Tarikatlar ve mabeyni humayun (1)

Tr724
Tr724
Published in
4 min readSep 27, 2017

YORUM | DOÇ. DR. MAHMUT AKPINAR

Mabeyni Humayun Osmanlı’da Saray ile Saray dışı çevre, Sultan ile teba arasındaki ilişkileri kuran, ziyaretleri düzenleyen, protokol işlerine bakan bir nevi özel kalem/sekretarya birimidir. Padişahın etrafına etten duvar ören bu kişiler çoğu zaman Sultan’ın itibarını, devletin imkanlarını çıkarları için kullanmışlardır. Padişahın haberi olmadan işler çevirmiş, Sultan’ı gerçeklikten kopararak reel hayattan uzaklaştırmışlar, kendi isteklerini topluma “Sultan’ın fermanı” diye satabilmişlerdir.

Büyüyen bütün yapılarda karar vericilerin işlerini kolaylaştırmak için özel kalem, danışmanlık benzeri görevler ihdas edilir. Ancak bunların konumu, yetkileri, sınırları iyi ayarlanamazsa bu zatlar hizmetini görmek için görevlendirildikleri kişiyi rehin alabilir.

SULTAN’LAR HALKTAN KOPTUKÇA

Osmanlı’nın ilk dönemlerinde sultanlar halkın içinde olmuş, büyük bürokratik yapılara ihtiyaç duymadan problemleri, ihtiyaçları bizzat görerek sağlıklı çözümler üretebilmişlerdi. Fatih’le birlikte Padişahlar Divan toplantılarını sütre arkasından izlemeye, kendilerini soyutlamaya başladılar. Şehzadelerin sancaklara çıkarılmaması hayattan kopuşu hızlandırdı ve artık pek çok Sultan yakın çevresinin esiri olmaya başladı. İslam devletlerinde halkla kamu görevlilerinin yüzleştirilip halkın şikayetlerinin bizzat Sultan tarafından dinlendiği Divan-ı Mezalimler hep olagelmiştir. İlk sultanlar tarafından Bursa’da, Edirne’de uygulanan bu gelenek de terkedilince padişahlar memurların, valilerin halka ettiklerinden bihaber kaldı, toplumdan koptular. Fransa’da açlıkla boğuşan halka Kraliçe’nin, “ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” sözü yönetimin hayattan-toplumdan kopukluğunun en çarpıcı örneğidir.

Liderin kuşatılması ve tabandan kopuşu bütün kompleks, büyük yapılar gibi geniş mensup sayısına ve devasa imkanlara sahip tarikat ve cemaatlerde de tabii olarak görülmektedir. Devletlerde olduğu gibi muhalefet, denetim araçları olmadığı; yüceltme, kusursuz görme, mutlak biat davranışları yaygın olduğu için bu tür problemler katmerli şekilde yaşanabilmektedir.

HALK İÇİNDE HAK’LA BERABER OLMA TERK EDİLİNCE

Eskiden tarikatlerde “halk içinde Hak’la beraber olma” yaklaşımı vardı. Büyük veliler bir şekilde hayatın ve halkın içindeydi. Pek çok tasavvuf büyüğünün (demirci, somunu, hasırcı vd) iaşesini temin edeceği işleri vardı. İrşad vazifesini halktan kopmadan, sultanlardan korkmadan yapıyorlardı. Behlül Dane gibi zatlar Harun Reşid gibi kudretli sultanları net ve sert ifadelerle uyarabiliyordu. Elbette halk içinde kalan, tebliğ ve irşad vazifesini gören dini önderler çoktur. Ancak fildişi kulesine, konforlu alanına çekilip halktan kopan, büyük imkanlar ve bürokratik yapılar içinde hayat sürenler de az değil. Geniş kitlelere hitap eden ve yoğun teveccüh gören şeyhlerin-dini liderlerin etrafında -eğer gerekli itina gösterilmezse- bir Mabeyni Humayun oluşması mukadderdir. Zira artık büyük organizasyonlara ve önemli ekonomik imkanlara sahip dini grupların pek çoğu maalesef maneviyat için çok da uygun ortamlar sunmuyor. Her biri birer holding haline gelen tarikatlarda merkeze yaklaştıkça rekabetler, çatışmalar, husumetler, güç mücadeleleri artıyor. Artık bir kuru post ve bir tas çorbayla yetinen maneviyat önderleri bulmak zor. Kimse mensuplarına “bir lokma, bir hırka” telkininde bulunmuyor. Dini grupların, tarikatların devasa ticareti olan firmaları ve hazır müşteri kitlesi olan geniş pazarları var. Kapışılacak konumlar, paylaşılacak kaynaklar var.

Pek çok cemaat ve tarikatın kurucusu mütevazı ortamlarda ve ağır şartlarda dini anlatmak, insanların manevi donanımını güçlendirmek için çaba sarf etmiş ve bir kitle oluşturmuş. Fakat gayreti diniyeye dayanan çabalar sonraki kuşaklarda saltanata, kolay ticarete dönüşüyor. Çocukları, yakınları artık o yapıyı hizmet zemininden öte “kolay para-makam-güç elde etme yolu” olarak görüyorlar. Duyarlı önderler tedbir almaya çalışsa da pek çoğu naif kalıyor, tehlikeyi göremiyor. Bazen de engellemeye gücü yetmediği için akışına bırakıyorlar. Hastalıklarla, yaşlılıkla mücadele eden şeyhin etrafında zamanla asıl kararları alan, tabanı yönlendiren ama Şeyhe mal ederek sunan bir Mabeyni Humayun doğuyor.

