Herkes Maraton Koşabilir 1

Duygu Aktan
5 min readDec 14, 2016

--

https://www.facebook.com/photo.php?fbid=10154728221638885&set=a.469082463884.289039.778073884&type=3&theater

New York’a ayak bastığım 2009 yılı hayatımda çok büyük değişiklikleri de beraberinde getirmişti elbette. Mesela ilk kez taksitsiz alışveriş yapmak zorunda kalmış, kısa süre içinde iflasın eşiğine dayanmıştım. İlk kez İngilizce yazdığım bir ödev beğenilmemiş, düzeltmem için “bir şans daha” verilmişti ve ilk kez sinemada bir kere bilet alıp arka arkaya üç film birden izlemiştim (movie hopping).

Hayatı resmen yeniden öğrenmek zorunda kaldığım o yıllarda başıma gelen belki de en güzel ilklerden biri sokakta genç yaşlı, kadın erkek herkesin koşuyor olduğunu görmekti. Erkekler dar taytları, kadınlar kısa şortları içinde; kimse utanıp sıkılmıyor, herkes kendi kondisyonuna göre bir tempo tutturmuş, özür dilemeksizin koşuyor da koşuyordu.

Başlarda oralı olmadım. Önceki hayatımda otobüs yakalamak dışında pek koşmamıştım ne de olsa. Spor yapardım yapmasına ama bizde kızlar tempolu yürür, erkekler de halı sahaya giderdi. İki yıl düzenli yüzdüğüm, bir yıl da okulda pilates yaptığım için kendimi yeterince atletik hissediyordum zaten. Üstüne bir de koşmaya başlayıp iyice Rambo’laşmaya niyetim yoktu. Ama işte merak yok muydu o merak…Nasıl bir histi acaba?

Sırf merakımı yeneyim diye bir sene New York Maratonu’nda gönüllü çalıştım ve işte o yıl olanlar oldu. İnsanlar o kadar coşkulu, o kadar hevesli ve mutluydu ki! Ben ne tempolu yürürken, ne de halı saha maçlarından sonra bu kadar mutlu olan kadın ve adamlar görmüştüm. Neydi koşmayı bu kadar özel kılan henüz bilmiyordum ama kesin olan bir şey vardı: öğrenecektim.

Başlarda çok yoruluyordum. Beş dakika koşsam on dakika yürümem gerekiyordu. Kalbim ciğerlerime yetişemiyor, bacaklarım acilen daha fazla oksijen talep ediyordu. Pes etmedim. Beş dakika koşuyu bir hafta çalışıp ona çıkardım, sonra on beşe ve sonra Central Park’taki büyük gölün etrafında bir tam tura.

Tam koşmaktan iyice zevk alır hale gelmiş ve gözümü New York Maratonu’na dikmiştim ki küçük bir pürüzle karşılaştım: tip 1 diyabet teşhisi konuldu. Bazı doktorların tavsiyesi üzerine o sene maraton planımı ertelemeye karar verdim. Şimdi olsa tabi o bazı doktorlara işin doğrusunu öğretir, diyabetin doğru beslenmeyle kontrol edildiği sürece koşmanın önünde asla engel oluşturmayacığını anlatırdım ama o dönem kendi yaşadığım şoku da atlatmak için biraz zamana ihtiyaç duydum. Yine de hayıflanıp karamsarlığa kapılmak yerine vay be demek kaslarıma doğru düzgün enerji bile gitmiyormuş, bir de tam gitse demek ne biçim koşacağım diye düşünüyordum.

Haliyle çok uzun süre durdurulamadım ve yeni tip 1 diyabetli yaşamımın rutinini yerine oturtunca yeniden vurdum sokaklara. Koşularımı takip etmek için kullandığım MapMyRun uygulamasının göstergesine göre neredeyse 1000 mili (1609 km) geride bıraktıktan ve aşağı yukarı 100,000 kalori yaktıktan sonra 6 Kasım 2016 Pazar günü ömrümde ilk kez bir maraton (43 km 195 m) koştum: New York Maratonu’nu.

İlk maratonunu koşan insanlar ikiye ayrılırmış. Ya büyük hayat listesinden maraton maddesinin üzerini çizip ben daha almayayım diyenler ya da bir sonraki koşu ne zaman diye soranlar. Maraton koşmak, özellikle de kendi şehrimin maratonunu koşmak o kadar çarpıcı, o kadar baştan yaratıcı bir duyguydu ki ikinci gruba dahil olacağımı erken anladım.

Bitiş çizgisinden sonra ailemle buluştuğumda nasılsın sorusuna ilk cevabım çok daha fazla çalışmam gerekiyor oldu! Boynumdaki dev madalyaya rağmen aklımdan tek geçen nasıl daha hızlı koşabilirim ve bir sonraki maraton nerde, ne zaman sorularıydı. Bir de tabi beş hamburger mi yesem yoksa on iki tane tako mu ikilemi.

Bu tam bir delilik diye düşünebilirsiniz ve belki haklı bile olabilirsiniz. Ama hangi deliye kendi hali delilik gibi gelir ki?

