Hayatımın en doğru 2. kararını vereli 6 ay oldu

Yusuf YILDIZ
5 min readMay 1, 2015

Aslında kararlarımı kimseye söylemeden ve danışmadan veren ama vermeden önce saatlerce, günlerce ve aylarca düşünen biriyim. Birine söylesem bile, eğer karar verdiysem, dönmem çok zordur. Böyle de kararlıyımdır verdiğim kararlarda.

Bundan bir yıl önce, bir dizi karar verdim ve oldukça katı davrandım: Hiç çalışmadan girebileceğim bir bölüme, İngiliz Dili ve Edebiyatı veya Mütercim Tercümanlık bölümüne girecektim; öncelik olarak İstanbul olmak üzere ve Ankara’nın kesinlikle dışında, deniz kenarı bir şehirde okuyacaktım (ki aşağıdaki fotoğrafa bakarak tercihlerimin tamamen bunlardan oluştuğunu görebilirsiniz); ve sevdiğim, eğlendiğim ve istediğim sektörde, Arayüz Geliştirici olarak çalışacaktım. Parayı hiç göz önünde bulundurmadan, büyüklerimin kötü tecrübelerinden yola çıkarak bana sürekli kabul ettirmeye çalıştığı “Üniversite’siz başarılı olamazsın” lafını kesinlikle kabul etmeyecektim.

ÖSYS 2014 Tercih Listem

İlginç olarak listemdeki en son okul, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi tuttu ve büyük bir sevinçle gittim.

Muğla harika bir şehir, Üniversite harika bir üniversite. Gayet mutlu bir şekilde ilerliyordu ilk haftalarım. Alıştıklarımla baya konuşkan ve yaşımdan daha olgun göründüğüm için kolayca kaynaştım. Her gün dışarı çıkıp, geziyorduk.

Devlet yurdunda kalıyordum, tek memnun olmadığım durum buydu. 4 kişilik küçücük bir oda ve sıfır özel hayat. Kötü yataklar, binalar ve genel olanaklar. Yemekler güzeldi, ona lafım yok.

“Neyse dayanırım, nasılsa iş bulup eve çıkacağım” diyerek geçiyordu zaman. Yurt kantininde çaycı, bir kafede garson olarak çalıştım gerçek işimi bulmaya çalışırken. Muğla, daha özelde kötekli sadece ve sadece öğrencilere odaklanmış bir yer. Her taraf bar, kafe ve market dolu. Her yer öğrenci ve geceler çok aktif. Bu benim en sevmediğim şeydir, gerçek hayattan uzak, sadece 4 senelik salak bir üniversite hayatını sonuna kadar eğlence ve boş zaman geçirerek sömürmek. Hayatının 4 senesini b*k yoluna harcamak.

Çok gezdim, çok tecrübeler edindim küçük bir 3 ay içerisinde. 3 ay’da en fazla bir hafta okula gitmişimdir. Bungee Jumping, yamaç paraşütü, orman yürüyüşü, deniz, sahil derken harika bir 3 ay geçirdim.

Bu dönemin sonuna doğru baktım ki olmuyor bu böyle, çok eğlenceli zaman oluyor ki bu hiç mi hiç iyi birşey değil, tamamen boşa gidiyor. Burda kalmaya devam edersem de böyle gideceği çok belli, yani 4 yıl benim için sadece eğlenceden ibaret, hiç bir noktaya gelinmemiş, birşey başarılmamış zaman israfı olarak kalacak. Acaba en azından istediğime yakın bir iş bulabilir miyim diye aranmaya başladım (son çırpınışlar). Vatan Bilgisayar’dan bir HDD almıştım, alırken ordaki bir çalışanla baya muhabbet etmiştik. Bilgisayarların geleceği, içerik kirliliği, donanım yetersizliğinden doğan gelişememe gibi konular derken bana “Baya iyisin, buraya bi’ başvur bakalım, 2 binden başlıyor maaşlar” dedi. Ben de iyi dedim, başvuruyum. Yeni eleman almayı bırak, olan elemanlarından bazılarını da çıkartacaklarmış. Öğrenci milleti tabi, gelip 57 ekran LED almıyor.

Kötekli’deki (üniversite mahallesi) bilgisayar tamircilerine bile gittim, iş yok. Freelance’de yapamıyorum yurt ortamından ve internetin yavaşlığından dolayı. Odada bir tane masa ve 2 kişi için bir tane sandalye vardı ki bunlar sert ve rahatsız, son derece kalitesiz eşyalar. Benim orda saatlerce çalışmam, fiziksel olarak çok kötü sonuçlara yol açabilirdi. Yatakta iş yapmaya çalışmanın ne kadar kötü olduğunu da anlatmak istemiyorum bile.