BİR SÜRE SONRA YAPININ HÂKİMİ HÂLİNE GELİYOR

Mabeyni Humayun bazen ileri yaşlarda evlenilmiş genç ve uyanık bir hanımın kontrolünde işliyor. Bazen damat üzerinden yürüyor. Bazen de çocuklar, kardeşler bu işleri organize edip tarikatın/yapının güç ve imkanlarını Şeyhe rağmen veya göz yummasıyla yönetiyor. Bazen şeyhin/liderin hususi hizmetlerinde bulunan bir talebesi ve o talebenin oluşturduğu yapı Mabeyni Humayun haline geliyor. Öyle ki Mabeyni Humayun bir süre sonra kafasına uymayan kişileri dergâha sokmuyor. Şeyhin en itibar ettiği yakın arkadaşları dahi “Şeyh rahatsız, müsait değil” denilerek görüştürülmeyebiliyor ve bundan şeyhin haberi bile olmuyor. Dahası bu kişiler, Şeyhe “kendisine karşı ve vefasız” olarak gammazlanabiliyor. Mabeyni Humayun rakip gördüklerini kolayca Şeyh ve ihvan nezdinde karalayıp, itibarsızlaştırılabiliyor; iftiralara maruz bırakılabiliyor. Şeyhin zayıf taraflarını biliyor ve istismar ediyorlar. Şeyh adına konuşabiliyor, talimat verebiliyor, onun kararlarını ona rağmen sündürüp değiştirebiliyorlar. Şeyhe, lidere Mabeyni Humayun’un istediği ve müsaade ettiği bilgiler ulaşıyor; onların izin verdikleri görüşebiliyor. Şeyhi kuşatan bu dar oligarşik yapılara karşı ihvanda farklı davranış kalıpları gelişiyor:

  1. Geniş bir kesim zarar görmemek, tarikat-cemaat sosyal çevresinde kalabilmek için istemeyerek de olsa Mabeyni Humayuna boyun eğiyor, işbirliği yapmaya başlıyor.
  2. Fırsatçı bir kesim asıl işin Şeyhten değil Mabeyni Humayun’dan döndüğünü bildiği için Mabeyni gönülleyerek, hediyeler vererek haksız konumlar, imkanlar, avantajlar sağlıyor.
  3. Problemleri gören ama çözüm umudu kalmayan bir kısım ihvan kenara çekilerek kırgın ama eylemsiz kalıyor.
  4. Problemi gören-bilen ve yaşananları ihvana anlatmaya, bazı şeyleri değiştirmeye çalışanlar genellikle Mabeyni Humayun’un baskın kontrolü nedeniyle kolayca “fitneci”, “bölücü”, “ham”, “çilesiz” olmakla itham edilebiliyor.
  5. Bu türden problemler art niyetli kişilere ise o hareketi, yapıyı bitirmek ve insanları birbiriyle vuruşturup yapıyı çökertmek için zemin sunuyor.

ŞEYHİ, GERÇEKLİKTEN KOPARIYOR

Mabeyni Humayun zaman içinde şeyhin, liderin kendi kaynaklarından, belirli kanallardan beslenmesine ve gerçeklikten kopmasına neden olabiliyor. Devasa problemler örtbas ediliyor ve asıl çözmesi gereken iradeye ulaşmıyor. Çoğu zaman sansür ve örtbas etme şeyhin sağlığı, rahatsızlığı gerekçe gösterilerek yapılıyor. Profesyonelleşme arttıkça, halka büyüdükçe risk artıyor. İstihbarat birimleri veya o tarikata/harekete operasyon yapmak, tarlasını sürmek isteyen odaklar doğrudan Mabeyni Humayun’u hedefliyor. Oradaki zaaf sahiplerini satın alabiliyor. Elemanlarını Şeyhin etrafına konumlandırabiliyor. Mabeyni Humayun’da hareket kabiliyeti kazandıktan sonra hem tarikatı hem dindarları sıkıntıya sokacak kirli, bölücü projelere imza atabiliyorlar. Tasavvuf ekollerinde/cemaatlerde ortaya çıkan ve topluma izahı olmayan, İslami ilkelerle, hukukla açıklanamayacak yozlaşmalar, kirlenmeler, çatışmalar halkı dinden, dini hayattan soğutuyor. Ayrıca din-İslam karşıtı gruplar aleyhte propaganda ve düşmanlık yapma fırsatı yakalıyor. Dini grupların, cemaatlerin özerk kalmasından rahatsız olan siyasetçiler, münhasıran siyasal İslamcılar verilen gerekçelerle cemaatleri ve tarikatları mutlak denetime alarak biat etmeye zorluyorlar.

Bazen şeyhin etrafında, merkezde birden fazla halkalar olabiliyor ve bunların kendi içinde rekabetler, çatışmalar yaşanabiliyor. Nitekim büyük bir cemaat kendi iç çatışmaları nedeniyle hem de Kabe’de birbirlerinin kanını döktüler.

Sonraki yazıda probleme yönelik çözüm önerileri ele alınacaktır.

Originally published at www.tr724.com on September 27, 2017.

--

--