5 Kavram Üzerinden ‘Genç Werther’ın Acıları’nı Anlamak- Kitap Eleştirisi

Hümeyra Üzel
Türkçe Yayın
Published in
15 min readAug 24, 2020
Werther ve Lotte Tasviri

Yazı: Hümeyra Uzel- Ağustos 2020

Bu yazıda, Genç Werther’in Acıları kitabı üzerinden hem Werther hem Goethe analiz edilecek ve fırtına ve coşku dönemindeki akıl ve kalp ikilemi, depresyon, intihar, kitaptaki kadın olgusu ve masumiyetin kişide neden aranan bir özellik olduğu üzerine incelemeler yapılacak ve farklı bakış acıları getirilmeye çalışılacaktır. Bu yazı daha çok kitaptaki ana temalar üzerine bir eleştiri, anlatı olsa da yazıda kitaba dair sürpriz kaçıranlar mevcuttur. Bu yüzden benim yegane tavsiyem bu yazıyı kitabı okuduktan sonra okumanızdır. Ama kitaba başlamadan önce ona dair bir şeyler öğrenmek için kaynakçadaki makalelere göz atabilir, internetten kitaba dair süprizbozansız videolar izleyebilirsiniz. Bunlara ek olarak yazıldığı dönemdeki etkisini, werther intiharlarını, göz önünde bulundurduğumuzda bu kitap, Genç Werther’in Acıları, hassas konular barındıran bir kitaptır. Ama bu etkinin, o dönemde kitabın daha kolay içselleştirilebildiğinden dolayı olduğunu düşünüyorum. Yani şeylerin size ne kadar tanıdık gelip gelmediği, o şeyi kolayca içselleştirip o şey doğrultusunda aksiyon almanızı sağlayabilecektir.

Depresyon, intihar gibi göreceli daha ağır konulara ilgi ya da merakınız yoksa kitap bir hayli iç karartıcı ve bunaltıcı hale gelebilir. Ama depresif olmayan bir kişinin zihninin depresyona, daha sonrasında da ağır depresyon ve intihara nasıl, hangi aşamalarla gittiğine dair ilginiz varsa kitap akıcı ve o dönem için gayet ilerici bir anlatım sergiler.

Kitap, 1774’de, Romantizm döneminin öncü akımı olan Fırtına ve Coşku (Sturm und Drang) döneminde çıkan, ilk mektup-roman tarzındaki kitaptır. Ve doğal olarak Alman aydınlanma edebiyatındaki akıl, düzen ve yalınlık (1) gibi ilkelere karşı olarak bu döneme damgasını vuran aklın üstündeki kalp, duygu ve sezgi, düşüncesi kitaba da bir hayli yansır. Bu dönemin öyle bir etkisi vardır ki kitapta Goethe gerçeğin ancak kalple anlaşılacağını savunur:

Tüm mesleklerin zavallı yaşamımızı uzatmaktan başka bir amacı olmayan gereksinimleri yaradığını ve bir de arasında sıkışıp kalınan duvarlara renkli figürler ve aydınlık resimler resmedildiği için meraklarımızla ilgili bazı noktalardaki tüm avuntuların yalnızca düşsel bir teslimiyet olduğunu gözlemlediğimde- bunların hepsi Wilhelm, beni dilsizleştiriyor. Ancak kendi içime dönersem bir dünya buluyorum! Yine tasvir ve etkin bir güçten çok, sezgi ve belirsiz bir arzuya yer veren dünya bu”(2).

Ve bu kitap Werther’in zihni üzerinden bize yaşadığı akıl-kalp dilemmasını çeşitli karakterlere gönderdiği mektuplarla anbean anlatır.

Goethe kitap boyunca karakterler aracılığıyla akıl ve kalp arasında gidip gelir. Kitapta mektupları yazan ana karakterimiz Werther duygu ve sezgiyi yücelterek kalbi; en çok başlarda mektupları ona yazdığı arkadaşı Wilhelm olsa da işe girmesini ve geçimini sağlamasını öneren annesi, kont ve biricik aşkı Lotte da bir nebzeye kadar aklı temsil eder.

