Vatan, Bayrak ve Hocaefendi ile bir hatıra (2)

Bekir Salim
Tr724
Published in
4 min readOct 25, 2019

YORUM | BEKİR SALİM

Bu yazı geçen haftaki yazımın devamıdır. Dolayısıyla, okumamış olan varsa önceki yazıyı okumalarını öneririm.

Bir husus da şu ki, Hocaefendi ile olan konuşmalarımızı kelime kelime hatırlama imkânım olmadığından bende bıraktığı duyguları kendi ifadelerimle arz etmeye çalışıyorum. Hâsılı kelâm, noksanlık varsa tamamıyla bana aittir.

Geçen yazımda göreceksiniz; büyük şair, eski bir milletvekili dostum, ağabeyim, benim “Barış Pınarı” harekâtıyla ilgili eleştirilerime, “Bu iş Bilâl değil Hilâl meselesi…” diye serzenişle karşılık verince, ben de “Hilâl” anlayışımızı Hocaefendi ile olan bir hatıramla anlatmaya gayret ediyordum. Devam edelim…

***

En son, ortadaki büyük kubbenin tasarımıyla ilgili konuşmuş, Ashab-ı Bedir’i yıldızlarla anlatma fikrimize dualarla karşılık bulduktan sonra Hocaefendiye bir soru daha tevcih etmiştim:

“-Hocam kubbenin tepesine, yıldızların birleştiği merkeze bir Türk Bayrağı yerleştirmeyi düşünüyorum. Lâkin, burası yabancı bir ülke, kanunlarını, anlayışlarını bilmediğim için soruyorum: Bu mümkün müdür?”

O ana kadar her anlattığım şeyi tebessümle ve şefkatle dinleyen Hocaefendi birdenbire sertleşti ve sesini yükseltmedi ama, sarsıcı bir tonlama ve insanın ciğerine işleyen keskin bir bakışla:

“-Siz Türk Bayrağının mânâsını biliyor musunuz:” diye sordu.

Ben bir hata yaptığımı anladım ama, ne olduğunu o an tam kavrayamadım:

“-Evet Hocam. Savaşta şehitlerin kanı akıp bir sipere dolmuş. Tam o sıralarda hilâl şeklinde ay ve bir yıldız gökyüzünde tevafuken birbirine yakın duruyorlarmış. Ay-yıldız gölgesi şehit kanları üzerine düşünce bayrağımız ortaya çıkmış.” diye kekeleyerek cevap vermeye çalıştım.

Hocaefendi, bu defa daha az sert bir ses tonuyla:

“-Bu benim de çok hoşuma giden bir efsanedir.” deyip uzun uzun şehitlik mertebesi ve şehit kanının değerinden ve öneminden bahsetti. Vaazlarında sık sık ağlayarak anlattığı, Kurtuluş Savaşı sırasında kardeş Pakistan halkının yardım için toplandığı meydanda Muhammed İkbâl’in yaptığı konuşmayı gene gözyaşları içinde tekrar anlattı:

“-Efendimiz (SAV) bana, ‘Ey İkbâl bana ne hediye getirdin?’ diye sorarsa, ‘Ya Resulallah! Sana şehit olan Müslüman Türk Askerinin kanını getirdim.’ diyeceğim…”

O an çok duygulandık, Hocaefendiyle beraber biz de gözyaşlarına boğulduk.

Hocaefendi devam etti:

“Evet, sizin bahsettiğiniz efsane güzel bir efsanedir. Ama, Türk Bayrağı’nın asıl mânâsı şudur ki;

Lafza-i Celâl olan “Allah” ismi, ebced hesabıyla 66 sayısına tekâbül eder. Kezâ, “hilâl” kelimesi de aynı şekilde 66 sayısına denk gelir. Bu nedenle bayrağımızdaki hilâl, Allah (CC)’ı remz eder. Gene, beş köşeli yıldız da, meşhur beş köşesi olan Muhammed (SAV) istifinde olduğu şekliyle Efendimizi(SAV) remz eder. Yani, bizim bayrağımız “Lâ ilâhe illâllah Muhammedün rasûlüllah.” der ve ‘Kelime-i Tevhid’i haykırır. Üstâd Hazretlerinin dediği gibi hayatta en yüksek hakikat budur. O yüzden hep yüksekte tutulur. Biz, bayrağımızın o nedenle yere düşmesine asla izin vermeyiz. Siz o bayrağı lütfen en yüksek yere resmedin. Ben her bakışta size dua edeceğim.” (*)

Bu yorumu o gün ilk kez duymuştum. Zaten çok seviyordum o asil bayrağı, o zaman daha çok sevmeye başladım.

***

Evet, Sevgili Ağabeyim;

Benim “Hilâl” anlayışım budur.

Şehitlere, şehitlik makamına saygım tarif edilemez büyüklüktedir…

Vatan sevgisinin imandan olduğuna da iman ederim…

“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır. Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.”

beyitini her daim bütün hücrelerimde hissederek ve inanarak okurum.

Vatan kuru bir toprak parçası değildir gözümde, gönlümde…

İstiklâl Marşını okurken hıçkırıklara gark olduğumu beni tanıyanlar iyi bilirler.

Gene Âkif’in;

“Bir Hilâl uğruna Ya Rab, ne güneşler batıyor!” mısraını

“Ne yücesin ki kanın kurtarıyor ‘Tevhid’i,” mısrasıyla beraber okur, her defasında sarsılırım.

Toprağını, malını, canını, namusunu koruruken ölmek de, benim için, bu “yüksek hakikat” içinde kıymet ifade eder. Bu konularda en coşkun hissiyata sahip olduğumdan da zerre kadar kuşkun olmasın.

Benim kabul edemediğim şey;

“Falanca harekâtta 50 şehit verdik, ama o bölgedeki inşaat işlerinin çoğu Türk müteahhitlerine verildi.”

“Şehit sayısı arttıkça, elhamdülillah oy oranlarımız da artıyor.”

“Bu Barış Pınarı harekâtından sonra herkesi filanca parti saflarında birlik olmaya davet ediyorum.”

gibi aşağılık ifade ve anlayışlardır.

Hâsılı;

Hilâl uğrunda her can feda olsun… Ama dünyanın bütün topraklarını, bütün petrollerini, bütün servetini verseler Mehmetçiğin bir damla kanıyla değişemem… Eğer bu bir kusursa, kusuruma bakmayın…

(*) Hocaefendinin vefasına kırk yılda en az kırk kere şahit olmuşumdur. O kadar işi arasında bu sözüne de tam sahip çıktı. Ben Amerika’dan Türkiye’ye döndüğümde, zahir saat farkından dolayı, gece yarısı ikide-üçte bazı dostlar tarafından uyandırıldım ve “Biraz önce Hocaefendi sana tavandaki nakışları göstererek ismen dua etti, biz de amin dedik.” müjdeleriyle mutluluk üstüne mutluluk yaşadım. Allah beni Hocaefendi ve hizmet kardeşlerimle haşreylesin… Amin diyenleri de…

Originally published at https://www.tr724.com on October 25, 2019.

--

--