Yolda olmak…

Aykut İbrişim
6 min readSep 6, 2015

--

Amerika’ya adım atalı bir yıl geçmiş. Gidip gelmeleri çıkarınca son 4 aylık süresini tamamen burada yaşamışım.Yediğin içtiğin senin olsun bize neler yapıyorsun onu anlat diyen arkadaşlara selam olsun. Yeni bir ülke, yeni bir şehir, yeni insanlar… Liste uzar gider sanırım ama listenin en başında ne var? Nasıl hissediyorsun diyenlere “heyecan” diyorum.

Kaçımız hayatı boyunca rutinini kesip yeni bir yerde yepyeni deneyimler elde etme şansını yakalıyor? Ya da “kaç kişi kendisine böyle bir deneyim yaratıyor?” diye sormalı soruyu.Kendi aramızda her gün markalara deneyim pazarlamaktan bahsedip durduk, ama kendimiz için nasıl bir deneyim yarattık? Tabii söylemesi kolay, malum iş, aile, arkadaşlar, kalacak yer diye listelerken çoktan diğer konulara geçip bu konunun üzerini çizmiş oluyoruz. Şahsen bu yolculuğa başlarken şunu gördüm ki bizim ülkeden ayrılmak öyle kolay değil. Yani ayrılması kolay; bir bilet ve bir vize elbette. Bedeninizi ve zihninizi de ayarlayabiliyorsunuz bir derece, bir de bizim gibi şanslı iseniz aileniz de sizin en büyük destekçiniz oluyor ama yine de çevrenizde ister istemez belirli klişelerle etiketleniyorsunuz

Sanırım neden gittiğiniz, ne hedeflediğiniz, tercihinizle mutlu olup olmamanızdan ziyade “gitme” konusuna takılınıyor. Bir de son dönemde iyice popülerleşen “X maddede neden istanbul’u terk ettim, neden Türkiye’yi terkettim?” yazıları da var elbet ama içinde olduğum durumun bununla çok alakası olduğunu düşünmüyorum. Genelde arkadaşlarım ya da tanıştığım insanlar çoğunlukla “Türkiye’dekiler” yaptığım şeyi duyunca şöyle reaksiyon veriyorlar;

Deli misin? Mis gibi ülke. Türkiye’den güzel yer mi var?

Hayır deli değilim. En azından senin kadar aklım çalışıyor ve fırsatım varken yeni insanlarla tanışıp, yeni yerler görüp, yeni deneyimler topluyorum yaşamımda. Bunu hem kişisel gelişimin hem de iş hayatın için bir artı olarak görebilirsin.

Bilmem, görmediğim, yaşamadığım, gidip görmediğim onca yer varken peşin hükümlü olmak zor. Yanıt veremeyeceğim.

Olm yoksa sen sevmiyor musun ülkeni?

En sevdiğim. Yoo bayılıyorum aslında her gün kültür, tarih, insanlıktan zerre anlamayan insanlarla aynı havayı solumaya, ülke mi nezarethane mi belli olmayan sınırlar içerisinde kafayı yemeye. Bak işte en çok bunu özlüyorum hatta

Bir de gidişi planlamayı bırakıp, açıklama zorunluluğu çöküyor üzerinize. “Ülkeyle bir problemim. Yok içindeki insanlarla ve zihniyetle problemim var ve bu, ülke değiştirsem de çözülebilecek bir durum değil.”

Zaten gidenler geri geliyor.
Benim bir arkadaşım vardı, bilmem kimin bir tanıdığı o da öyle gitti ama yapamadı döndü geldi.

Kuvvetle muhtemel bir çoğunuzun giden, geri gelmeyen veya gidip de dönen tanıdıkları var elbette. Dünya küçük fakat bunun bana faydası ne onu anlayamadım? Bir başkası döndü diye hiç yola çıkmamak mı gerekiyor? Ya da bir gün dönerim de rezil olurum diye mi düşünmek gerekli?

Şimdiden uyarılıyorsun aslında. “Bak gidip de dönersen gitti ama beceremedi diye başkasına örnek edeceğiz seni haberin olsun.” diye.

Eğer farkındaysak, içlerinde pek de pozitif yaklaşım görmek mümkün değil. Nedenini sorgulamak benim işim değil -tabii nadir de olsa pozitif yaklaşan insanları ayrı tutarak konuşuyorum.

ya da

Abi git sakın gelme ne yapacaksın burada Olm mis. Amerika var ya, gittin mi bi daha dönmem. Kaçak maçak kalırsın işte pizzacı filan….

