Stockholm Sendromu: Neden Bize Zarar Verenlere Âşık Oluruz?

Beyza🌻
Yazı Rehberi
Published in
4 min readDec 28, 2022

Merhaba sevgili pofidik insanlar! “Celladına aşık olmak” ya da basitçe rehinenin onu rehin alana âşık olması ve sempati beslemesi durumu anlamına gelen Stockholm Sendromu’nu hepiniz duymuşsunuzdur. Oldukça popüler olan bu sendromu birlikte inceleceğiz!

Tabii ki bu sadece rehin alınan durumlarda ortaya çıkan basit bir sendrom değil. Burada önemli olan noktayı “esaret altında hissetmek” yani ruhunuzun esir alınması sonucu âşık olmanız olarak da tanımlayabiliriz.

Peki bu, gerçek anlamda bir âşık olma durumu mu mudur yoksa geliştirdiğimiz bir savunma mekanizması mıdır?

https://pin.it/uiaOzFM

Evet, yazıya öncelikle bu sendromun nereden geldiğini açıklamakla başlayabiliriz. Toplanın, hikaye zamanı!

1973'te Stockholm’de Kreditbanken isimli bir banka soyulmuş. Soyguncular mükemmel bir soygun planı yapıp altı gün boyunca bankayı içindeki dört rehineyle birlikte kapalı tutmayı başarmış. Altı günün sonunda polis içeriye baskın yapmaya karar vermişti ve baskın sonucunda soyguncular silahlarını atıp teslim olmuşlar. İşte işin garip kısmı burada başlıyor, çünkü baskında polisler silahlarıyla gelince rehineler kendilerini soyguncuların önüne atmışlar. Altı gün boyunca kapalı kaldıkları halde soyguncuların çok iyi olduklarını öne sürerek onlara bir zarar gelsin istememişler. Rehinelerden biri kaçma fırsatı verildiğinde bile kaçmamış, bir başka rehine ise “Beni öldüreceğini değil, bacağımdan vuracağını söyledi. O gerçekten de iyi biri.” demiş. Hatta bu kadar değil, soyguncular tutuklandıklarında onların kefalet parasını ödemek için aralarında para toplamış, onları hapiste sık sık ziyarete gitmişler. Gerçekten de tuhaf değil mi?

Psikoloji açısından bakacak olursak bu sendrom genel olarak travma ile bağdaştığı için DSM-5'te (Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı) bulunmuyor. Fakat bu tarzda sempatiyle oluşan bir bağ, özellikle de hayatımızı tehdit eden kişiye sempati beslememiz bu bağın bir sendrom olmasının temel sebebidir.

Tabii, insan nasıl onu travmatize eden birine aşık olabilir ki? Bu gerçekten çok saçma!

Hehe, pek de öyle değil. Hemen bilimsel bir açıklama getireyim efendim. Hayatımızı tehdit eden, bizi travmatize eden bir durumda don; savaş ya da kaç dediğimiz bir savunma mekanizması gösteririz. Çok korktuğunuz bir durumda bir an hiçbir şey yapamamanızın nedeni budur. Evet, korku filmlerinde ilk ölen o kişiye gereksiz yere fazla sinirlendiniz; onlar doğal bir psikolojik tepki verdiği için kaçamadılar.

Her neyse konumuza dönecek olursak, bir esir alınma durumunda da hayatınız tehlikededir. Kaçmadığınızda ve savaşmadığınızda ne yaparsınız? Doğru bildiniz, donarsınız! Başta verdiğim örneği düşünün, rehineler imkanları varken ne kaçtılar ne de savaştılar. Bunun sonucu olarak donma tepkisi gösterdiler ve hiçbir şey yapamadıkları için suçluların tarafına geçtiler ve onların iyiliği için uğraştılar.

Daha iyi anlamanız için başka bir örnek vereceğim: Sizce Güzel ve Çirkin birbirinin tek gerçek aşkı mı?

