Toplumsal Plasebo: Sosyal Medya

Olcayto Cengiz
2 min readNov 18, 2016

--

Biraz kişisel ahkam keseceğim, baştan söyleyeyim sevgili okur.

Sosyal medyanın, özellikle de Facebook’un topluma verdiği zararın farkında mısın?

Hemen kaşları kaldırma, bak çok kısa bir şey söyleyeceğim. Hepimiz Facebook kullanıyoruz değil mi? Artık Facebook kullanmamak çok daha acayip. Peki neden kullanıyoruz?

Okul arkadaşlarını bulmak kısmı artık geçmişte kaldı. Eski sevgiliyi takip etmek de demode oldu. Ona buna sataşmak hala geçer akçe. Ama sebep o, bu, şu ne dersen de özünde ana argüman haber almayı sağlıyor, habere ulaşmayı sağlıyor, farkında olmayı sağlıyor değil mi? Önce bu konuya bakalım:

Bir düşün son aylarda önüne düşen kaç tane haberin, görüntünün, sinirini zıplatan olayın kısa bir süre sonra sahte olduğu ortaya çıktı.

Sur’dan fotoğraf diye paylaşılan şeyin yıllar öncesinden dünyanın başka bir yerinden olduğu çıkıyor mesela. “Ha sahteymiş” diyoruz, “İyi demek böyle değil” diyoruz. Sahte ya. Ama düşünmüyoruz ki belki o “sahte” içerikten çok daha kötü bir durum yaşanıyor.

Kişisel egoların sebep olduğu sahtelikleri saymıyorum bile. Orijinal fiyatını düşünmeden, “Lan ben bunu böyle koysam bana demezler mi ki o saat 150bin Euro, ya sen hayırdır?” diye aklından geçirmeden paylaşanlar, o sahte saate bakıp “Benim neden yok” diye bunalıma girenler?

Konu bizle de sınırlı değil, son ABD başkanlık seçimleri ile beraber Facebook’un “yalan haber kaynağı” olduğu tartışılıyor Amerika’da. (Hatta ilginizi çekerse şöyle nefis de bir ispat sitesi var algoritma ile: Blue Feed Red Feed)

Ama ben bu “Sanal dünya yalan dünya” muhabbetini yapmak istemiyorum. Derdim başka. Sahtelik çok daha vahim bir şeyi doğurdu:

Sanal toplumsal tepkiler.

Ülke gündemine bomba gibi bir konu düşüyor, hep birlikte oturup pıtı pıtı yazıyoruz Facebook duvarımıza, twitter’ımıza.

“Yetti artık”, “Artık dayanamayacağım”, “Yazmayayım yazmayayım diyorum ama..” gibi afili cümleler ile giriyoruz lafa.

Döküyoruz içimizi, oh. Sonra kaldığımız yerden gündelik hayatımıza devam ediyoruz.

Bak ben kişisel olarak Change.org’a da gıcığım mesela. Ben zaten Türkiye’de yapılan imza kampanyalarını suya yazı yazmak olarak görüyorum demokrasi seviyemiz sebebiyle de, Change.org hakikaten yalan tatminin zirvesi gibi geliyor.

Şu anda gündemde tecavüz önergesi var. Yani içeriğini, böyle bir konuyu tartışmayı kabul etmeyi bile zaten baştan aklım almıyor ama içinde bulunduğumuz son 18 saattir Facebook ve twitter tamamen bununla kaplı.

“Tepki gösteriyoruz”

Hani AB “Endişeyle izliyor”, bizim hükümet “Kınıyor” ya, bu da onun toplumcası.

Peki ya bu olmasaydı? Yani içimizi dökeceğimiz bir sosyal medya olmasaydı? Atılacak sanal imzalar bulunmasaydı?

Benim bu yazıyı yazacak bir yerim olmasaydı?

Sesimiz nasıl çıkardı? Çok daha mı cılız, çok daha mı güçlü?

Nasıl olurdu diye düşünmeden duramıyorum.

Sen ne düşünüyorsun?

--

--

Olcayto Cengiz

Father, idea vending machine, respirator, keynote speaker, educator and advisor. Passionately curious.