Göz, Göre Göre Kör Olur (I/III. Kısım)

Kendi hayatımı(zı)n parçaları

Zeynep Karatay
Yazı Rehberi
4 min readJul 21, 2023

--

Sizlere insanlıktan çıkmamanız adına, bir göz/ görüş daha versin diye, yaşamış olduğum bir şeyi anlatacağım. Bu, gerçek bir hikaye olmakla beraber, her gün pek çok olayda olan ama kimsenin fark etmediği bir hikayedir. Bu, kimi zaman telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğuran, çoğu zaman ise insan olmayan mahluklar yaratan ve her gün gördüğünüz insanların oluşum hikayesidir.

Hikayenin konusu ise şudur:

Göre göre kör olduğumuz şeyler, bizi parçalayarak yeniden oluşturur.

Fotoğraf

Nasıl bir insan olduğumu, aslında nasıl bir insan olamadığımı ve nasıl bir mahlukata-canavara- evrildiğimi size anlatmak istiyorum. Ne şekilde olduğunu tam olarak bilmesem de bir şekilde gördüklerimi size anlatmak istiyorum. Çocukken tam aksi olduğum(uz) halde nasıl merhametsiz, gamsız, kibirli, omurgasız bir insana dönüştüğümü(zü) size okutmak istiyorum. Ben gördüm. İçinizde belki benim gibi görenler de vardır ama görmeyenlerin de görmesi gerektiğine inanıyorum. Göremezse diye de anlatmak, anlaşılmak ve de her birimizin insanlığını kurtarmak için küçük de olsa bir adım atmak istiyorum.

Son olarak benim hikayemi okumaya başlamadan önce bir farkındalık ile satırlara başlamanızı istiyorum. Fark edin veya etmeyin;

“Üzerine ömür verdiğimiz, her gün bıkmadan usanmadan gelişmeye çalışarak inşa ettiğimiz kişiliğimizi ve insanlığımızı, minik kırıntılar halinde parçalayan ve bizden uzaklara savurarak bizi baştan oluşturan şeylerden biridir göre göre görmezden geldiklerimiz.”

Her şeyin başlangıcı aslında çok eskiye, aylar, belki de yıllar öncesine dayanıyordu. Lakin benim bunu fark edişimin başlangıcı, aynadaki tiksinç görüntü ile karşılaşmam oldu.

Gözümü açtığımda odamdaydım, ayaktaydım ve aynaya bakıyordum. Aynada nefret edilesi, iğrenilesi bir görüntü vardı. Aynadaki bu tiksinç mahluktan bir damla gözyaşı düştü ve bu yaş parıldadı. Parıltının aksine aynanın ardı karanlığa gömülmüştü. Karanlığın ardında da bir şeyler görmeye başladım. Gördüğüm şeyler zifiri karanlıkta küçük ışık parçaları saçan kırıntılardı. Benim görüntümü oluşturan, benim hayatımın kırıntılarıydı. (Bunu nasıl anladığımı ‘büyük parçanın hikayesi’ni okurken anlayacaksınız.) Zifiri karanlık bir yerde küçük ışık parçaları saçarak asılı halde duruyorlardı. Elimi aynaya uzattım ve kendimi o kırıntıların içinde buldum.

Tek tek geçtiğim; parçalanmış, irili ufaklı olarak etrafa saçılmış bir şekilde ardımda bıraktığım kırıntılar beni bir insan bütününe ulaştırdı. Son, aslında ilk, kırıntıdan sonra ulaştığım bütün, benim ‘çocukluk’ halimdi. Çocuk haldeki ben, bir şeyleri hatta pek çok şeyleri görmezden gelmiyordu. Yanlışları affetmiyor, nedenini sorguluyordu. Herkesi anlamaya çalışıyor, başkaları ile ilgilendikçe mutlu oluyordu.

Çocukluktaki kırıntılardan günümüze doğru baktıkça bu çocuğun pek çok kişi tarafından umursanmadığını gördüm. Ne sorarsam sorayım, ne yaparsam yapayım ne annem ne babam ne de çevredeki herhangi biri beni görüyor ve benimle ilgileniyordu. Herkes meşguldü ve herkesin önceliği kendisi idi. Asla bunlar gibi gıcık bir insan olmak istemediğimi şimdi bile hatırlıyordum. Ne mi oldum? Çok daha beteri…

İşte burada başladı benim parçalanarak yeniden oluşumum, bir canavara, insan müsveddesine dönüşümüm çünkü insan hangi yaşta olursa olsun, görmezden gelinmeye başladı mı görmezden gelmeye de başlıyordu ve ben de başladım. Hızla, zaman geçtikçe onlar gibi sadece kendim ile ilgili olan şeyleri görmeye, diğerlerini veya diğer şeyleri görsem de görmemeye başladım.