Bu yazıyı yazmaktaki amacım bakın ne harika, insanüstü bir varlığım demek değil elbette (öyle gibi başladıysa kusura bakmayın ama o kadar koştum azıcık tadını çıkarıvereyim). Amacım isteyen herkesin ama istisnasız herkesin maraton koşabileceğini anlatmak. Bu amaçla toplamda üç paylaşım yapacağım. Bu yazıdan sonra sıradan bir insandan cep, maraton canavarına dönüşmemdeki hazırlık sürecini, nelere dikkat etmenin faydalı olacağını, maraton sırasında yaşadıklarımı ve sonrasında nelerle karşılaştığımı paylaşacağım.

Son olarak da tüm bunları tip 1 diyabet handikapına rağmen ve hatta belki de o sayede nasıl başardığımı anlatmak istiyorum. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre 2014'te dünyada toplam 422 milyon diyabet hastası varmış, yani o yıldaki dünya nüfusunun yaklaşık %6'sı. 2015 rakamları arasında ise şöyle bir özet dikkati çekiyor: dünyada her 11 yetişkinden biri diyabetik. İster tip 1 (genellikle doğuştan) olsun, ister 2 (dış etkenler yüzünden) bu hastalık sanılanın aksine kişinin ağır sportif faaliyetlerden uzak durması için bir sebep değil. Birinci elden bunun kanıtı olarak kendi hikayemin diyabetli diyabetsiz tüm koşuculara ilham vermesini umut ediyorum.

Bir kişi bile benim hikayem sayesinde kendini daha güçlü hissedip koşmaya başlasa ve hatta maratona hazırlık sürecine girse dünyalar benim olur! Bir kişinin bile kafasındaki soru işaretlerini, huzursuzluklarını giderebilsem, dünya daha güzel bir yer olur. Cevap vermek istediğim ve vereceğim çok soru var ama hepsinden önce bu süreçte bana en sık sorulan sorudan bahsetmek istiyorum:

Neden maraton koşuyorsun?

Neden cevap vermesi nasıl’dan daha zor bir soru; cevabı akla değil kalbe yakın çünkü. Bir de kişiden kişiye göre çok değişiyor. O yüzden benim cevabım sizin için bir anlam ifade etmeyebilir. O durumda sizin kendi cevabınızı bulmanız çok önemli çünkü inanın fiziksel mücadeleler de hayattaki diğer tüm mücadeleler gibi sadece kafada başlayıp kafada sonlanıyor, bedenle ilgisi daha sınırlı.

Maraton koşuyorum çünkü neden koşmayayım ki? Çünkü koşabilirim. Çünkü önümde koşmamam için hiçbir sebep yok. Çünkü ben dünya üzerinde yaşayan şanslı azınlıktanım ve bunu hafife almıyorum; bunun için minnettar olduğumu evrenin bilmesini istiyorum. İki elim, iki ayağım var; hepsi de çalışıyor; ben de onları sonuna kadar çalıştırmaya kararlıyım. Varlığım koskoca dünya tarihinde tıptaki en büyük ilerlemelerden kabul edilen yapay insülinin icat edilmiş olduğu yıllara denk geldi.

Çünkü alışkanlıklarımızın dışına çıkmadan yaşanılan hayatlar bence insanlara uygun değil. Bilemiyorum belki orman fareleri için hayatidir alışkanlıklar, belki de zebralar için. Ama insan denilen ilkel varlığın kendini geliştirmesinde tek yol değişimden; sınırlarını sürekli zorlayarak ileri taşımasından geçiyor. Benim sınırlarım nerede başlıyor, nerede bitiyor bilmiyorum, henüz ulaşmadım çünkü. O yüzden maraton koşuyorum.

Bir başka koşucu arkadaşımsa şöyle özetliyor: çünkü eğleniyorum. Yani hepimiz için farklı olan sebepler bazen karmaşık, açıklaması güç bazen de çok fazla söze gerek bırakmayacak kadar temel ve basit olabiliyor. Diyeceğim o ki sebepleri düşüneceğimiz zamanı harekete geçerek harcasak yolun yarısına gelmeden neden diye sormayı bırakır, hedefe yoğunlaşırız, öyle değil mi? İlla sebep bulmak zorundaysak başlarken değil, bitirirken arayabiliriz.

Bu sebeple ben de maraton maceramı paylaşacağım üçlü serinin ilk yazısını bitirirken doğma büyüme New York’lu Alec Baldwin’den bize maraton koşmak için sebepler vermesi konusunda yardım alacağım. New York Maratonu’nun hem koşucuların hem de izleyicilerin üzerinde bıraktığı sihirli, bir araya getirici etkisini şöyle özetliyor ünlü oyuncu:

“Normalde hiçbir şey için durmayan şehir bugün duruyor; bir maraton için. Yılın 364 günü ne sokakta ne de metroda kimsenin suratına bakmayan insanlar bugün bir bakmışınız kafalarını kaldırmış, hiç tanımadığı kimseler için bağırıp onları mutlu etmeye çabalıyor”.

Alec Baldwin’in anlatımıyla New York Maratonu

Bu yazı hoşunuza gittiyse sol alt köşedeki minik kalbe basın ki daha fazla kişiye ulaşsın. Hayat paylaşınca güzel.

Duygu Aktan Ankara’dan çıkma New York sakinidir. Gezer tozar, üstüne utanmadan yazar çizer. Yazılarının tamamına bir de hayatının kaosuna www.duyguaktan.com adresinden ulaşılabilir.

--

--

Duygu Aktan

Partner at Ango AI || Accelerating the development of AI applications