Werther’in zihinsel gelişimini üç bölüme ayırabiliriz: 1. Lotte öncesi, 2. Lotte’la tanışması ve Albert öncesi, 3. Albert sonrası. İkinci evreyle beraber yeşeren depresyon, ağır depresyon dönemleri ve bunların sonucu olarak da intiharı vardır Werther’ın. Bunlarla birlikte doğa da Werther’ın duygu değişimine ayak uydurur. O mutluyken, kitabın başında, çiçekler açar; o depresyondayken ağaçlar kesilir, etrafı sel basar.

  1. MASUMİYET ÜZERİNE:

Kitap Werther’ın Lotte’la tanışma öncesi evresine kısaca değinir. Bu evrede Werther, kafa dinlemek için kentten kasaba tarzı daha doğal bir alana gelir. Nedendir bilinmez yine çok huzurlu değildir. Daha sonrasında, Lotte ile tanışır. İlk görüşte ondan çok etkilenir. Werther, onu ilk gördüğünde Lotte, kırmızı fiyonklu beyaz bir elbise giyiyordur. Daha sonrasında Werther’ın onu masum olarak tanımlamasından bu beyaz elbisenin masumiyeti temsil ettiğini söyleyebiliriz. Lotte her ne kadar kitapta bir nebzeye kadar aklı temsil etse de o, Werther’ın aşık olduğu kişidir. Yani kişiliğini bir kenara koyarsak Werther’ın ona bakış açısı ile aynı zamanda da, o kırmızı fiyonkları ile aşkı, temsil eder diyebiliriz. Ve aşkı temsil eden bu kadınının, Werther onu ilk gördüğünde beyaz bir elbise giymesi, bir Fırtına ve Coşku dönemi yazarı olan Goethe’nin burada aşkın, genel anlamda duygu ve sezgilerin masum birer sıfat olduklarının mı vurgusudur? Edebiyatta masumiyetin çekici, tercih edilesi bir yansımasının olduğunu göz önünde bulundurursak kalbin üstünlüğünü savunan Goethe için Lotte’nin beyaz elbisesi, onun bu düşüncesini destekler niteliktedir. Peki ya masumiyet gerçekten iyi bir özellik midir ve genel anlamda toplumda neden çekici bir özellik olarak kabul görür? Bu sorular daha çok felsefe ve evrim alanına girse de cevaplayalım. Bu soruları cevaplamak için ilkin, masum kelimesinin anlamına bakmamız gerekir. Oxford Languages sözlüğüne göre masum, hiçbir günahı, hiçbir suçu bulunmayan (kişidir). Günahtan kasıt iki şey olabilir: ilki dini yasaklar, ikincisi de toplumun kültürüne zıt şeyler. İlk anlam için masumluk dindar bir çevrede takdir edilebilecek, kişinin isteyeceği bir özellik olabilir. İkinci bağlamdaki masumiyetin ise, toplumuna göre beğenilecek bir yanı vardır. Yani ne kadar sorundan kaçınayım derseniz, tabuları yapmazsanız iyi bir vatandaş, bir birey olursunuz toplumun gözünde. Ama doğrularınızı toplum rahatsız olmasın diye de yanlışlamak erdemli bir davranış olmasa gerek. Masumiyetin iyiliğinin yanı sıra onun, özellikle erkekler tarafından istenen bir özellik olma nedeni de evrim şöyle açıklar: “Erkeklerin uzun süreli eş tercihleri, babalık şüphesi (paternity uncertainty) ve üreme değeri problemlerini çözmeye yönelik tercihlerdir. Kadınlar –vücudun içinden gebe kalan diğer tüm memelilerde olduğu gibi– anneliklerinden hiçbir zaman şüphe duymazlar. Doğurdukları tüm çocukların yüzde yüz kendilerinin olduğunu bilirler. Buna mukabil erkekler babalıklarından hiçbir vakit tam olarak emin olamazlar. Erkekler bu babalık şüphesi sorununun çözümü için uzun süreli ilişkiye girmeyi amaçladıkları kadınlarda iffet ve cinsel sadakat aramaktadırlar” (3). Yani yukarıda bahsettiğimiz dini anlamdaki masumiyeti çekici yapan erkeğin uzun süreli eş seçimindeki iffetli kadın arayışıdır diyebiliriz. İffetli yani masum olan kadını arayışı.

