Hayatımdaki 20 kilo fazlalıktan kurtulma hikayem

Gürcan Öztürk
11 min readFeb 5, 2017

--

Çok değil bundan yaklaşık 5 ay öncesi ile şu anki halimi kıyaslayacak olursam size aradaki 100 farkı kolayca söyleyebilirim. Tümü olumlu yönde ve iyiye gidişi tetikleyen bu farklılıklar aslında birer ‘değişim’ hem de oldukça köklü birer değişim. Yakın çevrem ve özellikle sosyal medyadaki takipçilerim bu değişimin hikayesini merak ettikleri içinse sonunda kaleme almaya, hatta edindiğim kazanımlar sayesinde bazı tüyolar paylaşmaya karar verdim.

Yaşamımın herhangi bir evresinde hiç kilo problemi çekmemiştim. Benim derdim sürekli anksiyete ve panik bozukluklaydı. Sonra nasıl olduğunu anlayamadan aniden kendimi 97 kilo hantal, özgüven eksikliği çeken, üstelik sağlığı tehlike dolu sınırlara yaklaşmaya başlamış bir adam olarak buldum. Üniversiteye başlarken 70 kiloda oldukça fit ve iyi görünen Gürcan aslında fark etmeden yavaş yavaş kendi sonunu hazırlamış ve okulu bitirdiğinde 97 kilo oluvermişti. Ama nasıl? Neden bu hale gelmiştim? Ve eski halime dönmek için ne yapmalıydım?

Photo via pixabay.com

Sebepler-sonuçlar

Öncelikle oturup tüm hikayemi önüme aldım. Düz okudum, ters çevirdim, bakışımı değiştirdim, yakınlarıma danıştım ve sebep sonuçlar çıkartmayı başardım:

· Üniversitede okuduğum 4 yıl boyunca asla dengeli beslenmemiştim.

· Fast food ve işlenmiş gıdalarla kurduğum yakın ilişkiler bana kilo olarak dönmüş 1–2 kiloluk artışları hiç mi hiç önemsememiş üzerinde durmamıştım.

· Kahvaltıyı daima pas geçip, öğlen okul yemekhanesinin bol yağlı yemeklerine talim yaşamıştım.

· Ders aralarında ya da sonraki dersi beklerken ‘içim kazındı’ ‘kan şekerim düştü galiba’ ‘enerji depolamam lazım’ bahaneleriyle mideye indirdiğim paketleri tatlarından güzel atıştırmalıklar bana tüm bu saydıklarımın yanı sıra bol bol da kalori geri dönüşü hediye etmişti.

· Arkadaşlarımın ‘hadi bize katıl’ ları genelde gece saatlerine denk düştüğü ve mutlaka döner, pilav, hamburger yanında da kolalar gırla gittiği için vücudum bir yağ üretim fabrikasına dönüşmüştü.

· Evet en temel sebepler bunlardı. Ama kilo almam hususunda yabana attığım stres sebeplerim; sınav, sunum proje ve özellikle son sene canıma okuyan tezin de önemli birer etken madde olduklarını sonradan öğrendim.

· Okul bitmiş iş görüşmeleri yapmaya başlamış hatta ciddili ciddili plazalarda gayet kurumsal ofislerin çalışanlarından olmuştum. Bilgisayar başında sürekli yazı düzenlemek ve içerik üretmek üzerine kurulu bu yeni hayatım sayesinde ise futbol topu kıvamında bir göbek sahibi oldum.

Photo via pixabay.com

Aydınlanma

Sayabileceğim daha pek çok neden var ama nedenlerle boğup sonuçları geciktirmekten oldum olası nefret ettiğim için derhal esas meseleye geçiş yapmak istiyorum. Hepimiz bazı konularda, bazı anlarda bazısı bol aydınlanmalar yaşarız. İşte fazla kilolarımın hayatıma yaptığı yıkıcı etkinin üzerine üçüncü taraflarca doğrultulan flaş ışıkları sayesinde benim de o bazıları görme şansım oldu.

· İlki deliler gibi flört ettiğim kişiyle işler ciddiye binmeye başlayıp ilişkiyi sonraki aşamaya geçirmeye karar verdiğimizde bana söylediği şu cümle oldu: ‘Gürcan üzgünüm seni sevebilirim ama kilolarını sevmek zorunda değilim’

· İkincisi ise gecenin çıkmaz körlerinden birinde İstiklal caddesinde yürürken arkamdan yaklaşan trans bir birey tarafından maruz kaldığım taciz ve bu taciz esnasında sarf ettiği sözler oldu: ‘Of be sen o g**ü nasıl büyüttün.’

