Tipografide ve Yazı Tasarımında Okunurluk Üzerine

Fábio Duarte Martins, 14 Kasım 2014

--

Eğer beni Facebook’tan takip ediyorsanız, geçenlerde ne yazmam gerektiği hakkında öneriler istediğimi muhtemelen biliyorsunuzdur. Michał Jarociński, okunurluk, yönlendirme ve işaretler hakkında bir şeyler yazmamı önerdi.

İşin garibi, kısa süre önce Typophile’de (ve Reddit’in tipografi forumunda bir tartışma olarak) seriflerin kullanımı/işlevi hakkında bir konu açmıştım ve ilginçtir ki, başlattığım bu konu çabucak serif ve sans-serif yazıların hangisinin daha okunur olduğu konusunda bir derbiye dönüştü, ancak bu konuya, birazdan geri döneceğim.

Bu durum beni, konu hakkında bazı makaleler sağlayacak kadar nazik biri olan, Microsoft’ta okuma üzerine araştırmalar yapan Kevin Larson’a yönlendirdi.

Evet, şimdi buraya kadarki olaylar zincirini bildiğinize göre, eğer bir yazı tasarımcısı iseniz veya harflemeyle uğraşıyorsanız tasarımlarınızı, eğer grafik tasarımcı iseniz yazıyüzü seçim sürecinizi geliştirmenizde yardımcı olmak amacıyla size okunurluk ve yazıyı daha okunur kılanın ne olduğu konusunda bazı derin bilgiler sağlayabileceğimi umuyorum. Bir de az yağlı lahanalar konusunda.

Daha fazla uzatmadan, işte işin meyvesi…

1. Harf, Sözcük, Paragraf

İlk olarak — bunu bilmek için Einstein olmaya gerek yok — harfleri hızlı tanıma üzerine konuştuğumuzda; harflerin, onların biçimlerini nasıl algıladığımıza etki eden çeşitli seviyelerde bağlamları (yani diğer harflerle olan ilişkisi) vardır.

Merak etmiş olabileceğiniz gibi; tek bir harf, bir sözcüğün içindeki tek bir harften daha hızlı tanınmalıdır. Harfin sözcüğün içindeki yeri, onun tanınmasını etkiler ve satırlama da (leading) buna etki eder.

Güncelleme: Hrant Papazian, Bézier eğrileri hakkındaki ilk makalemde bazı katkılar sağlamıştı ve yine aynısını yaptı.

Önceki açıklamaya rağmen; okuma, basitçe harf harf okuma yapısından çok daha karışık bir eylemdir. Bouma Modeli’ne göre, sadece harf kümelerini okuruz ve yalnızca belirsizlik durumunda harf harf okuma sürecine gireriz.

Bu fikre sempati duyuyorum çünkü beynin işlemesi açısından çok daha ekonomik. Okurken bunu basit tutmak için dilbilgisi, kelime beklentisi, kelime formu ve benzeri etmenler, okuma eylemi üzerine düşünürken dışlanmamalıdır.

Ayrıca, tanım gereği okunurluk (legibility) ile okunabilirliğin (readability) aynı şeyler olmadığını aklınızda bulundurun. Gerçi pratik anlamda, aynı şeyin iki farklı bakış açısından ele alınması diyebiliriz. Özellikle okunurluk (bir glifin anında tanınmasını artıran biçimsel özellikler) hakkında konuşurken, okunabilirlik meselelerinden (boşluklama [spacing], doku vb.) bahsetmemek büyük bir hata olurdu.

Güncelleme: Bu tür araştırmalar henüz emekleme döneminde, bu yüzden unutmayın ki, bu öneriler, konu hakkında şimdiye kadar yapılan araştırmaların, deneysel çalışmaların ve kendi fikirlerimin bir karışımıdır. Aynı zamanda, üçüncü referansta görebileceğiniz, Typo13’te Papazian tarafından da açık bir şekilde incelenen Parallel Letterwise Modeli hâlâ tartışmalıdır.

Bunu nasıl geliştirebiliriz? Öncesinde başka bir konuya değinmek istiyorum.

2. Aşinalık

Yetişkin biri bana yardım etmeden ayakkabılarımı bağlamaya başladığım zamana dair bir anım var. Bir anaokulu koridorunda, şaşkın bir halde, nasıl iyi ilmek atılacağını ve bağcıkların nasıl o şekli alabildiklerini çözmeye çalıştığımı hatırlıyorum. Sanırım biraz zaman aldı. Bir de tek başıma olduğumdan (evet, 1980’lerde ve en azından burada, Portekiz’de bir anaokulunda yalnız kalabilirdiniz) zor bir görev olduğunu hatırlıyorum. Elimden geleni yapmaya çalışıyordum. Doğru düzgün yapabildiğimi bile bilmiyorum, sadece bir şeyler yapabildiğimi ve bunun beni gururlandırdığını hatırlıyorum.