Peki masumiyetin çoğunlukla kadın ve çocuklarla eşleştirilmesi ne kadar iyidir? İyi nedir gibi bir felsefi sorunu kenara koyarsak bu soruya şu yönden bakmanızı rica edeceğim, masum olmaları en çok beklenen kadın ve çocuklardır. Bunun evrimsel yönden açıklamasını gördük, peki doğal olan olması gereken midir? Her doğal olanın tamamen en iyisi, yapılması gereken olduğunu söyleyemeyiz sanırsam. Örneğin ergenlikten itibaren kadının erkeği; özellikle de erkeğin kadını bir cinsel obje olarak görmeye başlaması onun soyunu devam ettirme sezgisinden kaynaklanır ama sanırsam bana devamlı soyunu devam ettirmeyi bu yönde düşünen birinin sağlıklı olduğunu söylemezsiniz. Masumiyete geri gelirsek de bunun kadından beklenmesinde bir sakınca görmüyorum. Bence sıkıntılı olan onun yalnızca kadından beklenmesi. Kadına ‘masum’ olmama şansının da verilmemesi. Onun kısıtlanması. Kadının erkeğin arzuları doğrultuda tanımlanması. Soruya gelirsek de şöyle, kadının masum olarak tanımlanması bir erkeğin de masum olarak tanımlanması kadar iyidir. Ne iyidir ne kötüdür. Bir önemi yoktur. Ve aynı zamanda kötüdür çünkü bu sıfat yalnızca kadına giydirilir ve dediğim gibi erkeğin isteği yönünden bu eşleştirme yapılır ve kadın kısıtlanır.

Werther Lotte ve kardeşleri ile vakit geçirirken…

2. WERTHER VE KALP:

Daha sonrasında, Werther Lotte’ın nişanlı olduğunu öğrenir ama bu onun için bir şey değiştirmez. Nişanlısı Albert işinden dolayı kasaba dışında olduğundan Lotte ile sürekli- Albert’i hiç düşünmeden-vakit geçirmeye başlar, beraber ceviz ağacının altında oturarak konuşurlar, Lotte ona bütün duygularını katarak piyano çalar, Werther Lotte’ın küçük kardeşleri ile vakit geçirir ve sık sık Lotte’ın evine misafir olur. Bu da birbirleri ile yakınlaşmalarını; Werther’ın Lotte’a olan aşkının artmasını sağlar. Onun için “aşksız hayatın ne anlamı olur? Işık vermeyen büyülü bir fener gibi!”(4) olandır hayat aşksız, “geçici hayalet gölgelerden başka bir şey olmasalar da…”(5) Geçici olduğunu söylerken aşkın, onsuz yaşayamaz Werther. Devamlı sevmek, kalbinin ön planda olmasını ister. İlla da aşk olmayabilir bu önde olan Werther için. Fırtına ve coşku döneminden referans alırsak kalple yapılan her şeyi benimser akılla yapılanlara Werther/Goethe. Böylelikle geçici olsa bile ölümüne tercih edilesi bu duygu ve sezgiler neden bu kadar önem taşır? Bu soruyu cevaplamak için Werther’ın bir anlatısından bahsetmem gerekir. Werther, kitapta, aşık olmuş bir gençten bahseder. O genç tüm gücünü ve mal varlığını aşık olduğu kişiye harcar. Devamlı o duygu içinde yaşamalıdır çünkü. Ve sonra devlet memuru gibi titiz biri gelir ve ona zamanını bölmesini ve çalışmasını, sevdiğine de belirli bir miktar zaman ayırmasını söyleyerek gencin aksine (Aydınlanma dönemine gönderme yapılarak) daha akılcı bir tutum sergiler. Werther’in buna cevabı ise şöyledir, memurun önerdiği bu tutum kişiyi kalbinden zamanla uzaklaştırır ve bunun sonucu olarak aşkın, örneğin bir sanatçının da sanatının, bitmesine yol açar. Burada bana göre Werther bir noktaya kadar haklı olsa da şöyle bir sıkıntı var ki Werther aşık olunan kişiyi metalaştırır. Onu hoş eden o duyguyu bir an önce tüketmek ister. Burada umursadığın o kişi mi yoksa sadece o his mi? Sadece o hisse, o kişiyi sömürmekten başka bir şey olmaz sanki Werther’in bu savunduğu. Bu hissin Werther içinki önemini ‘sanatçının sanatının kaybolması’ cümlesinden anlayabiliriz. Werther’a göre duygu ve sezgiler kreativiteyi arttıran elementlerdir. Ona göre ancak duygunun hakimiyeti özgünlüğü ortaya çıkarabilir. Werther’ın bu düşüncesini vurguladığı, prensle olan bir sohbetinden, diğer bir pasajda şöyledir:

“yüreğimden ziyade zekamı ve yeteneklerimi takdir ediyor (prens), oysa o benim tek gurur vesilem, her şeyin, her yeteneğin, her mutluluğun, her acının tek başına kaynağı. Ah, benim bildiklerimi herkes bilebilir-bana özgü olansa yalnızca yüreğim”(6).