Güzel arkadaşım kaçtığımı kim söyledi! Bir başka ülkeye gitmek için ya ülkeni sevmemek terkedip gitmek ya da sonunda dönüp geleceksin sen de diğerleri gibi kategorisinde mi olmak gerekli?

Neticede güzel ülkemin güzel insanları mutlaka bir kılıfa bir etikete sokma ihtiyacı hissediyor kendi gibi olmayanı. Evet yapılan iş cesaret gerektiriyor. Evet zor, evet özlemler oluyor ama aynı yerde kalmış olsaydım, bu bir yılda edineyeceğim tecrübe ve hisleri edinemezdim. Yepyeni bir kültürün içinde kendimi yeniden hiçbir bilgim yokmuş gibi hissedip yeni şeyler öğrenmeye, araştırmaya başladım. Sabah insanların birbirine selam verdiği güzel bir şehirdeyim. Metrobüste bir koltuğa oturmak için yanındaki 80 yaşındaki insanı itip tekerlek altında bırakanlar yok buralarda. Ya da yol vermedin diye trafikte arabasından inip sopayla dövmüyorlar insanı. Ama zaten konu o değil. Konu bir insanın yeni bir şeyler öğrenmesi, kendisini geliştirmesi benim açımdan.

En ilginç olanı neydi biliyor musunuz? Ülkedeki gündemi uzaktan da olsa takip ediyorum. Ama farkettim ki politik gündem ve ülkenin gerginliği o kadar içime işlemiş ki kendimize başka konu bulamıyoruz. İlk defa kendimi geliştirmeye, okumaya, öğrenmeye vakit buldum bütün bunlardan uzak kalınca.

Yaptığınız şey burada gayet normal karşılanıyor bizim ülkenin aksine. Malum, bizde bırakın ülkeden çıkmayı aileden ayrı ev tutup yaşamak bile bir olay. Oysa bir insanın gelişimi, kendi ayakları üzerinde dururken olmuyor rmuydu? Atladık mı o konuyu?

Bir de buradaki arkadaşların yaptığımız şeyi duyunca verdikleri tepkilerine bakalım:

– Alışabildin mi bu şehire?

— Nelerle uğraşıyorsun? Seni şu tanıdığımla tanıştırayım tam senin işinle ilgileniyor mutlaka faydan dokunur ona.

— Haftaya bir networking etkinliği var sen de katılsana

— Benim şöyle bir şeye ihtiyacım var yardımcı olabilir misin?

— Süper ne kadar kalacaksın? Eminim güzel işler yaparsınız.

Buradan Türkler şöyle Amerikalılar Avrupalılar böyle zımbırtısına girmeyeceğim ama yaklaşım önemli diyelim. Pozitif bakmak gerekli biraz kendinize ve çevrenize.

Your future is whatever you make it. So make it a good one, both of you. -Doc Brown

Yani Doktor diyor ki:

Gelecek sen yazana kadar henüz yazılmadı. O yüzden iyi bir gelecek yaz.

Amerika’ya gelmek başlı başına zorlu bir seçenek. Hangi ülkeye giderseniz gidin zor olacaktır mevcut düzeni değiştirip yeni bir düzen kurmak. Belki uzaklık, belki alışkanlıklar. Öte yandan, daha azı ile yaşayıp kendinizi daha fazla verim almaya ayarlayabilirseniz -ki şehir yaşamında genelde tam tersini yapıyoruz- Çok ilginçtir yeni deneyimlere yelken açıyorsunuz. Kimileri için yepyeni bir şehirde tek başına olmak korkutucu olabilir. Ne de olsa her sabah kalkıp gittiğiniz o tanıdık ofis sandalyeniz, etrafınızda bildiğiniz insanlar, ya da akşam “hadi gel iki bira içip öyle gidelim” dediğiniz arkadaşlarınız olmayacak. Ama en son yeni bir insanla tanışmanın heyecanını ne zaman hissettiniz? Ya da ne zaman kendinizi dinlemeye vakit bulabildiniz?