Sonraki günler uzun uzun aynada kendimi inceledim. Doğru, kiloluydum. Ailem bile yaşına göre fazla kilolusun derken daha nereye kadar neyi inkar edecektim? Bir süre kendi başıma internetten bulduğum diyet listeleriyle ve bol azim şırınga eden yazılarla çabaladım. Olmadı! 97 kilodan bir adım geri atamadığım gibi 98’i görüp mutsuzluğa sürüklendim. İyileşmek içinse tabi ki çikolata yedim.

Diyetisyen denen bir şey varmış

Ben bu şekilde boşa çabalar sarf ederken uzun süredir görüşmediğim kız arkadaşlarımdan Arzu buluşmak istediğini söyledi. Kendisi de en az benimle yarışacak kadar kilolu olan bu arkadaşımı görünce kısa süreli bir şok yaşadım, çünkü kızın yarısı neredeydi? Ne ara? Nasıl bu kadar zayıflamıştı? Tüm detayları hemen öğrendim. Diyetisyenle çalışmaya başlamış ve yürüyüşle desteklediği bünyesine uygun hazırlanan diyeti sayesinde 3 ayda 10 kilo vermişti.

Photo via SundiataPost

Hız kesmeden hem evime yakın, hem bütçeme en uygun diyetisyeni araştırma çalışmalarına başladım. Neticede Elitium A Tipi Cerrahi Tıp Merkezinde hizmet veren Eylem Erdem’le tanıştım ve hayatımı değiştirecek bu tanışma sayesinde bambaşka bakış açılarıyla dolu bir odanın içine de adım atmış oldum. Eylem hanım kan testlerimi, yağ ölçümlerimi, kemik ve kas oranlarımı özenle analiz etti. Tahmin ettiğim gibi bazı değerlerim 26 yaşında birine göre sınırdaydı. En başta da ‘ŞEKER’ Kendisiyle ilk seansımız 45–50 dakikalık bir konuşma şeklinde geçti. Beklentilerimi, azmimi, neleri tüketip neleri tüketemeyeceğimi sorgulayarak tamamen benim özelimde bir diyet listesi planladı ve başladık…

Hayatımın en zor 1 haftası

Eylem hanımın bana verdiği listeleri sizlerle burada paylaşmayı çok isterdim ama kendisi bunun etik olmadığını söylediği ve her liste kişiye özel olduğu için maalesef ancak tüyolar verebileceğim. Benim gibi pisboğaz ve yemek yemeyi ihtiyaç değil zevk haline getirmiş biri için diyet gerçekten dünyanın en zor kelimelerinden biriydi. İlk hafta sürekli ‘Ben neyin içine düştüm’ ‘ama bu liste çok saçma’ ‘başaramayacağım, asla olmaz’ gibi düşüncelerle kendimi bunalttım. Sık sık şeker krizine girdim, geceleri buzdolabının başında zombi misali dikildim, ama kendime hakim oldum ne o tatlıları yedim, ne de o dolabın kapağını açtım.

Photo via pixabay.com

Neden hayatımın en zor 1 haftasıydı? Çünkü bana verilen listede ekmek günde sadece 2 dilimdi (uno çok tahıllı ekmek) ve öğünlerin %90’ı salataydı! Yetmezmiş gibi işlerimin en yoğun olduğu saatlere ara öğün adı verilen şeyler serpiştirilmişti. Ceviz, süt, kuru kayısı… evet ara öğün buydu ya da 1–2 porsiyon meyve. Diyetisyenim ilk haftanın kan şekeri düzenleme haftası olduğunu eğer atlatabilirsem açlık hissini yenip ana diyete geçebileceğimizi söylemişti. Bu yüzden sustum sevgili okur, içime attım. Kan içtim kızılcık şerbeti dedim o 1 haftayı nasıl atlattım bilmiyorum ama sonunda cidden acıkmaya başlamamak denen olayın varlığını keşfettim. Uzun süre yemeden durabiliyordum, üstelik az yesem bile doyduğumu hissediyordum. Dünyanın en mutlu insanıydım. Başarmıştım. Meğer öyle değilmiş. Henüz yeni başlıyormuşuz.