Burada zeka ile, Werther’ın, bilişsel zekayı kastettiği çıkarımını yapabiliriz sanırsam. Şunu söylemeliyim ki bilişsel zeka ne kadar çok şey bildiğinizle,öğrenme kabiliyetiniz bağlamında, bir yere kadar bağlantılı olsa da bununla tamamen ölçülmektense o bilgilerinizle bir şeyleri yorumlama ve çözümleme yeteneğinizle ölçülür. Yani bilişsel zekayı bu kadar kısıtlı anlamak, bir fikri savunma konusunda sıkıntıya yol açar. Bunun yanı sıra Werther “bana özgü” olan derken yaratıcılığın duygusal zekaya bağlı olduğunu vurgular. Peki yaratıcılık sadece duygusal zekaya mı bağlıdır? “Yaratıcılığın kaynağı beyindir, sağ bölme ile daha ilgili görünmekte; ancak beynin tümü yaratıcılığa kaynaklık etmektedir ”(7) Bilişsel zeka ile bağlantısı da şu şekildedir, “yüksek zekaya (bilişsel zeka) her zaman yüksek düzeyde yaratma dürtüsünün eşlik etmesi beklenemeyeceğini, ancak yüksek IQ’nun özgünlüğü engelleyen bir özellik olmadığını vurgular ve yaratma güdüsünün insana özgü, ama zekayla ilgili olması gerekmeyen iç gerilimlerden kaynaklandığını öne sürer“ bazı kaynaklar (8). Bu bilgiler o zaman için bilinmez, bu yüzden Goethe’yi bu yönde eleştirmek pek de akıllıca olmaz sanırsam ama yine de günümüz bilgilerini de katarak bu yazıyı yazıyorum ki okuduğunuzda bu yazıdan maksimum derecede öğrenmenizi/öğrenmemi sağlayabileyim. Peki werther duyguyu bu kadar öne çıkarması ne kadar sağlıklıdır. Bunu anlamak için şu pasaja bir göz atalım:

“Bu masumiyeti ve bu gerçeği anımsayınca, ruhumun derinliklerinin kor alevi gibi yandığını, bu sadakat ve şefkat imgesinin nerede olursam olayım peşimden geldiğini, yanıp tutuşan benmişim gibi özlem ve hasret içinde olduğumu sana söylersem bana kızma. O kadını en kısa zamanda görmenin bir yolunu bulmalıyım ya da iyice düşünürsem bundan kaçınmam en iyisi olur”(9).

Pasajda bahsedilen kadını görünce werther kendinde oluşacak duyguyu merak eder, bu yüzden de o kadını görmek ister. Werther’ın duyguları tecrübe etmeye dayalı bir mentalitesi vardır. Çünkü yukarıda belirttiğim gibi bunun kişinin yaratıcılığını arttırdığını savunur. Ama yine de duygu tecrübesine odaklı oldu mu kişi, sürekli karşısındaki kişilerin önüne geçer onlardan alacağı duygu. Yani yukarıda bahsettiğim metalaştırma durumu kişinin o duyguyu aldığı kişiye olan ilgisindense, o kişinin ona yaşattığı duygunun getirisi olan kreativiteye odaklanır. Bu da karşısındaki kişiyi kullanmaktan başka bir şey olmaz çünkü değer verdiği o kişi değil, o duygunun tecrübesidir.

