Dedemin Fotoğrafları

Duygu Aktan
3 min readMay 20, 2016

--

Bir adam düşünün üzerinde en son düğmesine kadar ilikli, kolalı bir gömlek, uzun süre sonra yeniden karaya çıktığında kocasının boynuna atlayan denizci karısı gibi sarılmış kravat boynuna, sımsıkı, net. Pantalonunun ütü çizgisi jilet, üzerinde cumhuriyet Türkiye’si için bile fazla şık, ilerici, ekoseli bir ceket. Saçlar gür, uzunca ve kusursuzca taralı, tıraşı sinekkaydı.

Bu haliyle görev için gittiği teftiş sırasında karşısına çıkan bol meyve vermiş portakal ağacı adeta Allah’ın bir sanat eseri ve onun için görevi kısa süreliğine de olsa durdurmaya yetecek bir manzara. Sık turuncuların arasından küçük çocuk saflığında uzanmış eli, bir tanesini yakalamış, suratı kameraya doğru gülümsüyor. Portakal ağacı Ankara’da eşine rastlanmayan, onun için ender ve bir fotoğrafla sonsuzlaştırılmaya kesin değer, neredeyse kutsal bir canlı.

Ankara’da doğmuş ve bütün hayatını bu bozkır başkentte geçirmiş saygıdeğer bürokrat, iki çocuğunun sevilen babası, torunlarının bir tanecik dedesi ve karısının onu altmış yıllık evliliklerinde bir kere bile gücendirmemiş sevgili hayat arkadaşı, yoldaşı, sırdaşı, Haydar Tanrısınıbilir kendini bildi bileli fotoğraf çektirmeyi çok severmiş.

Bir taraftan ancak bir sanatçıda olması beklenecek duyarlılıktaki gönül gözü estetik olanı hiç kaçırmadığından öte taraftan da onun için özel ve önemli olan her anında yaşadığı duygu yoğunluğunu sonsuza kadar hatırlamak istediğinden olsa gerek içine girdiği her ortamda fotoğraf çekmeyi ve çekilmeyi herkesten daha çok istermiş.

Altmışlarda karısını ve kızını da yanına alarak okumaya gittiği Washington DC’de bir gün sınıflarına konuşmacı olarak zamanın ünlü Amerikalı astronotlarından biri gelmiş. Ders biter bitmez kaçar adım sınıftan ayrılmaya çalışan bu ünlü adamı durdurmaya ve onunla bir fotoğraf çektirmeye tek cesaret edebilen sınıftaki tek Türk, Haydar olmuş. O anda siyah beyaz bir fotoğraf karesinin içinde bir ömür hapsetmeye kararlı olduğu ve yakın zaman önce bana tekrar tekrar o fotoğrafı gösterirken gözlerinden dışarı taşan, en az o günkü kadar taze olduğu belli olan gurur duygusu o yıllardan bugüne hasarsız taşınmış. Dedemin fotoğrafları vatanına sadık askerler gibi yıllarca görevlerini başarıyla yerine getirmiş, onun sonsuzlaştırmak istediği her anı, her duyguyu canlı tutmuşlardı.

Yüzlerce fotoğrafla sonsuzlaştırmak istediği bir başka duygu da anneanneme duyduğu aşkmış dedemin. Makedonya doğumlu eşi, sevgilisi Suna’yı ilk gördüğünde benliği ona altmış yıl sürecek maceralarını bir çırpıda göstermiş olmalı ki kararını hemen oracıkta vermiş. Parmaklarına içinde birbirlerinin isimleri yazan yüzükleri taktıkları 5 Temmuz tarihi ya şans eseri ya da dünya varolmadan çok önce yapılmış bir planla, ilk torununun evlilik günüyle aynı olacakmış. Altmış yıl sonra o torunun dedesinin yaşamına dair eski izleri karıştırırken bulduğu fotoğrafların en eskileri de en yenileri de sonsuzluğa takvimin farklı yıllarının aynı ayının aynı gününde çekilerek karışacakmış. Allah’ın işi denen şey bu olsa gerek.

Geçen hafta bugün benim dedem gökyüzüne her gece baktığımda gördüğüm en parlak yıldız oldu. Bahsetmiştim çok değil daha bir ay önce Facebook’ta anneannemle resimlerini paylaşıyordu. Kendini en güzel böyle ifade ettiğine inandığı için. Çalışma masasının çekmeceleri dijital ortama aktarmak üzere özenle seçtiği eski fotoğraflarla doluydu. Oğlundan ya da komşunun çocuğundan rica etmektense kendi yapmayı, en azından denemeyi yeğlerdi. Seksen iki yaşında ve zamanının, yaşıtlarının hep önündeydi. Suratına genelde hakim güven verici ve ciddi ifadesinin altında, çok da derinlerde olmayan bir yerlerde ağız dolusu kahkahalar atan, yeşil gözlü, yakışıklı bir genç adam yaşıyordu; bürokratın içindeki fotoğrafçı, babanın içindeki oğul, dedenin içindeki torun.

Ben Allah’a inanırım. Onun bir bildiği vardır derim ve dedeme iyi bakmasını rica ederim. Şimdi elinde eski bir fotoğraf makinası en sevdiği yazarlara görevdeyken çektiği portakal ağacı resimlerini gösteriyordur. Bir de takdir ettiği siyasetçileri buluyordur tek tek benim düğün resimlerimi göstermek için. Ne de olsa o da kaç yıllık üst düzey bürokrattı, ciddi işlerin adamlarını alışkanlıktan severdi ama onun asıl varolma sebebi her şeyden çok sevdiği, kendini tamamladığına inandığı ailesiydi ve gittiği her yerde herkesin bunu öğrenmesi şarttı. Türk insanı için aile önemlidir belki ama benim dedem için aile tek gerçekti.

Dedeciğim, sen orda ailenin fotoğraflarını herkese gösteredur, ben senin işini devralıyorum ve her özel günümüzde özenle çektiğin fotoğrafları artık ben çekiyorum. İçin rahat olsun; bir gün hepsini sana da gösteririm.

--

--

Duygu Aktan

Partner at Ango AI || Accelerating the development of AI applications