Lucid

Medeni Baykal
tozlu mavi defter
Published in
2 min readFeb 28, 2016

Artık sanki yaşamıyorum, yaşayan birini seyrediyorum; daha önce bildiğim romanı okur gibiyim. Bir roman kendini okumaya başlasaydı herhalde bu kadar sıkıcı bulurdu kendini.
— Tehlikeli Oyunlar, Oğuz Atay

Otuz. 29. 28…

Gözlerini kapattığın zaman karanlığın ya da aydınlığın farkı kalmıyor. Umutsuz olduğunda denemekten çekinmeyeceğin saçmalıklar artıyor. Bittiyse başka şekilde hazırlıyorsun kendini. Hiç kıpırdamadan, gözlerin kapalı sırt üstü uzanıp, sakince nefes alıp vermeye devam etmen gerekli.

Yirmi yedi. Ellerin uyuşacak. Sırtın kaşınacak. Ayaklarını biraz öbür tarafa çevirmek isteyeceksin. Kendine yalan söylemek zor. Beynin farkında aslında uyumadığının. Kafanı çevirtmeye çalışacak.

Yirmi altı. 25. 24… Görmek istediğin rüyayı düşünmen, yavaşça hayal etmen gerekli. Sakince nefes alıp, ardından vermen gerekli. Aldığın nefes yetmemeye başlayacak. Her nefes alışında biraz daha boğulacaksın. Verdiğin nefes senden birşeyler götürecek, üzerinden alması gereken yükün bir kısmı üzerinde kalacak. Hiç sigara içmemiş olsan bile, yıllardır içiyormuşcasına boğulacaksın.

Yirmi üç, yirmi iki.

Yirmi bir. Gözlerimi hayal edeceksin. Gözlerime bakacaksın. Boğulmak üzere bile olsan hareketsizliğini bozmayacaksın. Belki de bu yüzden berrak rüya görmenin en zor yolu bu. Aklının elinden uçup gitmesine izin vermeyeceksin. Geçen saniyeleri saymaman gerekli. Hayır, göz yaşını da silmeyeceksin. Kıpırdamadan ve sakince.

Yirmi. 19. 18. 17. Kontrol elinden kayıp gitmeye başlayacak. Daha sıkı tutunmalısın. Mutsuzluğun bir an için dinecek, kendini uyandırmamalısın. Nefes alıp, vermelisin. Mutluluk kaplayacak içini. Gökyüzü mavi olacak. Belki de kırmızı. Ani duygu yükselişlerinden kaçınmazsan bu düşü de elinden alacak dünya. Sakin olmalısın.

On altı. Gördüğün rüyanın farkında olmak dinlenmeni engelleyebilir. Her sabah yorgun ve bitkin uyanıyor olabilirsin. Düşünme bunları. Siyah beyaz bir hikayede yorgun olmak ile olmamak arasında bir fark yok. Nefes al ve ver. Elimi tut. Peşimden gel. Rüyanı anlat bana. Solgun mavi bir hayatta sıkıştığından bahset. Ağlayamazsın. Ağlamayacaksın.

On beş. Kalbini ezip geçen trenim ben.

On dört. Kolun uyuşuyor. Elini sıkamıyorsun. Tünelli bir şeydi yaşadığın. Ben ne olduğunu biliyorum ama bana soramazsın. Sormayacaksın. Eline aldığın parfümü sıkacak kadar güç yok işaret parmağında. Hala yerinde mi diye kontrol etmen gerekiyor bazen.

On üç. Rüyalarını da hayat ile bulama. Buraya mutlu olmak için gelmedin mi, mutlu ol o zaman. Elimi tut ver gözlerime bak. Yüzüme bak. Kokumu hisset. On iki. Yaşadığını unut. Birazdan uyanman gerektiğini unut. Eline telefonu al ve benimle konuşurken uyuyakal. Kendi kontrolünde olmayan, parlak ve mutlu rüyalar gör. Uyan.

On bir. Çünkü gerçek dünyaya döndüğünde ben hala burada olacağım. Seni seviyor ve sana aşık olacağım.

On. Dokuz. Sekiz, yedi… Sağına dön. Dışarıda, benimlesin. Elimde kahvem gözlerine bakarak gülüyorum. Belki ikinci kattayız, belki üç. Buraya nasıl geldiğinden emin değilsin. Sorgulama. Bazen aynı masada karşılıklı oturuyoruz, bazen iki koltukta yanyana.

Altı. İçtiğin kahve içini neden ısıtmıyor? Sorgulama. Kabul et. Nefes al, nefes ver.

Beş. Dört. Yalınsın. Tek başına oturuyorsun. Buraya nasıl geldiğini bilmiyorsun.

Üç. Kadıköy’de bir duvarda “Sevmeyeceksen neden bugün doğdum ben?” yazıyor. Aceleyle yazılmış belli. Planlamadan, böyle dar ve saçma bir duvara neden yazılır ki bu? Belki de daha ileri gidecek gücü yoktu.

İki. Nefes alıp vermeni düzenmeye çalıştıkça daha belirgin oluyor. Nefesinin yetmediğini düşünüyorsun, ama sen de farkındasın içine oturan başka bir acı var. Hiç kıpırdamaya çalışıyor ve beni hayal ediyorsun. Gözlerinin ıslanmasını da kontrol edebilecek misin?

Bir. Uyan.

Mutsuzsun. Yalnızsın. Sıkıcısın. Sessizsin. Durgunsun. Bitkinsin. Uykusuzsun. Yorgunsun.

--

--