Werther’ın kalbin beslenmesi üzerineki bir diğer pasajı da şöyledir:Tanrı’nın bize her gün sunduğu güzel şeylerin tadını çıkaracak kadar kalbimizin kapıları açık olursa, başımıza gelen kötü şeylere katlanacak gücümüz olur”(10). Goethe, kalbi iyi şeylere açmanın bizi mental olarak geliştireceğinden bahsederken yalnız iyinin değil, kalbi kötülüklere de açmanın bizi zihinsel anlamda geliştireceğini görememiştir. Her zaman kötü, bizi rahatsız eden şeylerden kaçmak, onları benimseyip çözmektense bize durumuna göre hem fiziksel hem de zihinsel yük olmaktan başka bir şey olmayacaktır. Yani aslında yukarıda bahsettiğimiz kreativite bağlamında düşünürsek bu mevzuyu şöyle bir fikir pek de yanlış olmaz, kişi kötülüklere de kendini açtı mı, onları gördü mü-onlardan kaçmaktansa-kendini o durumdan kurtaracak fikir bulabilir, yani yaratıcılığını kullanabilir. Bu yüzden Goethe’nin kalbi kötülüklerden uzak tutma çabası bu bağlamda onun kendi fikriyle bir çelişki içerisindedir. Bunlara ek olarak kötü bir durumdan onu görerek ve çözerek ayrıldığınızda bir dahaki kötü veya iyi bir duruma mental olarak daha güçlü bir şekilde hazır bulunursunuz. Bu yüzden de sadece iyiliğin sizi zihinsel olarak geliştirmesine inanmak, zihinsel gelişimine karşı kısıtlı bir anlayışa sahip olmaktan başka bir şey değildir.

3. WERTHER VE DEPRESYON:

Werther’ın ikinci zihinsel evresini de Albert’in kasabaya dönüşü şekillendirir. Werther ilk evrede Lotte ile sık sık zaman geçirse bile nişanlısına sadık olan Lotte’un Werther’a onun istediği yönde karşılık vermemesi onun canını sıkar ve zihni yavaşça ümitsiz bir aşka doğru yol alır: depresyona girer. Albert’in varlığı sonucunda da Werther, Lotte’un ondan ne kadar uzakta olduğunu zamanla fark eder ve depresyonu ağırlaşmaya başlar. Werther Albert’in dönüşünden sonra ikisinden de uzaklaşır ve kendini başka şeylerle oyalar. Bunu da Wilhelm’a yazdığı mektuplardan bir süre hiç Lotte’dan baksetmediğinden anlarız. Ama kısa bir sürenin ardından dayanamayıp Lotte’u ne kadar özlediği, ona ne kadar aşık olduğu üzerine Wilhelm’a yazmaya başlar. Yine Lotte’a yaptığı sık ziyaretlerinden, Albert’in mevcudiyetinden kaynaklanan rahatsızlığınından bahseder. Aylar geçer, Werther’ın aşkı daha da güçlenir, Lotte’un kocasına olan sadakati ise hiç değişmez. Bu aşk acısı Werther’a o kadar ağır gelir ki Lotte’a onu bir daha görmeyeceğinden bahseden bir mektup yazar. Ama sözünü tutamaz çünkü önceleri de böyle şeyler söylemesine rağmen bir sonraki gün yine Lotte’un yanında biter. Yine de başta verdiği bu karar onu kötü etkiler. Başlarda bahsettiğim gibi Lotte’un nişanlısı olmasını bilmesine rağmen onunla görüşmesi de bunu uygun bulmayan toplum tarafından kınanır. Bu durum-toplum baskısı, o umursamadığını düşüyor olsa-da Werther’ın zamanla daha da kötüleşmesini sağlar çıkarımı pek de yanlış olmaz sanırım.

Werther bir mektubunda Wilhelm’a şöyle yazar, “beni yaralayan çalılıklardan, oramı buramı çizen dikenlerden hoşlanıyorum”(11). Werther öyle bir mental evreye gelmiştir ki daha kendine zarar veremiyordur ama canının yanmasını da umursamıyordur. Başka bir yerde de şöyle der, “çoğunlukla bir daha uyanmama arzusu, hatta ümidiyle yatağa giriyorum.” Werther kötüleştikçe doğa da kötüleşiyordur, hatta ona kazık atıyordur. Lotte ile altında vakit geçirdiği ceviz ağaçları muhtarın kararı üzerine kesiliyor, Lotte’u hatırlatan şeyler ortadan kalkıyor, en güzel anlar toprağa gömülüyordur sanki. Daha sonrasında Lotte ile vakit geçirdiği söğüt ağacı da sular altında kalır. Üstüne Lotte, Albert’in isteği üzerine, Werther’ın onu artık ölçülü şekilde görmesi gerektiğini söyler. Böylelikle Werther, Lotte’i yavaşça kaybeder.

