Şirketler ve Değerler Üzerine: Trendyol’da 6 Ay

Dilara Celikkanat
Trendyol Group
Published in
4 min readFeb 16, 2021

İş hayatımın nasıl geçtiğini anlamadığım ama geri dönüp bakınca bazı sebeplerden çok daha uzun hissettiren 9. yılı içerisindeyim. 9 yılda kendime dersler çıkaracak, neyi isteyip neyi istemediğimi, ne olmak isteyip neye dönüşmekten korktuğumu gün be gün netleştirmeme yarayacak pek çok şey yaşadım. Bu zamana kadar hiçbiri Ankara’da evimin mutfağında annem, bazı günler akşam yürüyüşlerinde ablam, bazen de Cuma iş çıkışlarında benzer sektörlerde çalışan yakın çevrem haricinde kendine bir dinleyici bulmamıştı.

Fakat, bugün ve bu sene bazı şeyler değişti. Bu yazı haddim olmayan bir “öğrendim ki” temalı tavsiye yazısı değil, ama kendi adıma fena olmadığımı düşündüğüm bir durum tespiti ve karşılaştırma yazısı. Umuyorum ki, merak eden birilerine faydalı olur.

6 ay önce Trendyol’da yeni işime başladım. Sevdiğin insanlarla bildiğin sularda çalışırken böyle kararlar vermek çok da kolay olmuyor. “İyi ki yapmışım” deme ihtimalimin çok da yüksek olmadığını düşünürken, “Denemezsem pişman olur muyum?” bakış açısıyla, biraz da sürecin farklılığına ve sektörün yükselişine duyduğum merakla, “İyi ki yapmışım” diyerek terk ettiğim “kurumsal” dünyasına 4,5 sene sonra yeniden adım attım.

Bu 6 ay adına anlatabileceğim çok şey var, bunu derli toplu yapmak adına ilk gördüğüm andan itibaren beni şaşırtan bir şeyle başlayacağım, “Değerlerimiz” görseli.

Nedir bu kadar şaşırtan? Devamlı karşıma çıktığına göre epey önemsenmesine karşın, ne herkesin farklı bir şey anladığı aşırı havalı cümlelerle yazılmaya çalışılmıştı, ne de altın-pirinç harflerle şirketin girişine çakılmıştı. İçimden “Biz ne değerler gördük, altını dolduran yok” derken, 6 ayda bu yazıyı yazacak duruma nasıl geldiğimi, yine bu değerler üzerinden anlatmak isterim:

“Ben yaptım, harika başardım” vs. “Biz bir ekibiz”

Ekip çalışması, gözlemleme şansım olan pek çok şirkette, mutlaka bazı üyeleri tarafından yanlış anlaşılan, genelde ekiptekilerin sene boyunca bireysel KPI’larını gerçekleştirmek için toplu halde yollar aradığı bir oluşum gibi görünüyor.

Trendyol’da ise senin hedefin, benim başarım yok; ekip var, işimiz var, ortak inançlar ve hedefler var. Bu da insanların birbirinin elinden tutarak, birbirini yukarı çekerek yol almasındaki en temel etmen sanırım.

“Title’ım ve ben konuşuyoruz” vs. “Samimi ve mütevazıyız”

Kimsenin kimseyle title’ına göre iletişim kurmadığı, sıfır hiyerarşi, sıfır ego bir dünya. Ütopya gibi. Herkesin yardıma, desteğe bu kadar açık oluşu da bu yaklaşımdan kaynaklanıyor. Samimiyet, iyi niyet, mütevazılık bu kadar ön planda olunca, ilk birkaç ay her gün şaşıracak yeni bir şeyler bulmak mümkün.

“Markamıza aşığız” vs. “Müşterilerimiz için varız”

Evet, insanın çalıştığı markayı çok sevmesinde bir sorun yok, ama her zaman sevdiğin için en doğruyu sen bilemeyebilirsin :) Muhteşem bir geliştirme, acayip bir kampanya, off nasıl bir media-first iş, peki ne için? Neden? Her gün en çok sorduğumuz sorular neden ve kullanıcı, müşteri, bunu görecek insanlar için bu ne ifade edecek olabilir. İnsanı “bence, bizce” tuzağından hop diye çekip alıyor.

“Saatler süren subjektif tartışmalar vardır” vs. “Data ile yaşarız”

Tartışalım, sorular soralım, atacağımız adımdan emin olalım. Peki, bunu yaparken 3,5 saat aynı konuşmayı yapmak, 4 kere buluşmak gerekli mi? İşte bu sorudan yola çıkan, özünde hem fikirlere hem de insanların zamanına saygıyı temel alan bir yaklaşım. En subjektif görünen kararı bile olabildiğince objektif bir forma sokabilmek herkesin görevi, bunun için kullanılan pek çok araç da var. Üstelik öyle bir bağımlılık yaratıyor ki, bu araçları özel hayatında taşınacağı evi, alacağı arabayı, gideceği tatili seçmek için kullananlar bile var.

“Hata yapma, bana sormadan adım atma” vs. “Sonuç odaklıyız ve işimizin sahibiyiz”

Kesinlikle proaktifliğin güzel bir tarifi yaşanıyor içeride. Koşulan yer, odak aynı, herkes bu koşuyu datayla beslediği fikirleriyle daha da ileriye götürmeye çalışıyor, üretiyor, test ediyor, öğrendikleriyle bir dahakine daha da iyisini yapmaya çalışıyor. İlk haftalarımda duyduğum ve aklımdan çıkmayan cümlelerden biri “Arkadaşlar hata yapmıyorsunuz, demek ki yeni şeyler denemiyorsunuz. Risk alın, hata yapın, birlikte öğrenelim.”

“Performans görüşmene laflar hazırladım.” vs. “Değişimi sahipleniriz ve sürekli gelişiriz.”

Değişim sektörün bir gerçeği, bununla hareket edebilecek esnekliğe ulaşmaya çalışmak zaten içerideki herkesin olmazsa olmazı. Ama bir de gelişim kısmı var ki, o da ancak “düzenli feedback” ile mümkün görülüyor. Yani, ekip olarak birlikte koşarken, yine title bağımsız birbirimizin geribildirimleri en büyük gelişim fırsatımız. Bunun her zaman iyi niyetle ve doğru şekilde yapılacağını garanti etmek adına ise hem güçlü ve yaşatılan bir kültür hem de onlarca eğitim var. “Feedback” kelimesinin olumlu bir his yaratabileceğini ve “içimde 4 aydır biriktirdiklerim” anlamına gelmeyebileceğini yine şaşırarak izliyorum.

Bütün bunları bir arada görünce, zihin hemen olumsuzunu da arıyor. Bu kadar iyi anlattın, e yok mu burada olumsuz bir şey diyen olabilir. Henüz 6 ay olduğu için sorgulanabilir.

Başta da dediğim gibi bu bir ikna veya tavsiye yazısı değil, durum tespiti. Anlatmak istediğim ise, kurumsal dünyaya dair önyargılarımı kökten sarsan, değerlerini güzel yazmaya değil, altını doldurmaya odaklı ve insana değer veren başka dünyaların mümkün olduğu.

--

--