Ayrılmaz ikili: su ve yürüyüş

Mutlaka diyet ve kilo verme üzerine en azından bir yazı okumuşsunuzdur. Hepsinde hareketten ve sudan bahseder. Ben çoğu zaman su içmeyi unutan bir insan olduğum için sadece ağzım kuruyunca suya yönelirdim. Yürüyüşten zaten bahsetmiyorum bile. İşim dolayısıyla ayaklarımı canım sıkıldıkça masanın altında oynatırdım hepsi bu. Diyetim işsizlik dönemime denk geldiği için bu anlamda kendimi şanslı buluyorum çünkü hem yürüyüş, hem de su içme disiplini kazandım. Yazının bu kısmında size bol bol su içmenin ve yürümenin faydalarından bahsetmeyeceğim. Yürüyüşün kazandırdıkları ile ilgili medium’da çok güzel yazılar var, suyun faydalarını ise bir yerlerden kopyala yapıştır yapıp buraya koyarak yazıyı uzatmayı anlamsız buluyorum. Ben kendi değişimimde su ve yürüyüşün etkisini anlatacağım.

Photo by Aidan Meyer

Öncelikle günde 2.5 litreye yakın su içmem gerektiği söylendi. Kendime 1.5 litrelik bir Tupperware şişesi alıp o şişeyi günde üç kez boşaltmaya başladım. Bir ay sonra sadece daha enerjik değildim aynı zamanda cildim bile apayrı parlamaya başladı. Her öğünümden önce 1 bardak su içmem de diyetin parçalarındandı onu da es geçmedim. Su işini zannettiğimden kolay hallettim ama yürüyüş benim için tam anlamıyla külfetti. Üstüne Eylem hanımın ‘Yürümezsen diyetin hiçbir anlamı kalmaz’ demesi yıkımım oldu. Ama hayır pes etmek yoktu! Ben Gürcan Öztürk’tüm ve kafama koyduğum ne varsa başarmıştım. Bunu da başaracaktım.

Böylece sabah kahvaltımı eder etmez evime 10 dakika uzaklıktaki parka ilk kez gittim. Hiç abartmıyorum yürüyüş yapanların yaş ortalaması 50–60 civarındaydı. Kendimi parktan çok huzur evi bahçesinde hissetsem de kısa sürede oradaki tonton amca ve teyzeler tanıdık yüzlere dönüştü. İlk 2 ay haftada 3 gün en az 8 bin adım atmam gerekiyordu ben 9 bin attım. Eylem hanımla her görüşmeye başladığımda tartıda -2 -3 ler görmeye başladık. Evet cidden kilo veriyordum. Galiba oluyordu. Bu döngüde ilk 8 kilomu verdikten sonra diyet listem biraz daha katılaştı. Her sabah yediğim 1 yumurta bazı sabahlar listeden çıkarıldı, zeytinlerimin sayısı azaltıldı ve Eylem hanım hayatıma ‘ŞOK DİYET’ kavramını soktu. Sokmaz olaydı.

Sabır sabır ya sabır!

Şok diyet denilen liste öyle bet, öyle kötü, öyle pis bir şeydi ki ıyyy iğrendim. Şaka şaka o kadar da değil. Ama sabah kahvaltısında sadece yoğurt ve yulaf yediğinizi, zaten 2 dilimcik olan ekmek hakkınızın tamamen elinizden alındığını ve ara öğünlerinizden bazılarının da iptal edildiğini düşünün. Yani devrim. ‘Ama Eylem Hanım alışmıştım, bu liste iyiydi’ dedim dinletemedim. ‘Haftada 3 gün normal listenin yanında bunu yapacaksın’ dedi. Böylece haftada 3 gün aç kalma seanslarımı başlatmış oldu. Ben halsizlikten ölürüm, elimi bile kaldıracak gücü kendimde bulamam derken bir de ‘yürüyüşlerini haftada 4 gün 10 biner adıma çıkarıyorum’ demez mi! ‘Ya sabır ya selamet, 8 kilo verdim artık geri de dönemem insanlar güzel şeyler söylemeye başladı sus ve yap Gürcan’ diyerek işe koyuldum.

Photo via pixabay.com

Kabul ediyorum diyetin benim için en zor kısmıydı, alışması en zor parçasıydı zira gerçekten ilk kez aç kaldığımı hissettim. Evdekiler gözünüzün önünde kek, börek, poğaça etkinlikleri düzenlerken inanın alışması daha da zor. Aslında tam da bu noktada diyetin biraz da irade savaşı, psikolojik bir süreç olduğundan bahsetmek istiyorum. Eğer kolay pes eden biriyseniz ve meseleyi kafanızda çözmeye karar vermeden bodoslama diyete başlayacaksanız yapmayın. Hem paranıza hem zamanınıza yazık olur. Sabretmeyi, yememeyi ve itaat etmeyi öğrendiğiniz anda başarıyorsunuz. Diyet dediğimiz olay aslında yalnızca bundan ibaret.