Bugün, spor ayakkabılarımı ne zaman bağladığımı bile hatırlamıyorum.

Bir şeyi nasıl yapacağımızı bildiğimizi unutmak, bilişsel sürecimizin bir parçasıdır. Sonunda düşünmeden yapmaya başlarız. Örneğin; anlam oluşturma, heceleme, dil bilgisi gibi şeylere büyük çabalar harcamadan konuşup yazabilmemizin sebebi de budur.

Aynısı okuma, yani harfleri tanıma için de geçerlidir. Belirli bir yazıyüzüne ne kadar çok maruz kalırsak ve onunla ne kadar çok haşır neşir olursak, onu hızlı bir şekilde tanımamız da o kadar kolay olur.

Malumun ilamı gibi duruyor, biliyorum ama bunun herhangi bir okunurluk araştırması üzerindeki etkisini bir düşünün. Bu konudaki cinsiyet farklılıklarını, kültürel farklılıkları bir hayal edin.

Bu yüzden okunurluk ve okunabilirlik üzerine tahminde bulunurken çok dikkatli olmalıyız, çünkü sadece bu etmen bile ulaştığımız sonuçları sabote edebilir. Bu yüzden bu makaleyi (ve diğerlerini) eleştirel bir bakışla okuyun.

Güncelleme: Kevin Larson, dikkatimi aşinalıkla ilgili bir konuya çekti. Her ne kadar iyi bildiğimiz yazıyüzlerini iyi bir şekilde okusak da, iyi tasarlanmış yepyeni yazıyüzlerini de bir o kadar iyi okuyabiliriz.

Lütfen gidip her şeyde Helvetica kullanmadan önce okumaya devam edin.

3. Boşluklama ve Uyumlama

İlk başlıkta belirtildiği gibi, bir harfin etrafındaki beyaz boşluğun miktarı, onun okunurluğunu belirler, dolayısıyla okunabilirliğini etkiler.

Peki ne etkisi var? Eğer harf döşemesi (tracking) çok dar ise, harfler birbirlerine girer ve iki ya da daha fazla karakteri başkalarıyla karıştırırız. Eğer harf döşemesi çok geniş ise, harf sözcüğe dâhil mi değil mi anlamakta zorluk yaşarız.

İşte, bir göz atın:

Örnekte gördüğünüz gibi, ilk sırada “c” ve “l” harflerini “d” olarak okumak çok da garip olmaz ve aynı sözcük olduğunu bilmenize rağmen muhtemelen son satırı okurken yavaşladınız.

Boşluklama (spacing), doku boyunca eşit bir ritim oluşturacak şekilde ayarlanmalıdır. Bu ritmi bozmak, motoru tıkanmış ve teklemeye meyilli bir arabada yolculuğa benzer bir okuma deneyimine neden olur.

3.1. Boyuta Özgü Boşluklama

Harf döşemesini biraz gevşetmek her zaman kötü değildir. Hatta okunurluk ve okunabilirliği geliştirmek için küçük puntolarda ve/veya çok düşük çözünürlükle çalışırken harf döşemesini genişletmek iyi bir tercihtir.

İşte, okunurluğu azalmasından nasıl kurtulacağınızı görmeniz için Gaussian Bulanıklığı (Blur) ve Eşik (Threshold) efektleriyle yapılmış küçük bir test:

Görselden de anlaşılacağı gibi sağ üstteki sözcüğün harf döşemesi, boyutuna göre geniştir, ama sağ alttaki gibi küçük puntolarda geniş harf döşemesi, okunurluğu artırır.

Büyük boyutlarda dar harf döşemesine gelince (Bunu merak ediyordunuz, değil mi?) işler biraz değişebilir. Kötü değil tabii ki çünkü harfin ana hatlarını görmek için daha fazla alan var, ancak bu bir iyileştirmeden ziyade sadece daha kanıksanabilir bir durum ortaya çıkarır.

Yine de, büyük ölçeklerdeki yazılar daha fazla alan kapladığından, harf döşemesini daraltmak daha cazip gelebilir. Sorun değil ancak fazla da abartmayın. Okudukça bunu düzeltmek için daha fazla ipucu öğreneceksiniz.

