Araman için illa ölmem mi lazım?

Düşünce tembelliği bir toplumu tüketirken…

Ümit Öner
insanlik gündemi
3 min readDec 19, 2016

--

Slogan milliyetçiliğine bayılıyorum! Her terör eyleminde sosyal medyadan fışkıran bu coşkun sel fazla tazyikli değil, hemen yerini başka bir cambaza bak eylemine bırakıveriyor. Bir hafta önce, bir ay önce, yıllar içinde yitirdiğimiz pek çok can hakkında ne düşünüyorlar diye merak ediyorum. Acaba hatırlıyorlar mı? Sahi toplumsal unutkanlık diye bir olgu var değil mi!

Unutuyoruz azizim! Bahane hazır. Toplumumuz unutkan. Ama aynı zamanda coşkulu da. Asalım, keselim diye ortaya atılıverenlere bu zamana kadar ceza vermeye engel neydi diye sormak istiyorum. Ama sonra unutkan olduklarını hatırlayıveriyorum.

Aslında sorun unutkanlık değil. Bu bambaşka bir problem. Hatta bir suç bence: Tembellik! Dünyadaki en büyük suçlardan biri düşünce tembelliği olmalı. Sorgulamaya üşenme, savsaklama, görmezden gelme… Tüm bu davranışlar en ağır şekilde cezalandırılmalı çünkü toplumsal riyakarlığın kaynakları tam da bunlar. Düşünmedikçe, sorgulamadıkça, görmezden geldikçe, yaşadıklarımızın nedenlerini özümseyemedikçe unutup gitmemiz normal değil mi?

Neden diye sormayız genelde. Kim yapmış deriz, ne yapmış deriz. Bir ordadır bir burdadır gözümüz. Gözetlemeyi severiz. Mahallede büyüyenler iyi bilir bu durumu. Mahalle baskısı da deniyor son yıllarda. Aslında düşünce tembeli bir röntgencilik ve işine gelmeyen kötülüğü görmezden gelen garip bir ahlak anlayışının birleşimidir mahalle baskısı denilen şey. Karısını döven kocayı görmezden gelirken, parkta darpedilen kadın ne giymiş diye görmeye çalışır.

Aynı gözetleme duygusu toplumsal bir trajedi yaşandığında da ortaya çıkıverir. Büyük bir patlama yaşanmış, gencecik insanlarımız ölmüşken cenazede kim ne yapmış ona bakılır. “O küçük çocuk nasıl da bakmış öyle!? Vay alçak!” denir kolayca. Babasını kaybetmiş bir çocuğun halini anlamak kimin umurunda? Bir hafta sonra bir başka patlama! Yine yitirilen masum canlar. Sosyal medyada bayraklar, karartılan sayfalar, onu asalım bunu asalımlar. Peki aylardır olağanüstü hal durumunda olan bir ülkede vatandaşlar kimliksiz gezmeye çekinirken, bomba yüklü arabalar nasıl ortalıkta dolanıyor diye kimse sormaz. Terörü lanetlemek basit bir eylemdir. Düşünce tembelinin işine terörün nedenini, alınması gereken önlemleri sorgulamak gelmez. Bahanelere kolayca inanmak hoştur, gaza gelmek güzeldir, icraat istemek ve takip etmek ise dikenli bir bahçedir.

Dolar yükseldi, dolar bozduralım. Bu kadar basit. Peki ya bu bozduranların bazıları spekülatör ise? Bozdurdukları dolarları bir hafta önce aldılarsa? Bu dalgalanmadan haksız kazanç elde ettilerse? Spekülatif dalgalanmalara karşı şeffaf kurumlara sahip bir sistem, rekabetçilik ve verimlilik üzerine kurgulanmış bir ekonomi, hukuki gözetim ve nitelikli insan kaynağı ile perçinlenmiş bir piyasa daha güçlü durmaz mıydı? Elalem sanayi 4.0’ı tartışırken bizim dolar 4.0 mı olacak tedirginliğine saplanıp kalmış olmamız tesadüf mü?

Arkadaşlar saatleri geri almıyoruz! Neden? Çünkü enerji tasarrufu yapılacak. Sabahın kör karanlığında heryer ışıl ışıl, gün ışımadığı için hava buz gibi ve ısıtıcılar tam gaz çalışmakta, işçiler dikkatsiz, öğrenciler isteksiz, şöförler uykulu, bireyler, bedenleri binlerce yıldır alıştığı karanlık-aydınlık döngüsünü aradığı için halsiz ve mutsuz… Peki verimlilik bunun neresinde? Ne kadar enerji tasarruf etmiş olduk? Bu iddianın bilimsel temeli nedir?

Yurt yandı çocuklar öldü, maden çöktü işçiler öldü, bomba patladı polisler, askerler öldü, adama yüz vermedi diye kadınlar öldü… Ölüm elbette kaçınılmaz, ama bu kadar kolay olması normal mi? Cep telefonumuzun ekranı çatlasa kahrolan bizler, bu kadar değersiz varlıklar mıyız? Vatanımız için ölelim, eyvallah, fakat savaşmadan, kahpece öldürülüyorsak bunun bir açıklaması olmalı. Kim, 20 yaşında bir gencin yetişmesi için harcanan emeğin, dökülen alınterinin karşılığını ödeyebilir? O’nu koruyamamış olmanın bedeli ne olmalı?

Sorular çoğaltılabilir. Ama sorulardan ziyade cevap arayanlar lazım bize. Etrafını gözlerken anlamaya çalışanlar, karşısındakini hissedenler lazım. İnsanı, doğayı, evreni, maddenin içeriğini , mevzunun özünü didikleyenler lazım. Unutmayanlar lazım bize…Akıllı cihazlarda üretilen baytlarca bilgiyle afallamış değil, o bilgiyle dünyayı değiştirmeyi göze alabilen bireylere ihtiyacımız var.

Düşünce tembelliğine devam ettikçe o kadar fazla unutacağız ki hatırlamaya değer bir hikayemiz bile kalmayacak…

--

--

Ümit Öner
insanlik gündemi

■ Yazar ■ Mentor ■ Serbest Düşünce Üreticisi ■