Uykusuz geceler başladı bu noktadan sonra. Uyku tutmadığı için sabahın 3'ünde dışarı çıkıp saat 10'a 11'e kadar dümdüz Kötekli yollarını baştan sona voltalamalar sonucu yine radikal bir kararla Ankara yolunu keskinleştirdim.

Ailemi binbir türlü anlaşmalarla ikna ettikten sonra okuldan ayrılma kararı yürürlüğe girdi. Ertesi gün okula gittim ayrılma belgelerini doldurmak için, bana 12 bölüm başkanın isminin olduğu ve her birine imzalatmam gereken bir A4 verdiler. Bunu doldurduktan sonra da kurulun toplanmasını bekleyip onay alacakmışım. Üniversite dağın bir yanına kurulmuş halde, dimdik yokuşlar. Binaların araları çok uzak ve ben tüm binalara girip çıkmak zorunda kalacağım. Zaten tembelim, bir de onla mı uğraşacam ben dedim ve her şeyi bırakıp çıktım geldim. Atılmak çıkmaktan daha kolay. Toplanırken, yurt çıkış işlemlerini hallederken ve arkadaşlarımla tek tek vedalaşırken, aynı zamanda iş aramaya başladım.

İş aramak artık çok farklı bence. Bilmiyorum, belki benim kriterlerime uygun iş aradığım için böyle hissettim. Kriterler derken onu da söyleyim: Genel iş kriterlerinin bendeki önem sıralaması şu şekilde; ofis ortamı, iş arkadaşlarım, şirketin yaptığı ve muhtemelen yapacağı işler, şirketin tercih ettiği genel çalışma ve ilerleme politikası, maaş. Bunları göz önünde bulundurarak sadece sosyal medya (özellikle Facebook) üzerinden araştırmama başladım.

Genel iş kriterlerinin bendeki önem sıralaması şu şekilde; ofis ortamı, iş arkadaşlarım, şirketin yaptığı ve muhtemelen yapacağı işler, şirketin tercih ettiği genel çalışma ve ilerleme politikası, maaş.

Tek tek ajansların ve startup’ların sayfalarını takip etmeye ve çalışanlarını bulup, arkadaş olarak eklemeye başladım. Bir yandan da portfolyomu oluşturdum. Bu ekleme silsilesi bittikten sonra beğendiğim ve modern anlamda ilerleyen şirketleri filtreleyerek bunlar üzerinde yoğunlaştım. Şunu farkettim, ajanslar ve startuplar sürekli eleman arıyor. İlan vermeseler de, duyurmasalar da sürekli arıyorlar. Siz de iş arıyorsanız ilanları araştırmayın. Kendi sektörünüzle ilgili kendinize bir network oluşturmaya çalışın sosyal medyada. İnsanları ekleyin, sayfaları takip edin ve yaptığınız/yapabildiğiniz işleri profilinizde sergileyin. Makaleleri “okuyun” ve paylaşın ki güncel kaldığınız ve sektörü takip ettiğiniz, profilinize giren kişiler tarafından anlaşılsın. Profesyonel ama samimi bir profil oluşturun.

Neyse, ben böyle bir network’ü oluşturduktan sonra hem profilimden iş aradığımı duyurdum, hem de tek tek insalara (onları rahatsız etmeden ve sıkmadan) çalıştıkları yerde eleman arıyorlar mı diye sormaya başladım. Bir kaç kişiye sorduktan sonra FlatART ile bir görüşme kopardım. Ankara’ya indiğim gün görüşmeye gittim ve “deneme süreci” diye tabir ettiğimiz süreci başlattık. Beğenmezlerse iade edeceklerdi 30 gün içerisinde.

Gelmişken FlatART’ı da tanıtıyım: FlatART doğan görünümlü şahin, reklam ajansı görünümlü startup. Hedefleri, çalışmaları ve mentalitesi gayet modern ve uluslararası olan çok tatlı bir şirket. Startup olarak amiral gemisi olan flat.social’ı suya indirmeye çalışırken, tersaneyi ayakta tutmak için büyük AVM’lerin ve şirketlerin dijital reklam işlerini halleden bir ajans.

Bu deneme sürecinde şirketin bu özelliklerini anladıktan, iş arkadaşlarıma ve ofise alıştıktan sonra ne kadar doğru bir karar verdiğimi anladım ve istisnasız her geçen gün anlıyorum.

https://instagram.com/p/p6L6MBIwyg/

İşte bu olaylar tam 6 ay önce oldu. Verdiğim kararları sürekli değerlendiriyor ve vereceğim kararları bunlara göre düzenliyorum.

Ancak şu ana kadar gördüğüm ve hissettiğim bir şey var ki, hayatımın doğru kararı Muğla’ya gitmek, en doğru ikinci kararı ise Üniversite’yi bırakıp çalışmaya başlamak.

Teşekkür ederim.

--

--