Şahsen yeni tanıştığınız her insandan yeni bilgiler öğrenmeyi özlediğimi farkettim burada. Tabii insanların alçakgönüllülüğü ve rahatlığı sağolsun, bir gün şehrin büyük şirketlerinden birinin CEO’su ile tanışıp kahve içebiliyor ya da ertesi gün şansınız sizi Jack Dorsey ile tanıştıracak bir güzellik yaptığında, lise arkadaşınızla konuşur gibi rahat konuşabiliyorsunuz. İnsanların titrinize değil, kişiliğinize ve bilginize saygı duyduğunu görmek insanı apayrı hislere gark ediyor doğrusu. Ne de olsa Türkiye’de bunların hiçbirini yapmanız mümkün değil. Öyle bir CEO ile bırakın sohbet etmeyi aynı merdiveni bile kullanamazsınız.

Sanıyorum sadece bu yıl 3 arkadaşım Türkiye sınırlarını bırakıp apayrı ülkelere, şehirlere gitti. Sosyal medya hesaplarında deneyimlerini yazıp paylaşıyorlar ve kimileriyle ara sıra konuşuyoruz. Doğrusu gurur duyuyorum onlarla ve heyecanla dinliyorum/okuyorum yaşadıklarını. Kendi bedenini dinleyen, bir kere olsun kendi istediği deneyimi tasarlayabileceğini düşünüp yola çıkan insanlar. Bazılarına göre “deli” bana göre “ne istediğini bilen”

Farkettim ki;

  1. Hangi ülkeye ya da şehire giderseniz gidin hayatta kalmak zor değil. Kendinize yeterince güveniyorsanız dünyanın her yerinde yaşamak mümkün. Sonrası sizin tercihiniz. İster geri dönersiniz bir sürü yeni hikaye ile yeni deneyimlerle, isterseniz başka bir durağa geçersiniz ya da o durakta kalırsınız.
  2. Yeni bir ülkede yaşam, uzun süredir rutine bağladığınız iletişim yeteneklerinizi parlatarak ortaya çıkarıyor.
  3. Daha azı ile yaşamaya, daha fazlasını deneyimlemenize yol açıyor -ki en sevdiğim.
  4. Yeni insanların gözünden dünyayı bir daha tanımaya başlıyorsunuz.
  5. Ağız tadınızı yeniden keşfediyorsunuz. Size çok uzak ya da çok yakın tatlar tadarak tat alma, koku alma gibi hislerinizi geliştiriyor ya da yeni kokular yeni tatlar ekliyorsunuz dağarcığınıza.
  6. Sizin gibi yolda olan insanlarla tanışıyorsunuz. En güzel kısmı farklı kültürlerden yola çıkan insanların hikayeleri ile keşişiyor hayatınız. Öğreniyorsunuz, sizin gibi olan hikayelerin dışında sizin gibi olmayanları görüyorsunuz.
  7. Beyniniz bildiğiniz ama kullanmadığınız 2. veya 3. dili kullandıkça siz daha farklı düşünüp esnekleşiyorsunuz.
  8. Bunca yıl edindiğiniz deneyimleri gerçek anlamda kullanabileceğiniz yöntemler buluyorsunuz.
  9. Hayat yeni ilişkiler ve yeni fırsatlar doğuruyor ve sizi şaşırtıyor.
  10. Yola çıkmak kesinlikle insanı değiştiriyor. Kabuk atmak gibi birşey, bir daha yola çıkan o ilk halinizde olmuyorsunuz.

Liste uzar gider. Neticede nereye gittiğinizin önemi yok. Önemli olan sahip olduğunuzun üzerine bir taş daha koyabilecek misiniz? Bunu kaldığınız yerde yapabiliyorsanız öyle yapın ama giderek yapacaksan gidin. Yazının sonuna kadar sıkılmadan okuyabildiyseniz ve yahu bu kadar yazdın da ne yaptın oralarda diyorsanız bir sonraki yazıda 4 ayda yeni bir yaşama alışırken neler yaptığımı yazacağım. Kendi yolculuğuna çıkacak birilerine faydası olur belki.

Herkese keyifli yolculuklar.

Edit:

Bir sonraki yazı 4 ay değil bir yıl sonra çıktı :) Okumak isteyenler için linki şöyle aşağı bırakıyorum. Yakın zamanda Amerika’ya taşınacak, Amerika’da yeni bir hayat kuracaklar varsa belki işe yarar.

Amerika Deneyimi: Hazırlık ve Taşınma

Originally published at aykutibrisim.com.

--

--

Aykut İbrişim

Co-founder @Podfresh, @Kodluyoruz, @Podiolab, Turkish Podcaster @GeldiGelecek_ | #DigitalStrategy #socialentrepreneurship #podcaster #Podcasting #Podcast