Bundan sonraki mektuplarında Werther’ın intihar düşünceleri aklına iyice yerleşir. Önceleri intiharı başka kişiler üzerinden dile getiren Werther, mektuplarında intihardan artık kendi üzerinden bahsetmeye başlar. Ve sonunda ölmek istiyordur.

Noelden evvelsi gün Werther, Lotte’a gelmeyeceğine söz verse bile son kez, Lotte ile sessizce vedalaşmaya, ona gider. Bir süre piyano çalışın ve Werther’ın seslendirdiği şarkıların ardından ikisi de gittikçe duygusallaşır ve bir süre sonra kendilerini diz dize bulurlar. O an bir şey olur ki Werther, tam o anda ölmek, bu duyguyu ölümsüzleştirmek ister. Öpüşürler. Hemen ardından Lotte bir odaya kaçar ve Werther’dan gitmesini ister. O an Werther yerle bir olmuştur, bütün benliğiyle ortadadır, savunmasızdır ve bir kez daha terk edilmiştir. Anılar zamanla yok olmuştur, şimdi de elinde kalan biricik Lotte. Bu Werther için son andır. O artık intihar edecektir, bu netleşmiştir. Kendini toparlamasının ardından bir süre sonra giyinmiş kuşanmış, dünyalık bütün işlerini tamamlamış sanki bir törene gider havasıyla hazırlanmıştır.

“Sağ gözünün üstünden kafasına ateş ettiğinden beyni dışarıya fırlamış…bir de kolundaki bir damardan kan akıtılmış.” Werther intihar etmiştir. O kendini Lotte’a adamış, intihar ederek bu duyguyu, ona olan biricik aşkını, sonsuza dek yaşatmıştır böylelikle

Werther’ın intihar ettiği süreçten bir tasvir.

4. WERTHER VE İNTİHAR ÜZERİNE:

Werther’ın intiharına yönelik Goethe’nin analizi 18. yy. için gayet ileri bir görüştür. Ve bu görüş kitabın içinde saklıdır. Goethe bunu, Werther’ın intiharı öncesi Albert ile intihar üzerine yaptığı bir tartışmada sunar. Albert intiharın bir zayıflık göstergesi, bir aptallık olduğunu savunur. Bunun üzerine Werther aptalın ne olduğu üzerinden iyinin ve kötünün ne olduğunu tartışır ve bir şeyin içerik bağlamında iyi veya kötü olduğunun değişkenlik gösterdiğini vurgular. Werther “burada sorun kişinin zayıf ya da güçlü olması değil, ister psikolojik, ister fiziksel olsun, duyduğu üzüntünün miktarına tahammül edebilmesi ya da edememesi”(s. 46) der. Kişinin doğası sınırlı olduğundan, yani sevinç, üzüntü vbg. duygularla bir noktaya kadar başaçıkabilecek olduğundan kişi, o sınırın üstüne çıktığında mahvolur. Günümüz dili ile ifade edecek olursak depresyona girer. Ayrıca depresyona girmiş bir kişi de aklından çok kendisini duygulara kaptırır, onları her zaman kontrol edemez. Bu da sonunda kişinin intiharına yol açabilir diyebiliriz. Depresyon o zamanlar daha tanınabilen bir şey olmadığından Goethe’nin intihara böyle bir bakış açısı getirmesi de gayet ilerici bir görüştür. Ayrıca Albert’in intiharı zayıflık olarak görmesi bir noktaya kadar anlaşılsa da intihar cesaret gerektirir. Hem mental hem de fiziksel. Üç santimlik derinlikte bilek kesmek, 120 tane hap içmek kolay mıdır? Bunun yanı sıra kişinin hayatı nasıl anlamlandırdığı üzerinden intiharın iyi, kötü veya nötr anlamda tanımının değişeceği de kesindir.