Güzel şeyler oluyor galiba

Şok diyeti de sektirmeden uygulamama sevinen Eylem hanım 10. kilomu da verdiğimi gördükten sonra ‘Şimdi biraz şımartılmayı hak ettin’ dedi. Listeme bitter çikolatalar ve arada yiyebileceğimi söylediği ev yapımı mis gibi anne kekleri ekledi. Dışarıda olduğum zamanlarda ise artık sadece salata değil kırmızı et, döner, çiğ köfte hatta lahmacun yememe bile izin vardı. Ben herhalde hepsine birden saldırırım derken bu sefer işin içine vicdanım karışmaya başladı. Dedim ya diyet bir noktadan sonra fiziksel olmaktan çıkıp tamamen psikolojik bir hal alıyor. Hele ki 10 kilo verdiyseniz ve sizi uzun süredir görmeyen herkes ‘Aaaaaa erimişsin, aaaaa kilo vermişsin’ gibi tepkiler yağdırmaya başlamışsa isteseniz de saldıramıyorsunuz.

Photo via pixabay.com

Eylem hanım kendimi çok fazla mahrum bırakmamamı, yoksunluk yaşayacak dönemleri geçtiğimi söylediği için ara sıra kahvenin yanında çok sevdiğim çikolatalı keklerden yemeye başladım. Mecburi dışarıda olduğum zamanlarda ise lavaşsız çiğ köfte ,lavaşsız ve sossuz! tercih ettim. Bunun haricinde yine marine edilmiş tavuk, ızgara balık gibi yiyecekler tükettim. Kilo vermeyi başardığımı fark eden ailem de ‘galiba burada güzel şeyler oluyor’ diyerek bana listelerimin hazırlanması hususunda tam destek vermeye başlayınca aldım yürüdüm. Hatta bu alıp yürümelerime bazen babam da eşlik etti. Artık ondan hızlıydım, hemen nefesim kesilmiyor ve merdivenleri birer ikişer çıkabiliyordum. Aferin benim oğluma diyerek yenilgiyi kabul etti. Çünkü kilolarım konusunda beni en çok eleştiren kendisiydi. Tabi güzelliklerin bir de sosyal medya ayağı var. İşim sosyal medya olduğu ve Instagram’da 75 bin civarında takipçi tarafından izlendiğim için fiziksel ve ruhsal değişimim kısa sürede fark edildi. Birbirinden motive edici, hepsi ayrı değerli mesajlar almaya başladım. Evet evet cidden güzel bir şeyler oluyordu. Görüyordum ve görüyorlardı.

Fit ve özgüveni yerinde Gürcan Öztürk’ü size göstermesem olmazdı. Photo by Erdinc Ekinci

Şimdi gel de gör beni bambaşka biri

Dergiden tanıştığım ve sonrasında en yakın arkadaşlarımdan birisi olan Can bu süreçte en fazla yanımda duran ve psikolojik anlamda bana en cömert katkıyı sağlayan insandı. Borcunu ödeyemem. Çılgın, deli dolu, lafını esirgemeyen, aklına eseni düşünmeden yapan orijinallikte boyut atlamış karakterlerdendir Can. Ben 15. kilomu da verdikten sonra kendisiyle şöyle bir karar aldık. Bana zamanında ‘Seni sevebilirim ama kilolarını sevmek zorunda değilim’ tarzındaki cümleyi kuran kişiyle şimdi gel de gör benicilik oynayacaktık. İşin zevkli kısımlarına gelmiştim anlayacağınız.

Eskiden yüzüme bile bakmayan insanların aniden fotoğraflarıma seri halde ‘abanmaları’ ya da ciddi ciddi ilişki teklifleri almam gibi. Bu esnada Eylem hanım yine etikten bahsederek ‘Seni ideal kilona ulaştırdım tüm değerlerin kas ve yağ oranların boyuna göre normal’ (boyum 1.78) diyerek beni daha fazla zayıflatamayacağını söyledi. Ama ben 5 kilo daha düşüp bir de o halimi görmek istiyordum. ‘Yapamam ama sen bilirsin’ dedi. O yapmadı ama ben verdiği listeleri uygulamaya devam ederek 5. Ayda son 5 kilodan da kurtulup 77 oldum hatta şu an 75’im. Daha fazla zayıflamayacağım çünkü 77–75 gerçekten üzerimde iyi durdu.

