Ömürde bir defa gelen üç aylar

Dr. Emin Aydın
Tr724
Published in
3 min readMar 25, 2017

Ne yapmalı yazılarının dördüncüsünde kaldım. Onları önümüzdeki üç aylar mevsiminde on bire tamamlamak niyetindeyim. Ama şimdi, adına ister o yazıların dibacesi, ister ihzariyesi, isterse mukaddimesi deyin, önümüzdeki üç aylar iklimini değerlendirmeyle alakalı hislerimi paylaşmak niyetindeyim. Ne yapmalı yazıları temelde rasyonaliteye, gerçekçiliğe, iradenin hakkını vermeye çağrıydı. Burada ise gerçekliğin ötesindeki hakikatten bahsedeceğim.

Eşyadan muvakkat bir sıyrılış, Esma’ya mutlak bir sarılış çağrısıdır bu…

Her sene üç aylar gelir bize… Ama biz, bir asırdır hiç bu kadar, bir üç aylar iklimine muhtaç olmamıştık. Her zamanki ab-ı hayat çeşmesi, ama dudaklarımız bu kadar çatlamamıştı hiç susuzluktan. Bu defaki üç ayların, sema ehli için başka üç aylardan farkı olmayabilir; ama arz Regaib’in rağbetine, Miraç’ın urucuna, Şaban’ın on beşinin beraat müjdesine ve nihayet Kur’an ayının bağrında saklı seksen yıldan hayırlı o kutlu gecenin, seksen yılda elde edilecek hasenatı bir gecede vermesine hiç bu kadar muhtaç olmamıştı.

Hiç bu kadar mahpus, hiç bu kadar mehcûr, hiç bu kadar muhakkar hissetmemiştik ki…

Onun içindir, bu gelen üç aylar, çölde çıkan su gibi, yetmiş yılda bir semamızdan geçip giden bir kuyruklu yıldız gibi, bir ömürde bir defa yağacak ve bir daha yağmayacak bir ışık yağmuru gibi gelmeli hanelerimize… Onu ‘Sendin değil mi bekle bekle gelmeyen o muştunun habercisi? Sende değil mi o kader denk noktası? Sendedir sende bizi yeniden biz yapacak iksir? Bizi diriltecek ab-ı hayat sende değil mi?’ heyecanı ve ümidiyle karşılamak ve inci mercan arayan gavvasların nefesleri tükeninceye kadar daha derine daha derine daldıkları gibi onun iklimine dalmak, onun kutlu gecelerinde arş-ı alayı ihtizaza getirecek o sırlı manivelayı aramak mecburiyetindeyiz.

Hayır, bir defa daha dua dua yalvarırsak bir şeyler değişecek, hadiselerin önünde Rabb’in eli görülür gibi olacak (O zaten görenlere hep görünüyor), ekstradan lütuflarla sahil-i selamete çıkacağız demiyorum. Öylesi bir tutum, neticeyi vazifenin önüne koymak olurdu. Demem o ki bir süredir okunan mazlumiyet ezanları bir tesbihat-ı şamilenin, bir münacaat-ı ulyânın, bir salat-ı kübranın vaktinin geldiğini ilan ediyordu. Mazlumun ahı bir büyük namazın vaktini ilan ise; önümüzdeki üç aylar iklimi de o namazın seccadesidir. Biz tertib-i mukaddemat ile mükellefiz; neticenin mukaddemata terettübü ise adetullaha bakar…

Şimdiye kadar hüsuf namazlarını kılardık, şimdi sıra asrın küsuf namazında desem bilmem haddimi aşmışlık olarak algılanır mı?

Kendi nefsime dediğim, ‘Koca bir ömürde bir defa olsun üç ayların tamamını oruçla geçirmedin; bir defa olsun üç aylarda kırk gece olsun teheccüt namazına niyetlenmedin; bir defa olsun üç ayda üç hatim yapmaya kalkışmadın; bir defa olsun itikafa kapanmadın… Bir daha böyle bir üç aylar gelmeyecek. Şimdi yapmayacaksan ne zaman yapacaksın?’ sözlerini paylaşsam ve benim nefsim boyun eğmese bile nefisleri benim nefsimden daha hüşyar birileri ‘Niyet eyledim üç ay sürecek tövbe, istiğfar, inabe, istiane, ıztırar, ilan-ı azc ü fakr ü hüzn ü perişaniyet ve istid’â-yı aşk u şevk ü ihlas u ihsan-ı tamme namazına deyiverse’ hasıl olacak sevap benim ‘lime tekûlüne mala tef’alun — ne diye yapmadığınız şeylere davet edip durursunuz’ ayetine muhalefetimin günahını siler götürür ümidiyle bu yazıyı yazdım…

Yunus misal, “Uzun olmuş, ben olsaydım, ‘Çok oyalandın, şu üç aylarda olsun oyalanma muhacir!’ derdim” diyeceklerin ellerinden öperim…

Originally published at www.tr724.com on March 25, 2017.

--

--