Askeri öğrenciler neden kurban seçilir?

Yüksel Nizamoğlu
Tr724
Published in
6 min readSep 24, 2019

YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU

Ortaokul ve lise öğrenimimi yaptığım okulda diğer öğretmenlere benzemeyen, öğrencilere şefkatle yaklaşan, buna rağmen mesafesini korumayı da başaran, hepimizin saygı duyduğu bazı öğretmenlerimiz vardı. Arkadaşlarla aramızda bu hocalarımızın askeri okullardan uzaklaştırıldıklarını ve sonrasında da öğretmen olduklarını konuşurduk.

Yıllar sonra “askeri okuldan uzaklaştırılan” bir öğretmenle tanıştım ve ancak o zaman olayın içyüzünü öğrendim. Dönemin Harp Okulu öğrencileri, komutanları Talat Aydemir vasıtasıyla darbeye iştirak etmişler, sonrasında da okullarından uzaklaştırılmışlardı.

Harp Okulu’nun Darbesi

Bugünkü Harp Okullarının başlangıcı II. Mahmut zamanına gitmektedir. Bu dönemde kurulan “Harbiye” sonradan “Harp Okulu” olsa da günümüze kadar “Harbiye” adıyla anıldı.

Harbiye Mektebi Osmanlı Devleti’nin gözbebeği olan, Batılı yeniliklerin ilk girdiği, öğrencilerinin iyi derece yabancı dil bildiği, Avrupalı devletlerden gelen subayların ders verdiği bir okuldu. Bu durum Harbiyelileri seçkin bir duruma getiriyor ve Batı düşüncesinin ilk girdiği yerlerden birisi olmasını sağlıyordu.

Harbiye Mektebi bir taraftan da önemli bir güç olarak gözüküyordu. Nitekim mektep öğrencileri 1877’de Abdülaziz’in tahttan indirilmesinde Harbiye Mektebi Nazırı Süleyman Paşa vasıtasıyla önemli bir rol oynamışlardı. Süleyman Paşa 300 kadar öğrenciyi askerlerle beraber “padişaha karşı bir suikast düzenlenme ihtimaline karşı tedbir alma” bahanesiyle Dolmabahçe’ye götürerek Saray’ın kuşatılmasını sağlamıştı.

Askeri öğrencilerin komutanları vasıtasıyla karıştıkları bu darbe sonunda darbeciler Abdülaziz’in yerine önce V. Murat’ı sonra da II. Abdülhamit’i tahta çıkardılar.

Abdülhamit’in baskıcı rejimine karşı ortaya çıkan en önemli örgüt olan İttihad-ı Osmanî (İttihat ve Terakki Cemiyeti) de bir askeri okul olan Tıbbiye’de kuruldu ve zamanla örgütlü bir muhalefete dönüştü. Cemiyetin ilk kurucuları Abdullah Cevdet, İshak Sükûti, İbrahim Temo ve Mehmet Reşid Askeri Tıbbiye öğrencileriydi.

Bu durum Padişah’ın mektebi sürekli kontrol altında tutmasına ve zaman zaman öğrencilerin cezalandırılmasına neden oldu. Buna rağmen Harbiye Batıcı fikirlerin karşılık bulduğu, milliyetçi fikirlerin geliştiği bir okul olarak varlığını sürdürdü. “Hürriyetçi” fikirlerle Harbiye’deyken tanışan öğrenciler bunun bir sonucu olarak “İttihatçı subay” oldular.

  1. Meşrutiyette Askeri Öğrenciler
  2. Meşrutiyet’in ilanında da en önemli rolü “genç subaylar” yani kısa bir süre önce Harbiye Mektebi’nden mezun olan öğrenciler üstlenmişlerdi.

İttihatçıların da bu dönemde ilk müdahale ettikleri yerlerden birisi Harbiye Mektebi oldu. Eski hocaları tasfiye eden İttihatçılar Harbiye Mektebi komutanlığına Enver Bey’in yakın arkadaşlarından sonradan Çanakkale cephesinde Güney cephesi komutanlığını üstlenecek olan Vehip Bey’i (Paşa-Kaçı) getirdiler.

Vehip Bey’in mektepteki icraatları da İttihat ve Terakki ideolojisine uygun olarak okulun müfredatını ve kadrosunu yenilemek oldu. İttihatçıların amacı askeri öğrencileri bu yolla tamamen Cemiyet’e kazandırmaktı.

Halaskâr Zabitan olayı ile İttihatçıların iktidarı tehlikeye düşünce Vehip Bey Harbiye öğrencilerini Hürriyet-i Ebediyye Tepesi’ne götürerek “bir gövde gösterisi yapmış” ve böylece kamuoyuna Harbiye vasıtasıyla “ordunun İttihatçıların yanında olduğu”mesajını vermişti.

