleri çıktığı gün almaya odaklanmış bir şekilde yaşıyordum.

Bu fotoğrafı Instagram’da görene kadar gerçekten Liam Gallagher’ın Türkiyeye geleceğine inanamadım.

Bu noktada birazcık Liam’ın benim hayatımda nasıl bir figür olduğundan bahsetmem gerek. Bir müzisyen olarak, şuan müzik yapıyorsam bunun 4–5 sebebinden birisi Liam Gallagher’dır. Benim en büyük idollerimden birisi olmasının yanında, kötü zamanlarımda motivasyon kaynağım, şarkılarında kendimi bulduğum ve bana aynanın karşısına geçip kendime bakarken “I’m f*cking awesome!” demeyi öğreten kişi olarak çok büyük bir yere sahip hayatımda. Böylelikle yukarıda bahsettiğim heyecanlı halimi belki bir nebze daha anlamışsınızdır.

2013 Rock’n Coke’ta biraz daha para verip, sevdiğim grupların performanslarına sahne önü bileti almadığım için pişman olmuştum. Ve o zaman kendime bir söz vermiştim. Bazı müzisyenler eğer Türkiye’ye gelirse ne olursa olsun o sahne önü bileti alınacak. Çünkü bazı müzisyenlere olabildiğince yakın olma şansı para ile ölçülebilecek bir şey değildir. Onları her zaman dinleyebilir, izleyebilirsiniz; ama onlardaki enerjiye yakın olmak bambaşka bir şeydir. Benim için Liam da tabii ki o insanlardan birisi.

Hem bu sebeplerden, hem de diğer konserlerde seyirciye fırlattığını gördüğümüz maraca’ları alma umuduyla biletimizi aldık, sahne önüne konumlandık. Ben içeri girdiğimde, Starsailor konserinin başlamasına çok kısa bir süre vardı ve James Walsh’u sahnede gördüğümde “Evet başlıyor” dedim. Sonra kendime “Şuan bile içim içime sığmazken, Liam geldiğinde ne olacak?” diye sormaya başladım. Starsailor için ayrıca bir yazı yazılır, ona fazla girmek istemiyorum, sadece “Tell Me It’s Not Over” çaldıkları için burdan onlara tekrar teşekkür ederek Liam dakikalarına ışınlanmak istiyorum.

Starsailor ile sahneyi ısıttık. Seslerimizi açtık. Esneme hareketlerini yaptık ve hazırdık. İlk önce Manchester City marşını duymaya başladık. Sonra bir Oasis klasiği olan “Fucking in the Bushes”’ı duyduk ve ekranda, memleketiyle özdeşleşmiş yağmurluğuyla Liam Gallagher belirdi ve kendisini en güzel ifade ettiği parçalaradan birisi olan “Rock’n Roll Star” ile sahneyi açtı. Konserin daha bu kısmında en son çalacağı Wonderwall’a geldiğimizde de sesim kısılmamış olsun diye sesimi ihtiyatlı kullanmam gerektiğini farkettim. Ama kendimi durduramadım. “What’s the story, morning glory” diye çıldırdıktan sonra, solo albümüne giriş yaptı Gallagher. Greedy Soul, Wall of Glass, For What It’s Worth, Bold ve Beady Eye ile yaptıkları Soul Love ile beraber Oasis şarkılarından oluşan yaklaşık 45–50 dakikalık muhteşem bir performans izledik.

Supersonic, Whatever, Live Forever üçlüsünden sonra sahneden indiğinde “Bu kadar tadı damağımda kalan bir şey yok bu hayatta.” diye düşündüm. Benim gibi düşünen kalabalığı kırmayıp geri döndü Liam ve Wonderwall ile kapanışı yaptı. Konser bittiğinde kimse doyamamıştı. Manchester City marşına dönüştürülmüş Hey Jude söyleyenler, ağlayarak birbirine sarılanlar, Liam’ın ardından kalan sahnenin önünde fotoğraf çektirenler vardı. Hatta konser başında yer kavgasından birbirine düşenler de konser sonunda birbirine kenetlenmişti. Uzun lafın kısası konserin tek kötü tarafı; kısa sürmesiydi diyebilirim. En üzüldüğüm taraf da Wonderwall’un sonunda video çekme sevdasından şarkıdan sonra fırlattığı o maraca’ları alamamam.

Bu arada Slide Away çalarken, şarkının sadece Noel Gallagher’ın söylediği versiyonunda olan “I don’t know, I don’t care/All I know is you can take me there.” kısımlarına bana eşlik eden arkadaşlarıma da burdan teşekkür ediyorum. Liam da duyduysa bizi, hiç alınmasın. İkisi de bizim canımız; ikisi de ilk aşkımızda, ilk öpüşmemizde, ilk sevişmemizde, ilk başkaldırışımızda,ilk isyanımızda bir şekilde yanımızdaydı. Çoğunu onların şarkılarda anlattıklarından ilham alarak yaptık. İyi ki varlar.

Liam’ı Türkiye’de canlı canlı izledik. Oasis’in kurucusu Gallagher kardeşlerin abileri Paul de bu konser ile beraber gelmiş İstanbul’a. Artık sıra Noel’da. Ha yok biz Oasis olarak geleceğiz derlerse de o da kabulümüz, başımızla beraber. :)

Konserin organizatörü, daha önce Türkiye’ye yurtdışından birçok ünlü ismi getiren Siyabend Süvari’ye de bütün Oasis hayranları adına teşekkürlerimi iletirim.

--

--

Ismail Aydin
The Artificial

Musician, Writer, Gemini and a soul dedicated to knowledge. SilverLiners