4. X-yüksekliği ve Dikey Oranlar

Büyük x-yüksekliğinin okunurluğu/okunabilirliği artırdığına ilişkin yaygın bir fikir var ama söylemeliyim ki bu konu, işi aşırı basitleştiriyor. Yanlış değil ama yine de basitleştirme yoluyla çarpıtılmış bir fikir!

Bir gazete tasarladığınızı hayal edin veya bir gazete için yeni bir yazıyüzü, hiç fark etmez. Metin için kullanılacak yazıtipinin büyük x-yüksekliğine sahip olması istenirken, manşet için kullanılacak yazıtipinde bunun istenmesi biraz yersiz, öyle değil mi?

Şimdi de bir gazetenin, kullandıkları yazıyüzünü biraz geliştirmek için sizinle iletişime geçtiklerini farz edin. Aynı karakter ve satır sayısını korumak istiyorlar ama yazıyüzlerinin çok küçük olduğunu düşünüyorlar. X-yüksekliğini artırmak mantıklı gibi görünüyor.

Olay şu ki, inişler (ascenders) ve çıkışlar (descenders), tıpkı büyük harfler gibi ortantılı olarak kısalacak; satırlar arasındaki ahengi karmaşadan uzak tutmak isteyeceğinizi düşünürsek, bunu yaparken dikkatli olmalısınız çünkü…

4.1. İnişleri ve Çıkışları aşağı çekmek pahalıya mal olur

lahanalarda… Şey, yani okunurluk ve okunabilirlik konusunda demek istiyorum.

Şuna bir göz atın:

X-yüksekliği arttıkça, Futura benzeri “d” glifi yavaşça tek katlı küçük “a” glifine benzemeye başlar ve bu ikisini karıştırma olasılığını artırır.

Sözcükleri üst taraflarından aşağı doğru gözle taradığımızdan dolayı, sözcüklerin alt taraflarını dikkatimizin daha çevresel parçasına bırakıyoruz. Yani bu, şu anlama geliyor: İnişler, çıkışlardan biraz daha uzun olmalı.

Kevin Larson’ın iletisinde bana söylediği gibi: “Sitka araştırmalarımızda gördük ki, büyük x-yüksekliği şunu da beraberinde getiriyor: Büyük boyut, doğal yükseklikteki harflerin tanınmalarına yardım ederken, onların iniş ve çıkışlarına zarar veriyor.”

Güncelleme: Bunun mutlak bir doğru olmadığı hakkında sizi uyarayım. Altıncı paragrafta bu geri çekmeyi dengeleyebilecek başka bir yöne değineceğiz. Bu şekildeki çıkarımlar her zaman çok sayıda etmenin birleşimidir.

5. Odalar

Açın şu odaları (counters)!

Aslında bu Helvetica ile ilgili şikayetlerimden birisi, bu yüzden Apple, Helvetica’yı arayüzü için seçtiğinde yaşadığım şaşkınlığı hayal edebilirsiniz ama asıl Apple şu sözleri sözleri söylediğinde ağzım açık kaldı: “OS X Yosemite’de, fontlar tüm sistemde daha okunur ve MAC deneyimizini daha tutarlı kılmak için yeniden düzenlendi.”

Daha okunur mu? Sanırım yüzyıllar boyu süren yazı üretimiyle çelişen bu çığır açan makaleyi kaçırmışım. *ironi sen çok yaşa!*

Haydi gelin, şüpheciliğin faydalarından nasiplenelim. Çabucak Gaussian Bulanıklığı (Blur) ile Eşik (Threshold) testimizi çalıştıralım ve Helvetica’yı başka bir arayüz yazıyüzü olan, Apple’ın ana rakibi ve daha büyük bir oda alanına sahip Microsoft’un Segoe UI ile karşılaştıralım:

Bu Helvetica:

Bu da Segoe UI:

Eğer hâlâ ikna olmadıysanız; bilgisayarınızdan biraz uzaklaşın, gözlerinizi kısarak bakın, kafanızı sallayın ve anlık bir bakış atın, monitörünüzün parlaklığını azaltın, mürekkep püskürtmeli bir yazıcıda çok küçük boyutta yazdırın ve hangisi daha iyi bir bakın.

Yani, trafikte düşük ölüm oranı ve düşük karbon emisyonu için Helvetica’yı trafik işaretlerinden ve cep telefonlarından uzak tutun, çünkü mesajlaşarak araba kullanmak ne kadar aptalca olsa da insanlar bunu yapmaya devam edebilir veya karşıdan karşıya geçerken telefonundan kafasını kaldırmadığı için bir araba altında kalabilir, kim bilir…

Lahanalar cep telefonlarına bakarak yoldan geçmezler!