Aslında güzel prensesimiz Belle’in Stockholm Sendromuna sahip olup olmadığı hala bir tartışma konusu. Çünkü belirttiğim gibi, hayati tehlikede ortaya çıkan bir durum olduğunu ve Belle’in kaçabilme imkânı varken kaçmadığını da görebiliyoruz. Tabii, ilk vakada olduğu gibi âşık olduğu için onun iyi biri olduğuna inanmış bu yüzden de onu terk etmemiş de olabilir. Bu konuda ben de olmadığı ihtimaline inanmak istiyorum aslında. Ancak Belle’in en başta isteğinin dışında orada tutulduğu da unutulmamalı. Evet, onların aşk hikayelerini baltalamış olmak benim de kalbimi kırmıyor değil.

https://pin.it/6XbBOxc

Şimdi, konuyu biraz daha size bağlayacağım.

Daha önce size çok zarar veren bir insana âşık oldunuz mu?

Ne yaparsanız yapın, kendinizi çaresizce ona bağlı hissettiğiniz; size ne kadar zarar verirse versin hepsini görmezden gelip yine de ona döndüğünüz fakat bunu yaparken de kendinizden defalarca ödün verdiğiniz oldu mu?

Tahmin edeyim, bir noktada çevrenizdeki herkes sizi eleştirmeye başladı. Sizin değiştiğinizi, eski halinizden eser kalmadığını söyledi. Siz, onların sizi anlamadığını ve günün sonunda onunla olursanız her şeyin düzeleceğini düşündünüz.

Bundan dolayı, sadece onunla geçirdiğiniz anlar size zevk vermeye başladı. Kendinizi çoğunlukla tükenmiş bir halde hissettiniz, o yanınızda değilken bile tek düşünebildiğiniz o oldu.

Ve bir noktada, kendinizi bile tanıyamayacak bir hale geldiniz.

Bağımlıları düşünün, bağımlı oldukları maddeyi kullanırken her şey harikadır. Ve o madde olmadan hayatlarına devam ettiklerinde her şey daha da renksizleşir. Bunun nedeni hayat mıdır yoksa o madde midir?

Yani sonuç olarak, partnerinizi asla suçlayamayacak bir hale gelirsiniz. Aslında onun için kendinizden fazla ödün verdiğiniz için son derece mutsuzsunuzdur ama bunu hayatınızın diğer alanlarına bağlarsınız. Suçu okula, işe hatta kendinize atarsınız. Ama ne olursa olsun, tıpkı Kreditbanken’deki rehinler gibi asla onları suçlamaz ve kendinizi onlar için ateşin altına atarsınız.

Abarttığımı düşünüyor olabilirsiniz, bu durumda yazının başına tekrar gitmenizi öneririm. Ne demiştim? Ruhunuzun esir alınması…

https://pin.it/2fKDUoA

Sevgili pofidik okurlar, hepinizin ruhunun tamamlanmayı bekleyen bir tarafı var.

O boşluklar dolmadığı için, gerçek aşkınız sandığınız celladınız size ne yaparsa yapsın bunu göremeyip o size kötü davrandıkça siz bağlanmaya devam edersiniz.

Tabii bu işin de sonu bağlanma kuramına çıkıyor: Eğer küçüklüğünüzde size kötü davranıldıysa hor görülüp aşağılandıysanız sevgiyi bununla karıştırırsınız. Bu durumda partneriniz size kötü davrandıkça sizi aslında çok sevdiğini düşünürsünüz. Size tanıdık gelen ve sevgi sandığınız şeye yönelirsiniz.

Sonunda bu döngüye hapsolursunuz, birinden çıksanız diğerine çekilirsiniz.

Şunu söylemeliyim ki, hayatım boyunca aşkı savundum ve sanırım savunmaya da devam edeceğim. Aşk, dünyanın en güzel şeyidir ancak onu sadece o olduğu için severseniz.

Onunla boşluklarınızı doldurmaya çalışıp hayatınızın merkezi yapmak yerine ruhunuzun sığınağı yaparsanız pembedir aşk.

Unutmayın ki sevgi her formda gelebilir ve kendinizi severseniz sihirli bir şekilde sevginin boşluklarınızı dolduracak formda geldiğini görebilirsiniz!

--

--

Beyza🌻
Yazı Rehberi

Kafamdaki perileri kanatlarından tutup kavanozlarıma koyabilirsem, yazmış olacağım.