NASA Fıstığı
HAKAN ZAFER
Türümüzün, gezegenimiz dışında bir toprağa attığı ilk adımdan bu yana tam elli yıl geçmiş. Hazır, her yerde yıl dönümü rüzgârı esiyorken, Apollo Misyonlarının öncüsü başka bir misyondan bahsederek ben de rüzgâra bir nefeslik katkıda bulunayım.
1960'lı yıllarda NASA, yüksek kalitede görüntü toplamak ve bu görüntüleri aynı anda dünyaya göndermek amacıyla “Ranger Misyonu” adı altında Ay’a toplam dokuz uzay aracı gönderir. Araçlar, kademe kademe fotoğraflayarak yaklaşacakları Ay yüzeyine düşmek için tasarlanmıştır. Yerküre üzerindeki teleskoplar marifetiyle elde edilecek görüntülerden bin kat daha kaliteli olması beklenen bu fotoğraflar, hem bilimsel çalışmalarda hem de sonraki Apollo görevlerinde insanlı araçların iniş noktasını belirlemede kullanılacaktır. Yani, araçlar inene kadar belirli aralıklarla fotoğraf çekip, dünyaya eş zamanlı gönderdikten sonra yüzeye çarparsa, görev başarılı sayılacaktır. Sovyetlerle nizalaşan Amerika’nın Ay’a ilk aracının inmesi gibi özel bir anlam da taşıyan bu misyonun ilk altı denemesi başarısızlıkla sonuçlanır.
Temmuz 1964'te yapılan yedinci deneme öncesinde, çalışanlara fıstık dağıtılır. Olacak ya, o gün fırlatma, sonrasında Ay’a yaklaşma, fotoğraflama ve çarpışma başarılı olur. Tamamen rastlantı icabı dağıtılan fıstıkla başarı yan yana gelince o günden bu yana her fırlatma öncesinde, görevde yer alan çalışanlara fıstık dağıtmak bir geleneğe dönüşür.
Başarıları, onlara bağladığımız gereksizler ve gereksizlikler var, öyle az buz da değil.
Tek vasfı, o anda orada bulunmak olanlara ne mecburiyeti varsa insanın, vazgeçememek gibi yapışkan huyunu da ekleyince, onlar olmadığında kendini sahiden eksik hissetmeye başlıyor.
Yetinmiyor, hem kendine hem etrafına korkular salıyor, “ Olmaaaz, ya bir terslik çıkarsa? “ diye diye hurafesinin ömrünü uzatıyor.
Hurafe, illa da dini olacak değil ya, o kadar çok hurafe sınıfından kişi, iş, âdet, eşya, mekân ve zaman var ki insanın kökünü beslediği,
Sanki hep feşmekânda olurmuş, başka yer de olmazmış,
Falanca olursa iş başarılı olacakmış, eksik kalırsa başlamadan bitecekmiş,
Şöyle şöyle yapmadan iş tamama ermezmiş gibi nice sebepsiz yere korumacı tavırlar sergiliyoruz ki, vazgeçemeden koruyup kolladıklarımıza kul köle oluyoruz.
Çoğu zaman, anlamadığımız, anlamak için üstüne düşmediğimiz, eksikliğini test etmekten imtina ettiklerimize yeniliyor, doymuyor, yeniden güreşe tutuşuyoruz.
Aklı başında, izan sahibi kimselerin bile “Olmasa da olur canım!” demekten çekineceği kadar, taassup ehli kimselerin varlığı ve çokluğu sayesinde hurafeye dönüşen bu kişi veya şeylerin, hayatınızda işgal ettiği yeri daraltayım diye bir yola girmişseniz, kolay gelsin, işiniz zor.
O fıstık kutusunu oradan kaldırıp denemediği sürece insan; hep mecbur, hep muhtaç, hep uman olmaya kendi razı demektir.
Ne olacak canım, fıstık yemeyince ölmüyor ya insan!
Originally published at http://www.tr724.com on July 21, 2019.