6. Karakter Çeşitliliği

Bu, okunurluğa ilişkin yazı tasarlamanın en önemli yönlerinden biridir.

Kendini tarif etse de, işte temel kural: Glifler ne kadar belirgin olursa, o kadar iyidir.

Farklılıkları olsa bile ikizleri ayırt etmek zordur. Beşinci başlıktaki görüntülerde de görebileceğiniz gibi biçim olarak benzer olmaları durumunda, karakterleri karıştırmak kolaydır.

Güncelleme: Gayet açık olsa da, sözcük düzeyinde bir etkisi vardır. Glif çeşitliliği, belirsizliği azaltarak sözcük biçimindeki çeşitliliği de artırır.

Fontlardan bir Frankenstein yapmamaya çalışın. Üslup bakımından harf biçimlerini çok radikal bir şekilde değiştirmek, karışıklık yaratarak hızlı tanımayı büyük ölçüde yavaşlatır ve ek olarak, karman çorman olabileceği ihtimalini düşünerek, harf biçimlerine eklenen ögelerin miktarı konusunda hassas olun.

6.1. Serif ile Sans-serif

Giriş bölümünde serifin işlevleri hakkında Typophile’de ve Reddit’teki tartışmaların nasıl serif ile sans-serif arasında bir derbiye dönüştüğünden bahsetmiştim, hatırlıyor musunuz? Şimdi bunu doğru düzgün tartışmak için yeterli bilgiye sahibiz.

Hangisi daha okunur, serif mi sans-serif mi? sorusunun cevabı, hayır.

Kötü cevap yoktur, kötü soru vardır mottosundan hareketle, bu soru kötü sorulardan biri. Serifler, yazıyı otomatik olarak daha okunur yapmaz (her ne kadar karakter çeşitliliğine yardım etseler de) ve sans-serifin sadeliği de her zaman bir artı değildir.

Bu, içeriğe ilişkin bir konu olmakla birlikte, biçemlerden birinin üstünlüğünü kanıtlayan deneysel bir kanıtımız olmadığını da ekleyelim.

Peki neden, neredeyse evrensel olarak sans-serif tabelalarda serif de kitaplarda kullanılıyor? Cevap, mevcut boşluklar ve klişeler.

Beni yanlış anlamayın, klişeler özellikle bu konuyla ilgili iyidir. Eğer hedefimiz okunurluk ve okunabilirlik ise insanların beklentileriyle çatışmamak doğru olabilir. İnsanların, yollarda Sabon ile dizilmiş bir tabela yüzünden kaza yapmalarını istemeyiz, romantik bir kitabı (Helvetica’dan daha iyi olsa bile) Comic Sans ile okumayı da istemeyiz. *Şimdi bazılarının bana öfkeleneceğini düşünüyorum!*

Mevcut boşluklar hakkında konuşacaksak; serifler, sans-seriflerden daha fazla alan kaplar. Basit. Sokak tabelalarının büyük yazılarla yazılmasını isteriz, böylece uzaktan okuyabiliriz. Aynı mantıkla, küçük puntolardaki uzun metinlerde sans-serif, bir çeşit dalgalı etki (moiré pattern) bırakabiliyor ki, bu daha çok çaba gerektirdiği için istenen bir şey değil.

Güncelleme: Yazı büyüklüğü ve sözcük sayısı! Buna değinmediğim için üzgünüm (Hrant Papazian’ı tekrar selamlıyorum)!

Sürüş halindeyken, harf harf tanıma için özel bir odaklanmanın, diğer etkenlerden daha önemli olması mantıklı. Yazının kocaman ve her satırda sadece bir veya iki sözcükten oluşması sonucu, biçimi ve anlamı çözme durumu, yeterince hızlı gerçekleşir.

Yazı dokusunda bir sürü sözcüğün bulunduğu, dizginin daha kısa görme eğrisine göre ayarlandığı bir kitabı okurken, Bouma Modeli en uygun olandır.

Harflerin birbirleriyle kaynaşması, sözcük biçiminin çeşitliliği, beyaz alan, ritim farklılıkları ve benzeri konular dikkate alındığında; seriflerin, uzun metin yığınlarında sans-seriften daha çok avantajı vardır.

Ancak yanılıyor da olabilirim.

7. Genişlik

Genişlik; okunurluğu artırma koşullarında, ölçüye özgü başka bir konudur; yani eğer estetik kaygıları bir kenara bırakırsak, bazı genişlik ayarlamaları okunurluğa yardımcı olabilir.