Peki Werther’ın dini, hayat felsefesi neydi ki intihar düşünceleri onu psikolojik olarak nasıl etkiledi? Yalnızca kitaba bakarak Werther’ın hayat felsefesini anlamak zordur çünkü dini, bir yandan güçsüzler için bir dayanak noktası olarak görürken ve intiharın herkes için kötü bir şey olmadığını vurgularken yeni ahitten alıntılar yapıp Tanrıya intihar ederse onu affetmesi için dua eder. Bu da onun intihara olan muhtemel görüşlerini anlamamızı zorlaştırır. Ama Werther’ın aslında Goethe’nin ta kendisi olduğunu bilirsek işimiz kolaylaşır. Goethe bu kitapta kendisini anlatır aslında, arkadaşının nişanlısına aşık olması ve Werther gibi aşkına cevap alaması ona bu kitabı yazmada ilham kaynağı olmuştur. Goethe’nin kendisi Spinoza’nın yaşam bir bütündür görüşündedir. Evren canlı bir organizmadır onun için. Bu felsefi tanrıda intihar neredeydi bilmiyorum. Ayrıca Goethe’nin dinlere olan ilgi ve araştırmasını da göz önünde bulundurursak Werther’ın din ile bu kadar içli dışlı olması onun bilgisinden de kaynaklanıyor olabilir. Son olarak soruyu cevaplayacak olursam Werther’ın bahsettiği büyük t’li Tanrı onu bir hayli etkilemiş ki ölmek isterken kendini Tanrı’nın onu affedip etmeyeceği üzerine çaresiz hisseder. Ama yukarıda bahsettiğim dinin güçsüzler için olması görüşünü de ele alırsak Werther’ın kendine göre yorumladığı bir çeşit Hıristiyan olduğu kanaatine varabiliriz sanırsam. Bu da onu yukarıda gördüğümüz gibi bir nebzeye kadar çaresizlik üzerinden etkiler.

5. KADIN OLGUSU ÜZERİNE:

Şimdi de kitaptaki kadın olgusunu inceleyeceğiz. Goethe, kadının o dönemki toplumdaki yerini düşünürsek, kitapta hayli çeşitli ve dönemine göre ileri bir kadın portresi sergiler. O dönemde sanayi devrimiyle beraber kadınlara iş anlamında hiç bir imkan tanınmaz. Sanayi devrimi sonrası zenginleşme ile “Kadınlarla kocaları arasındaki fark giderek büyümüştür. Öyle olunca da “hiçbir iş yapmayan işsiz kadınlar” erkeklerce hakir görülmeye başlamıştır”(12). Başcı’nın bahsettiği gibi o dönemde kadınların yer bulabildikleri tek iş dokumacılıktır. Bunun yanı sıra işçi gerekliliğinden dolayı iş alımları başladığında da hep erkeklerden ucuz fiyata alınıyordur kadınlar. Aydınlanma ile beraber kadının toplumdaki yeri eleştirilmeye başlanır. Kimi filozoflar kadının eşit olduğunu fikrini ortaya atar (13). Yani kadın yine ezilen, alt, çocuk yapma işinde olandır o dönemde de. Ama Genç Werther’ın acılarına baktığımızda her ne kadar anne, hizmetçi, eş ve dul gibi stereotipik rollerde olsa da kadınlar, hem fiziksel hem de mental olarak güçlü karakterler olarak öne çıkarlar kitapta. Örneğin, eşi ile sıkıntılar yaşadıktan sonra kendi ayakları üzerinde hayatına devam etmeyi başarmış Bayan M., Lotte dahil yaklaşık altı çocuğa tek başına bakmayı başarmış Lotte’un dul annesi, entelektüel karakterli Lotte’un kendisi ve nicesi. “Kadınların ve kadınlığın bu çeşitli (ve değişen) sunumlarıyla Goethe, kadınların düzgün bir şekilde klişeler halinde paketlenebileceği fikrini altüst eder. Kadın karakterleri, annelik gibi geleneksel rolleri yerine getirirken bile, erkek karakterlerinin tüm karmaşıklığına ve çeşitliliğine sahiptir“ (14).

6. GOETHE VE WERTHER ÜZERİNE:

Peki Goethe Werther hakkında ne düşünür? Kitabın sonlarına geldiğimizde artık editör karakteri gidişatı ele alır. Werther hakkında topladığı bilgilerle onun son günlerini anlatan mektupları harmanlar ve bize sunar. Bu editörün Goethe olduğu açıktır. Böylelikle Goethe, Werther’a karşı eleştirisini kitabın içine ekmiş olur. Goethe Werther’ın ruh ahenginin bozulduğundan, intihar duygusunun onu ele geçirdiğinden bahseder. Goethe’nin depresyon hakkındaki görüşlerini hatırlarsak bu bilgi ile Goethe, onu saran bu duygudan dolayı Werther’ın artık sağlıklı düşünemediğini, onu ele geçirmiş duyguların onu yavaşça intihara götürdüğünü ima eder. Yani Werther, Goethe’ye göre, sağlıklı değildir.

