Nedir başımızdan geçenler? Ne olacak?

Baris
4 min readDec 23, 2016

Farklı platformlarda yazmak yerine tüm görüşlerimi Medium’da topluyorum. Bunu özellikle dönüp baktığımda o dönemde ne düşündüğümü detaylarıyla görebilmek ve bu görüşleri tek seferde okuyanlara iletebilmek için tercih ediyorum.

Türkiye’deki gençlerle ve beyaz yakalılarla ilgili yazılar yazmıştım. İkisi de eleştiren ve kısmen karamsar yazılardı. Onlara karamsar dediğim durumda şu anda yazacağım yazının hangi sıfat ile değerlendirileceğini tahmin edemiyorum.

Kötü haldeyiz. Son yılda başımıza gelen felaketler hepimizi bitirdi. Eleştirecek, onaracak, aklı selim düşünecek, medeniyet sınırları içerisinde kalacak, çözüm önerecek halimiz kalmadı.

Birbirimize karşı çok acımasızız. Acımasız olmayı haklı gösterebilecek çok şey biriktirdik. Kime karşı acımasız olduğumuzun farkında değiliz.

Nefret biriktirdik, suçlular ve cezalar var aklımızda. Bunları görmeden tatmin olamayacağız. Suçu işleyenlerin neden işlediklerini düşünmüyoruz artık, cezaya odaklanıyoruz.

Mutluluğumuzu kaybettik, sanki ben mutlu olduğumda sen olamayacakmışsın gibi. Herkesin mutluluğunu değil, kendi mutluluğumuzu ön plana koyduk.

Nedir başımızdan geçenler? Ne olacak?

Uzun zamandır, bizi kutuplaştırma amacı güden birçok politikaya maruz kaldık. Bu şu anda yaşadığımız acıların arkasındaki en büyük sebeptir.

Romantik düşünceleri bir kenara bırakıp, dediğini yerine getirebilme üzerine odaklanacağım.

Sağ duyu, hoşgörü gibi şeylerin yerine herkesin kendi değerlerinin faşistliğini yaptığı bir dönemden geçiyoruz.

Suriye politikasının tutarsızlığı ve basiretsizliği sebebiyle ülkede patlayan bombalar ve Suriye topraklarında Türk askerlerinin hayatlarını kaybetmesi ile ilgili bu yazıya ne kadar katılıyorsam da,

Bu yazıyı bir o kadar eleştiriyorum.

Ülkeye sığınmış insanları ve onlara yapılan misafirperverliği eleştirmek kolay ama yersizdir. O insanların memleketinde hayatını kaybeden yakınları olduğunu, memleketlerinden kaçtıklarını, yabancı bir ortamda ne kadar güvensiz hissedebileceklerini unutmamak gerekir. Türkiye, onu yöneten kişilerden bağımsız olarak, kendine sığınan insanlara iyi bakar. Bu humanist ve anti faşist insanlardan oluşan halkların ortak özelliğidir. Suriye’de yaşadığımız felaketleri durdurmanın yolu, bu insanları hedef göstermek değildir. Biraz daha geniş düşünerek, bu insanların buraya gelmesine sebep olmuş politikaları ve bunları uygulayanları eleştirmek daha sağlıklı olacaktır.

(İsveç’e mülteci olarak yerleşip devlet yardımı aldığınızı düşünün, çocuklarınız ücretsiz okuyor ve devlet size kalacak yer tahsis ediyor. O halkın size neden ülkende yaşamıyorsun/savaşmıyorsun demesi ne kadar hoş olurdu?)

Eğer Suriye’deki durumdan memnun değilsen ve Amerika tarzı bir şekilde oraya demokrasi getirmeyi hayal ediyorsan, bunu yapabilmenin bazı yolları vardır.

Bağımsız ve kendine yetebilen, öz güveni olan bir ülke isen, laflarının arkasında durup söylediklerini yerine getirirsin.

Diğer ülkelerin pozisyonlarına göre durmadan pozisyon değiştirip biraz öyle biraz böyle bir politika benimsemezsin.

Askerine yapılanları sineye çekmezsin.

Bayrağını yerlerde paspas gibi kullanıldığını görüp harekete geçersin.

İki gün önce dediklerini geri alıp umut verdiğin insanların gözünde de bir hayal kırıklığına dönüşmezsin.

Eğer kendine yeten güçlü bir ülke değilsen de öz güvenli olabilirsin.

Bir gün dediğini diğer gün yalanlamayacak şekilde konuşabilirsin.

Diplomasi yapabilecek kapasitede insanların varsa onların üzerinden çözümler arayabilirsin.

En önemlisi ülkenin zaten çok aşağıda olan itibarını, tutarsızlıklar ile iyice yok etmezsin.

— — —

Bu ülkenin yöneticileri uzun zamandır tüm halkın zararına olacak birçok şey yapıyor. Oy verenlerin kayıtsız şartsız desteği, yöneticilerin zarar verici aksiyonlar almalarını doğrulamaz ve haklı çıkarmaz. Bu ülkede ayrımcılığın hepimizi getirdiği yeri görüyoruz, her gün daha altını da göreceğiz gibi görünüyor.

22.12.2016 tarihinde çıkan acı haberden sonra eminim bir çok insan, eğer hala kaldıysa, var olan sağ duyularını da yok etmeye çok yakınlar. Kayıtsız kalmayınız.

Nefret ve öfke bizi birbirimize saldırmaya yönlendirebilir, haklı olduğumuzu ve doğru yaptığımızı düşünebiliriz. Her şeye bir son verip tekrar başlamanın mümkün olacağını sanabiliriz. Demokratik yollar dışındaki yolların daha mantıklı geleceği günler olabilir. Eminim ki bunlar daha sonra hepimize daha çok acı verecektir.

Sapiens kitabında anlatıldığı gibi, tamamen soyut kavramlar olan ülke, millet, din gibi şeyler uğruna insanlar hayatlarını veriyorlar. İnsanlığın bu mücadelesi hep vardı ve bundan sonra da bitmeyecek. Bu soyut kavramlara verilen anlamları korumak istediğimiz sürece, biz, bu ülkeyi savunma durumunda olmak zorundayız.

Günü kurtarmak adına yapacağımız aksiyonlar tecrübe edildiği üzere 20–40 yıl aralığında ceza olarak geri dönüyor.

Geleceğin var olabilmesi için bugün doğru yapmalıyız.

Bizi bir arada tutan özelliğimiz bağımsız olmamız.

Biz, hiçbir halka düşman değiliz.

Biz, barıştan yanayız.

Bize saldırılınca birleşiriz ve savunuruz.

Bizi bir arada tutan değerleri ve geçmişi hatırlayın.

“Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.”

Bu senenin son yazısını alttaki video ile bitirmek istedim. Bu samimiyete ulaşmak dileğiyle.

Gülünüz

--

--