Şöyle diyelim; ne zaman kafanızı (büyük puntolu yazılara bakarken) hareket ettirseniz ya da (küçük puntolu yazılar için) öne eğilseniz, glif genişliği size yardım edebilir. Bununla birlikte, küçük yazılar için geniş glifler daha uygun olabilirken, büyük yazılarda daraltılmış olanları daha iyi olabilir. Buna rağmen büyük yazıların en faydalı oldukları zaman, kısa görüş açılarında çok ama gerçekten çok büyük yazıların kullanıldığı zamandır.

Bu konu, bizi şuraya yönlendiriyor:

8. Ağırlık ve Kontrast

Şimdiye kadar tahmin etmiş olabileceğiniz gibi; ince detaylar, bozulmaktan kurtulamaz. Eğer bunun, piksel yoğunluğu veya yazıcı çözünürlüğü gibi teknolojik bir problem olduğunu düşünüyorsanız, tekrar düşünün.

Şu senaryoyu hayal edin: Farklı büyüklükte üç çemberiniz var ve aynı çizgi kalınlığına sahip olmalarını istiyorsunuz, bunun gibi:

Eğer size daireleri aynı boyuta getirin desem, aynı çizgi kalınlığına sahip olurlar mıydı? Tabii ki hayır!

Bir fontta da tam tersi olur. Eğer üç tane aynı çizgi kalınlığına sahip çemberiniz varsa ve boyutlarını değiştirirseniz ne olur?

Eğer malumu ilam ettiğimi düşünüyorsanız, size katılıyorum ama ne kadar basit görünürse görünsün, farklı yazı boyutları için böyle bir dengelemenin gerekli olması iyi bir hatırlatma ve boyut bazlı tasarımlarda, iyi bir başlangıç.

Aslında ben, genellikle, ne kadar ince olabileceğini görmek amacıyla bir grup daire ile farklı çizgi kalınlıklarına ve farklı boyutlara sahip kareleri yazıcıdan baskı alarak bir yazı ailesine başlarım. Daha küçük ve daha büyük boyutlara uyarlamaya başladığımda ise bunu tekrar yaparım.

İşte genel bir kural:

Ne kadar küçük olursa, kontrast o kadar az olmalıdır.

Ancak bu, çizgilerin daha kalın kısımlarına dikkat etmemeniz gerektiği anlamına gelmiyor. Hatta onları biraz daha kalınlaştırmalısınız.

Tasarımınızın çevresinde bir çizgi kalınlığının olması gibi, kalın ve inceleri kıyasladığımızda, ince kısımlar, oran olarak kalın kısımlardan daha fazla kalınlaşacak.

Bu fikri gözünüzde canlandırmak istiyorum, bu bölümün başındaki görseli hatırlıyor musunuz? İşte o yazıyı aynı boyuta getirirsek böyle görünür:

9. Sonuç

Umarım yazıdan ve lahanalardan hoşlanmışsınızdır!

Michał Jarociński’ye önerisi, Kevin Larson ve Hrant Papazian’a yardımcı oldukları için ve size de kulak verdiğiniz için teşekkür etmek istiyorum.

Eğer bu yazı, yardımcı olduysa, lütfen arkadaşlarınızla paylaşın ya da gidip yeni fontlar satın alın, böylece bunları yazmaya devam edebileyim!

Ayrıca aşağıdaki İleri Okuma ve Referanslar bölümüne göz atmayı lütfen unutmayın. Orada daha fazla muhteşem şeyler var!

Şerefe!

İleri Okuma ve Referanslar

The Aesthetics of Reading. Larson, Kevin & Picard, Rosalin (PDF)
Size-specific Adjustments to Type Designs. Ahrens, Tim & Mugikura, Shoko
The Science of Word Recognition. Larson, Kevin
The Development of the Signage Typeface Wayfinding Sans Pro. Herrmann, Ralph

Yazının orijinali:
On Legibility — In Typography And Type Design, Fábio Duarte Martins, 14 Kasım 2014. Yazarın izniyle tercüme edilmiş ve yayımlanmıştır.

Yazar hakkında:
Fábio Duarte Martins, Portekizli yazı tasarımcısı, sanat yönetmeni ve Scannerlicker adlı yazı evinin sahibidir.

Çeviri: Abdulselam Kaya
Çeviri Editörü: Murat Ertürk

Makaleden alıntı yaparak kaynak göstereceklerin, etik kurallar gereğince gerekli özeni göstermeleri, yazara ve tercümeyi yapanlara saygı göstermelerini dileriz.

Facebook | Twitter | Instagram

--

--