Tanrı’nın var olduğuna inanmak,
insanı *iyi* yapar mı?

Uzay Kalemdar
3 min readNov 23, 2014

--

Merhaba, uzunca bir süredir Twitter’da @anti_din hesabı üzerinden dinlere ve tanrıya inanmanın insanlığa zararlarına dair fikirlerimi paylaşıyorum. Prensip olarak asla dindarlar bana birşey sormadıkça onlara karışmıyorum. Ne sebeple olursa olsun hakaret etmiyorum.

Bu olumlu tavırlarıma karşılık bir çok dindardan kısaca;
“Allah olmasaydı, benimle aynı şeyi düşünmediğin için seni öldürürdüm”
şeklinde ağır hakaretler de içeren yorumlar alıyorum.

Bu yazıda bu düşüncenin zeminini oluşturan dindar düşünce yapısına göz atacak ve dinlerin iyilik-kötülük dengesine etkilerini sorgulayacağım.

Öncelikle bu “dindar” söylemin altındaki düşünceyi açalım:

“Ben aslında benden farklı düşüncelere sahip insanların yaşama haklarını ellerinden alabilecek derecede kötü bir insanım. Ama beni sürekli izleyen üstün bir varlık olduğuna inanıyorum ve o varlığın ölümümden sonra bana vereceğini umut ettiğim ödüllerine sahip olabilmek uğruna, iyi insan gibi davranarak o *yüce* varlığın gözüne girmeye çalışıyorum. Böylece hem sana canını bağışlıyor, hem de cennetteki trilyonlarca yıl sürecek sonsuz yaşam ve ne zaman istersem seks yapabileceğim hurilere ulaşabilmek için puan kazanıyorum.”

Dindarlar, her hareketlerini izleyen ve tüm düşüncelerine hakim olan bir tanrının varlığına inanmalarına karşın, içlerinde yatan kötülüğü, tanrıdan nasıl gizleyeceklerini düşünüyor, anlayamıyorum. Belki de var olduğunu düşündükleri tanrının, “kötü bir insan olmalarına rağmen bu kötülüğü bastırabilme çabalarını” ödüllendireceğini düşünüyor olabilirler. Bu durum, iyi bir insan olabilmek için kendilerini eğitemedikleri gerçeğini değiştirmez. Sadece suç işlemekten uzak durmayı başardıklarını gösterir.

Peki, “üstün bir gözetmenin varlığı düşüncesi” yani, bir tanrının var olması gerçekten de insanların suç işlemesini engeller mi?

Bir örnekle düşünelim;
Tamamen tanrıya inanan ve dini görevlerini de eksiksiz yerine getiren insanlardan oluşan bir köy olduğunu ve bu kasabadaki tüm jandarma ve devlet görevlilerinin uzun bir süre için köy dışında bir göreve gideceklerini, yani köyümüzde ne suç işlenirse işlense cezai yaptırımın olmadı bir ortam oluştuğunu düşünelim:

1- Alım gücü olmayan, fakir dindar insanların, cezai yaptırımın olmayacağı bu yeni ortamda, zengin mal sahiplerine ait varlıkları yağmalamaya başlamaları ne kadar sürer?

2- Yağmalanan zenginler, mallarını korumak için “bunlar dünya malı, ihtiyacı olanlar bu malları karşılıksız alabilir” mi diyecekler? Yoksa büyük bir günahı işlemekten kaçınmadan, mallarını korumak için fakirleri göz kırpmadan öldürecekler mi?

3- Fakir dindarlar da canlarını korumak için, zenginleri öldürmeyecekler mi? Yoksa, tanrıya ve cennetine ulaşmak için ellerine geçen fırsatı değerlendirip ölümden korkmadan canlarını mı verecekler?

Cezai yaptırımın olmadığı, insan gözetimi olmayan bir ortamda, çoğu insan (tanrının gerçek olduğu düşüncesine rağmen) kötü insan olmamak için çaba göstermez. İhtiyaç duydukları kaynağa ulaşmak, can ve mallarını korumak için her şeyi rahatça yapar.

Tanrı düşüncesi, insanlara sadece başlarında bir gözetmen, bir polis olduğu hissini uyandırarak, kötülüklerden uzak durmalarını belli bir noktaya kadar sağlar. Asla, diğer insanların haklarına saygı duymalarını, tüm canlılarla hayatı değerli şekilde sürdürebilme olgunluğuna erişebilmelerini, yaşadığımız gezegen için faydalı olma amacını sağlamaz. Aksine, kendisinin değerli olduğu hissi ile inanan insanın egolarını kabartır. Egoları “herşeyin üstünde bir gücün parçası olma” seviyesinde tutulan bir insandan dünya için iyi olma becerisini bekleyebilme iyimserliğine sahip olamıyorum.

Tüm insanlığın huzur içinde yaşadığı günler gelebilir.

İnsanların gerçekten birlik içinde sorunsuz yaşamaları için gerekli olan şeyin, doğru bir eğitim ile holiganlık derecesine varan ilkel toplumsal bağımlılıklarından (ırk, din, dil, renk, siyasi görüş vs.) kurtulmak olduğunu düşünüyorum. Aksi durumda, polis ya da tanrı gibi korku salan karakterlerin gölgesinde özgürlükten uzak bir şekilde yaşamaya mahkum olacağız.

Bu yazıyı, kutsal sayılan kitapların çoğunda geçen, ama “bunlar o zamanın şartlarına yönelik gönderilmiş” denilerek görmezden gelinen, insan öldürmeye yönelik “tanrı sözü” telkinlerden insanların haberdar olmadığı tespitini göz önünde bulundurarak yazdım.

Aşağıdaki “♡ Recommend” tuşunun, Medium yazarlarının yeni yazılar yazması için motive edici etkisi olduğunu duymuştum.

Twitter’da takip etmek isterseniz: @UzayKalemdar

Okuduğunuz için teşekkür ederim.

--

--