İnsan bütünü olan çocukluğuma arkamı dönüp parçaların, kırıntıların, arasında dolaştıkça büyüyene kadar olan kısımda, hayatında pek çok şeyi göre göre görmezden geldiğimi gördüm. Her bir parçanın yüzeyinde neden parçalandığını gösteren anılar vardı. Görmezden gelinen duygular, insanlar, hayvanlar, ilişkiler, durumlar… Ama bir parça vardı ki hem diğerlerinden çok daha büyüktü hem de benim bir mahlukat oluşumu fark etmemi sağlayan asıl parçaydı. İstemsizce elim bu parçaya gitti ve ben ne olduğumu anladım. Merak etmeyin göre göre kör olduğum şeylerin nasıl bir sonucu olduğunu ve bu şekilde bilmem kaç kez parçalanarak oluşan benim, nasıl bir şeye dönüştüğümü öğrenmek için bu büyük parçanın hikayesini de okuyacaksınız ama başka bir bölümde.

Burada genel olarak bana olduğu gibi size de neler olduğunu göstermek ana amacım.

Her bir parça bütününden ayrılmış, zayıfladığı yerden ise daha büyük parçaların kopmasına zemin hazırlamıştı. Aslında hepsinde de çeşitli darbe izleri vardı. Yani, her bir parça tek bir kerede kopmamıştı. Bu insan parçası ki bu ben oluyorum, bir yanlışı ilk gördüğünde onun için mücadele etmiş, pek çok yerinden yara almış ama görmeye devam ettikçe de umursamaz bir alışmışlıkla artık kör olmaya, o şeyi görmemeye başlamıştı. Böylece görüşü biten parçalar, bedenimden tek tek kopmaya devam etmişti ama bunu gerçek hayatta göremiyordum. Yaşamaya devam ediyordum. Yaşadıkça daha da canavarlaşmaya devam ettiğim gibi…

Tekrar bütün insana, çocukluğuma dönüp baktığımda ne kadar masum ve iyi niyetli olduğumu gördüm. Kişiliğimde hep güzellikler vardı ve hep güzel düşünüyordum, güzel görüyordum, güzel söylüyordum. Kimseyi incitmek istemiyordum. Kimseye kötülük yapmıyordum. Kimseden nefret de etmiyordum. Parçalarımın hikayelerini gördüğüm zaman ise ilk ve en büyük nefretim kendimeydi.

Kırıntıların yönüne dönüp şimdiki kalan insan parçasına baktığımda ise cüsse olarak büyük, insan olarak küçük bir şey gördüm. Bir insan bütününden kalan, bir insan parçası…

Kalan parçada da pek bir şeyin kalmamış olduğunu gördüm. Hayatım boyunca göre göre görmezden geldiğim, sırt çevirdiğim, yüzüne bakmadığım, kulak asmadığım, gözyaşı dökmediğim, içimin titremediği, hallerine üzülmediğim, sesimin çıkmadığı binlerce şey; insanlığımı yitirtmişti. Yanına yaklaştığım insan parçası leş gibi kokuyordu. Kabuğu sağlam, içi çürüktü. Gözleri neşesiz, sesi boğuk, boyu uzun-ahmak, sözleri boş, kederi çok, sevinci pek yoktu.

Az önce gördüğüm minik ama kocaman insan bütününden arda kalan, kocaman ama minicik insan parçasına acıyarak baktım, baktım, baktım… Ve bu insan parçası pek çok canlının hayatına doğrudan veya dolaylı olarak etki ediyordu. Bir dostunu, bir kediyi, bir ağacı, bir evi, birçok yaşantıyı etkiliyordu. Böylesi bir insan parçası, mahlukat, elbette ki hayata zehir saçacak, ölümlere neden olacaktı.

Ve nihayet cesaretimi topladım, ardından en büyük parçayı kucakladım.

NOT: En büyük parçanın hikayesini II. Kısımda okuyacaksınız.

Editör: Maia Mia

--

--

Zeynep Karatay
Yazı Rehberi

Kelimelerin aralarındaki boşlukları anlamak, okumasını bilene mahsustur ve insan, kelimelerin boşluklarında kendini dinler.