555 K

Cumhuriyet devrinde Kara Harp Okulu Ankara’ya taşınarak eğitim orada devam etti. Buna karşılık Hava ve Deniz Harp Okulları İstanbul’da faaliyet gösterdiler.

Cumhuriyetin subaylardan ve askeri öğrencilerden beklentisi laik rejimin koruyuculuğunu üstlenmekti. Harp okullarında verilen eğitim bu doğrultuda şekillenmiş ve geleceğin subayları “laik cumhuriyet rejiminin ve Atatürkçülüğün yılmaz savunucuları” olarak yetiştirilmişlerdi. Bunun sonucunda subaylar ülkedeki dini hayata dair yaşanan en küçük gelişmeleri bile tepkiyle karşılıyor ve bu tür gelişmelere izin veren siyasilere cephe alıyorlardı.

Muzaffer Özdağ’ın anlatımına göre Menderes iktidarının henüz ikinci yılında Kara Harp Okulu’nda “bir mendil üzerine kanlarını akıtarak yaptıkları bir Türkiye haritasıyla” cunta oluşturulmuştu. Yine bir başka darbeci Talat Aydemir Harbiye’de 1956’da bir cunta kurduğunu söylemektedir. Elbette Harp Okulu öğrencilerinin “cuntavari”oluşumlara girmeleri başlarındaki hocalardan yani subaylardan kaynaklanıyordu.

Menderes’e karşı yapılan 27 Mayıs Darbesi’nin en önemli kilometre taşlarından birisi olan “555 K (5 Mayıs’ta saat 5.00’de Kızılay’da)” parolasıyla gösteriler düzenlenmiş, üniversite öğrencilerinin aktif rol aldığı bu gösterilere Harp Okulu öğrencilerinin bir kısmı da komutanları vasıtasıyla iştirak etmişlerdi. Menderes de yaptığı konuşmada isim vererek okul komutanı Sıtkı Ulay’ı suçlamıştı.

27 Mayıs darbesi sırasında Deniz Harp Okulu öğrencisi olan Atilla Kıyat’ın anılarına göre başlarındaki subaylar öğrencilere 27 Mayıs’ta hiçbir şey yapmadıkları gerekçesiyle hakaret etmişler, en azından o dönemin sembolü olan “Gazi Osman Paşa Marşı’nı” ıslıkla çalarak “çorbada tuzları olabileceğini” belirtmişlerdi.

Bunun üzerine öğrencilerin bir kısmı bu motivasyonla okulun silahhanesini basarak ne işe yarayacağını bilmeseler de mermisi olmayan tören silahlarını almışlardı. Bu örnek bile o dönemde harp okullarındaki öğrencilerin hangi motivasyonla yetiştirildiklerini göstermesi bakımından ilginçtir.

Aydemir’in Kurbanları

15 Temmuz meşum darbe teşebbüsüne kadar Harp Okulu öğrencilerinin kamuoyuna yansıyan en kötü dramları Talat Aydemir’in darbe teşebbüslerinde yaşanmıştı. “Cuntacılar” içinde yer almasına rağmen 27 Mayıs Darbesi sonrasında oluşturulan Milli Birlik Kurulu’nda yer alamayan Talat Aydemir, Alpaslan Türkeş’in referansıyla 1960 Haziran’ında Harp Okulu komutanlığına atanmıştı.

Aydemir MBK’ye göre “daha radikal” görüşlere sahipti ve “Atatürkçülüğün tam hâkim kılınması için” sürecin daha sert tedbirlerle devam ettirilmesi gerektiğini düşünüyordu. MBK ile yaşadığı görüş ayrılığı, orduda yapılan tasfiye ve tayinler Aydemir’in kendi darbesini yapma düşüncesini kuvvetlendirdi.

Her darbeci için hedefine ulaşmanın en önemli vasıtası öncelikle emrindeki kuvvetlerdir. Harp Okulu komutanı Aydemir’in insan kaynağını Harbiye öğrencileri oluşturuyordu. Aydemir de emre itaatten başka bir şey düşünmeyen gençleri kullanmaktan çekinmedi.

Aydemir 22 Şubat 1961 günü 15.00’de Kara Harp Okulu’nu alarma geçirerek darbeyi başlattı. Binanın alt katında bulunan cephanelik açılarak silahlar dağıtıldı. Bazı taleplerde bulunan Aydemir yeterli desteği almayınca daha ileri gitmeyerek darbe teşebbüsünü durdurdu.

Darbenin içinde bizzat yer alan Harp Okulu öğrencileri sabaha karşı okullarına döndüler ve yarıyıl tatilinin de yaklaşması nedeniyle yirmi günlük izne gönderildiler. Darbe girişimi nedeniyle Aydemir ve arkadaşları gibi Harbiyelilere de ceza verilmedi.

