umami
3 min readJan 30, 2017
(görsel: pixabay.com)

Gurbet aidiyetsizliği ile medeniyetsizlik arasındaki ince çizgi

Başlık çok havalı dursa da, içeriğinde anadilde küfür etme, sövme hazzı ve uçakta tırnak kesmek gibi medeni detaylar var… (Spoiler alert)

İtiraf etmeliyim ki buraya geldiğimizde en çok böyle kavramlar üzerinden insanlarla iletişim kuracağımı hayal etmemiştim. Buradaki mevcut politik koşulların da etkisiyle sanki hepimiz CNN’de demeç verircesine insanoğlu varoluşuna itibar; çeşitliliğe saygı duymak; konuşma ve düşünce özgürlüğü; kadın hakları; duvar inşası; göçmenlik; mülteci olmak gibi kavramları farklı ülke vatandaşları ile defalarca konuşur olduk kendi meşrebimizce.

Yaşasın çok hümanistiz; elitiz; empatiğiz, zaten yakamızda bir fularımız dudağımızda bir puromuz eksik (pipo da kabul olur sanırım) şekilciliğiyle kendimize döndüğümüzde ise ‘Hacı o değil de, ben anadilimde sövüp sohbet etmeyi özledim’ ile başbaşa kalıyoruz. Tabii ki küfür sığ bir iletişimsizlik sığınağı; cinsiyetçi olanları hele hiç çekilmez ama içimdeki kızgın canavar bazen olan bitene kelime bulamıyor ve o sövmeye sarma derecesindeki kızgınlığı karşısındakinin anlamasını bekliyor.

Sanırım, şeytan sopasını ‘zamanında uçakta tırnak keseni yadırgarsan, bir bakmışsın gurbette kendi aranda konuşurken, insan içinde sövüp sayıyorsun bebeğim’ şeklinde gösterdi (şu an şeytanı bile anlamaya mı çalıştım ben)

Bazen kişilere karşı önyargılı olmanın, yaftalamacı olmanın kendimize hissettireceği vicdan azabından yırtabilmek için o kişilerin hikayelerini daha çok merak ediyoruz diye düşünüyorum, belki ‘yaa ben zaten demiştim işte, haklıymışım’ yanılgısına daha kolay düşeceğimiz ve içimizi soğutacağımız için önyargımızın gözünün içine bakıyoruz; ‘hadi bana haklı olduğuma dair bir kanıt sun!’ diye.

İşte bu benzer dürtülerle birlikte, birkaç yıl öncesindeki Amsterdam yolculuğumuzda yan koltukta oturan, yolculuk sırasında tırnaklarını kesmek de dahil olmak üzere hepimize garip gelecek davranışlarda olan amcamıza soru sormak için can atıyordum… Beklediğim o fırsatı çağımızın teknolojisi ile tabletten haritada yer ararken yakaladım (hem medeni, hem teknolojik hem süperim!) istemsizce neye baktığımızı anlayabilmek için gözlüklerine yeltenmişti ve iletişim başladı.

Aslında kendisinin hikayesine dair, yukarıda bahsettiğim kendimi haklı çıkaracak; ‘önyargılı değilsin genç! Merak etme, sen teksin!’ adlı savunma mekanizmamın sağlamasını yapmak için hava limanında ineceğimiz saatte tren ya da metro gibi ulaşım olanaklarının aktif olup olmadığı sormuştum.

Sohbet ilerlerken ağzım sulanarak içimdeki önyargı balonunu haklı yargıya çevirecek detay arayışıyla orada yaşayıp yaşamadığını sorduğumda aldığım cevap “36 yıldır evet”ti.

36 yıldır Amsterdam yerine, kopup da geldiği ülkesinin bağrında yaşasaydı aynı ‘hassasiyet’ ile uçakta tırnak keserek yolculuk edebilecek miydi; yoksa mahalle baskısı onu engeller miydi bilmiyorum demiştim o zaman kendime. Sonra bir baktım ki, şimdi bu sorum gurbet aidiyetsizliği uçakta tırnak kesecek; küfürden haz etmeyeni kendi arasındaki sohbet içinde küfür edecek kadar umarsamazlığa mı iter? şekline dönüştü…

Farklı ülkeleri ziyaret eden birçok insandan çok sık duyabilir ya da siz de ziyaretlerinizde benzerlerini bizzat yaşayabilirsiniz muhtemelen küfür hikayelerinin. Çok net hatırlıyorum ki , yine bu gezinin başka bir durağında bir Avrupa şehri otogarında birbiriyle kavga eden baba oğulu dehşet içinde izlerken, Türkçe bilmediğimi düşünüp “Sen ne bakıyorsun ulan! Senin de…...” diye çok güzel küfür yemiştim. O an için tabii ki yanımdakilerle iletişimimi ingilizce devam ettirmiştim ki ettiği küfrün derinliğini anladığımı, aynı ülkeden koptuğumuzu anlamasın…ve yine çok güzel yadırgamıştım ‘bu ne küfürbazlık’ diye…

İçerikten benim de çok küfürbaz olduğum haklı olarak çıkarılabilir ancak, bitirirken belirtmek isterim ki; asla! (lütfen!) Bahsetmeye çalıştığım şey; sohbetin anlam düzeyinin yüksek olması, iletişim kanallarında anadildeki mana güçlülüğünü arama ve yolda yürürken önünüzden yürüyen ablalara “excuse mee…sorry” falan demeden önce “çekiliverin gızlar” diye minicik kendi kendinize mırıldandığınızda “biz de Türküz yalnız!” dumuru yaşamanız ama buna çok sevinmeniz…