Neyse şu şimdi gel de gör beniye dönmek istiyorum. 20 kilonun ardından 32 bedene düşünce XL’tan M beden olunca tüm dolabımı yenilemek zorunda kaldım. Can derginin stil bölümünde çalıştığı için bana bu hususta da çok yardımcı oldu ve giyim kuşam anlamında beraber yepyeni bir Gürcan yarattık. 2017 Ocak sonunda kilolarımı sevmek zorunda olmadığını söyleyen kişinin yatağındaydım. Biraz intikam biraz ego, adına ne derseniz. Bir gol daha atmıştım.

Photo by Kyle Wong

SONUÇ: Dikkat edilecek noktalar ve azim faktörü

Şu an vücudumla bütünlük içinde özgüven direksiyonuna gayet hakim bir birey olarak yoluma devam ediyorum. Bu hikayeyi çok farklı bir dille de yazabilirdim ama sosyal medya üzerinden benimle iletişime geçen insanların samimiyet ve güzellikleri karşısında biraz taşkınlık yapmak istedim. Hatam kusurum olduysa en başında affola.

Bu kadar şamata gırgır ettik lakin kilo vermek ciddi bir iş ve her aşama bir önceki zincirin halkasına oldukça ince iplerle bağlı. Biri koparsa tümü ziyan olur. Alışkanlıklarınızı kökten değiştirmeniz, önceki yaşam biçiminizden vazgeçmeniz ve kendinizle sık sık kavga etmeniz gerekebilir. Tüm bunları göze alıp kilo vermeye başlayacaksanız ammena, ama bu işin sonrası da var. Kilonuzu korumak. Bir kez sağlıklı beslenme ve fiziksel aktivitenin muazzam doyumuna ulaştıktan sonra kolay kolay eskiye dönmezsiniz biliyorum ama ben yine de kısaca birkaç şeyden bahsetmek istiyorum.

Sağlıklı bir ara öğün örneği. Photo by Jannis Brandt

· Diyet yaparken yağsız süt, peynir vb. light gıdalar tüketmeyin. Aksine bana hep tam yağlı olanlar verildi. Neden mi? Çünkü onların lightlaştırılma işlemi onları (adı üstünde ‘işlemi’) işlenmiş gıda kategorisine sokuyor. İçerdikleri besin değerlerini öldürüyor ve yediğiniz şey size hiçbir fayda sağlamıyor.

· Mısır gevreklerinden uzak durun. Onları tüketmekle kafanızı çikolata şelalesine daldırmak aynı şey. Üstelik işlenmiş gıda krallığının en masum görünümlü sakinlerinden olmayı da ustaca başarıyorlar.

· Kola, Fanta, Sprite adı her neyse gazlı içeceklerden ayrılmanız gerekiyor, ayrılamıyorsanız da en azından aranıza mesafe koymalısınız. Özellikle Kola harika bir kalori deposu + kanser buyur hoş geldin davetiyesi.

· Burger King McDonalds vb. bahsetmeme gerek var mı? Koşarak uzaklaşın sevdiklerinizi de uzak tutun.

· Baklagiller ve beyaz et yönünden zengin beslenin, sofranızdan mevsim yeşillikleri eksik olmasın şöyle bol zeytinyağlı mümkünse.

· Haftada en az 1 kere balık, 1 kere kırmızı et tüketmeye gayret edin. Tavuk ürünleri maalesef güven kaybı yaşıyor. Şu sıralar tavuk yerine hindi eti tüketmeyi tercih ediyorum. Size de tavsiyem bu yönde olacak.

· Kendinizi sevdiğiniz şeylerden uzun süre mahrum bırakmayın. Haftada bir gün aşırıya kaçmayacak şekilde kurabiye, börek, çörek vb. tüketebilirsiniz. Mahrum kalmalar dönüp dolaşıp aşırı yemeyi tetikliyor çünkü.

Photo by Aral Tasher

· Kilo verdikten sonra vücudunuz kendisini salacak çok üzgünüm. Mümkünse fitness’a yazılın, mümkün değilse evde Ebru Şallı’nın pilates videolarını izleyip uygulayın. Aletsiz olanları. Şaka yapmıyorum Ebru Şallı ne kadar popüler kültür malzemesi olarak kullansa da pilateste en iyisi.

· Pilatesle uğraşamam diyorsanız yine fona dingin bir müzik açıp Yoga with Adriene i internetten bularak yogaya başlayın.

Şimdilik benden bu kadar. Umarım az da olsa faydası dokunacak bir yazı olmuştur. Her türlü görüş, eleştiri ve fikirlerinizi yorum kısmından bana iletebilirsiniz. Burada sizinle hayatımı ve deneyimlerimi paylaşmak benim için daima büyük keyif. Sağlıklı ve mutlu kalmanız dileğiyle.

--

--