Harbiye öğrencileri kısa bir süre sonra yine kamuoyuna çıktılar. Başbakan İsmet İnönü’nün 22 Şubat girişimini değerlendirdiği toplantıda Harp Okulu öğrencilerinin komutanları tarafından aldatıldığını söylemesi tepkilere yol açmıştı.

Bu nedenle bazı Harbiyeliler 26 Şubat’ta üzerinde “Harbiyeli Aldanmaz” yazan bir çelengi Taksim’deki Atatürk Anıtı’na bırakarak mesaj verdiler. Bu söz aynı zamanda Aydemir’in ikinci darbesinin parolası oldu. Harbiyeliler bu yaşananlara rağmen Aydemir’in ikinci darbe teşebbüsünde de komutanları vasıtasıyla aktif bir rol aldılar.

21 Mayıs’ta yine Harp Okulu’nda verilen alarmla başlayan darbe, Türkeş tarafından daha önceden Başbakan İnönü’ye haber verilmişti. Darbeciler Harp Okulu’nu aynı zamanda “darbenin karargâhı” olarak kullandılar. Öğrencilerin bir kısmı da Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nı kuşatmak için götürüldü.

Kendilerine “Halaskâr Fedailer” adını veren Aydemir ve arkadaşları Radyoevi’ni ele geçirip birkaç defa darbe bildirisini okutsalar da başarılı olamadılar. Darbe gecesi açılan ateşler sonucunda sekiz kişi öldü ve yirmi altı kişi de yaralandı. Yargılamalar sonunda darbenin lideri Talat Aydemir ve Fethi Gürcan idam edildi.

Aydemir darbesinin en büyük mağdurları ise Harbiyeliler oldu. Harbiyeli 1459 öğrenci Ankara Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından 23 Haziran 1963 tarihinden itibaren Harp Okulu sinema salonunda yargılandı. Yargılamalar sonunda 75 öğrenci 4 yıl 2 ay, 91 öğrenci de 3 ay hapis cezası aldılar. Beraat eden 1.293 öğrenci ise ellerine izin kağıtları verilerek askeri araçlarla Ankara dışına çıkarıldılar.

Bugünün Kurbanları

Aydemir darbesinde hastanede yatanlar dahil olmak üzere bütün Harbiyeliler okuldan atıldılar. Mağdur öğrenciler daha sonra büyük bir hukuk mücadelesine giriştiler. Bir taraftan Danıştay’da dava açarak okullarına dönmeye çalışırken diğer taraftan üniversitelerle görüşerek öğrenimlerine devam etmek için uğraştılar ve sonunda Harbiye’ye dönemeseler de üniversite okuma imkânı elde ettiler. Hatta Genelkurmay Başkanlığı 2000 yılında aldığı bir kararla Harp Okulu öğrencilerinin itibarlarını iade etti.

15 Temmuz uğursuz darbe teşebbüsünün de mağdurları arasında askeri öğrenciler de yer aldı. “Emre itaat” dışında bir suçları olmayan öğrenciler, müebbet hapisle cezalandırıldılar. Ne yazık ki basının ilgisizliği nedeniyle kamuoyu Hava Harp Okulu öğrencilerinin yargılanma süreçleri hakkında bile sağlıklı bilgi sahibi olamadı.

Buna karşılık bir gün önce Yalova kampına giderek “Çocukları çok yormayın, yarın işleri var” diyen Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal yargı önüne çıkarılmadığı gibi öğrencilere de sahip çıkmadı.

Aydemir Darbesi’ne komutanları marifetiyle iştirak eden öğrencilerin çoğunun beraat etmeleri ve sonrasında da üniversite okuma imkânı bulmalarına karşılık 15 Temmuz’da askeri öğrencilere bu cezaların verilmesinin hiçbir mantığı olmadığı çok açıktır. Hele olayda hiçbir suçu olmayan öğrencilere böyle ağır bir bedel ödetilmesi de büyük bir yanlışlıktır. Şu an yapılması gereken bu yanlış kararlardan bir an önce dönülmesidir.

Kaynaklar: Y. Demir, “Albay Talat Aydemir’in Darbe Girişimleri”, ÇTTAD, C. 12, 2006; B. Erdem, S. Duman, P. Pehlivan, 27 Mayıs Darbesi Raporu, 2014; Talat Aydemir’in Hatıraları, May Matbaası, İstanbul, 1968; H. Şahin, “Osmanlı-Türk Ordusuna İçerden Bakış: Asker Anıları”, Divan, C. 20, S. 39, 2012.

Originally published at www.tr724.com on September 24, 2019.

--

--