SONUÇ:

Bu yazıda Werther karakterinin analizi üzerinden Genç Werther’ın Acıları’ndan bir takım kavramlar üzerine tartışılmış ve eleştirilmeye çalışılmıştır. Goethe, depresif bir karakter yaratmış ve bundan direk bahsetmese de kitapta depresyona dair anlatıda bulunmuş ve psikoloji’nin tarihinde önemli bir yer edinmiştir. Werther’ın depresyona doğru olan yolculuğunda kalp ve akıl ikilemi üzerine tartışılmış ve kitapta Werther’ın kendini aşka kaptırması ile kalbe verilen önem gösterilmiş, ama Goethe’nin Werther’ı sağlıklı bulmamasından dolayı kalp ile akıl arasında gidip gelen zihinsel bir süreç anlatılmıştır. Bunların yanı sıra yine döneminin ötesinde bir anlatı yapan Goethe, o devir için stereotipik kadın karakterlerle beraber hem mental hem de fiziksel güçlü ve çarpıcı kadın karakterler sergilemiştir. Bütün bunları yaparken de Goethe, içinize işleyecek bir uslüp ve sonuçlarla romanı okuması kasvetli ama bir o kadar da lezzetli bir biçimde bağlamıştır.

Son olarak kitabı okuyanlar için bir tavsiye vermek istiyorum. Jehan Barbur’dan Güzel Adam ve Riopy’nin I Love You şarkısına bir göz atmanızı dilerim. Werther’ın yaşadıklarına, onun zihninde olan bitene dair farklı bir tecrübe yaşamak için gayet etkileyici bir parça iken Güzel Adam, bildiğim kadarıyla kitapla bir ilgisi olmasa da, I Love You da aşkın heyecan ve gerilimini hissedebilmek adına iyi bir parça.

Merhaba, yazımı beğendiyseniz alkış atarak ve paylaşarak destek olabilirsiniz. :)

Dipnotlar:

1. Hüseyin SALİHOĞLU, “ALMAN EDEBİYATINDA FıRTıNA VE TEPKİ,” Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi 3, (1988): 199.

2.Goethe, Genç Werther’ın Acıları, 9.

3.Solak, Çağlar. “Erkekler ve Dişiler: Karşıt Cinsiyeti Hangi Özelliklerine Göre Seçiyoruz?,” Evrimağacı.com. (erişim: 01.30.2012)

4.Goethe, Genç Werther’ın Acıları, 36.

5.Goethe, Genç Werther’ın Acıları, 37.

6.Goethe, Genç Werther’ın Acıları, 74.

7.Merih Tekin Bender, “RESİM-İŞ EĞİTİMİ ÖĞRENCİLERİNDE DUYGUSAL ZEKA VE YARATICILIK İLİŞKİLERİ.” (Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, 2006), 57.

8. Merih Tekin Bender, “RESİM-İŞ EĞİTİMİ ÖĞRENCİLERİNDE DUYGUSAL ZEKA VE YARATICILIK İLİŞKİLERİ.” (Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, 2006), 59.

9.Goethe, Genç Werther’ın Acıları, 15.

10.Goethe, Genç Werther’ın Acıları, 30.

11.Goethe, Genç Werther’ın Acıları, 53.

12.Goethe, Genç Werther’ın Acıları, 46.

13. Başcı, V . “Kadının statüsü üzerine bir inceleme”. Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 0 (1999): 69.

14.Başcı, V . “Kadının statüsü üzerine bir inceleme”. Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 0 (1999): 72.

14.Gill, Sean. “The Sorrows of Young Werther Themes: Women.” LitCharts LLC, August 3, 2017. Retrieved August 16, 2020.

Kaynakça:

Başcı, V . “Kadının statüsü üzerine bir inceleme”. Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 0 (1999 ).

Gill, Sean. “The Sorrows of Young Werther Themes: Women.” LitCharts LLC, August 3, 2017. Retrieved August 16, 2020. https://www.litcharts.com/lit/the-sorrows-of-young-werther/themes/women.

Goethe, Johann Wolfgang Von. Genç Werther’ın Acıları. İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları, 2020.

Hüseyin SALİHOĞLU, “ALMAN EDEBİYATINDA FıRTıNA VE TEPKİ,” Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi 3, (1988): 199–208.

Merih Tekin Bender, “RESİM-İŞ EĞİTİMİ ÖĞRENCİLERİNDE DUYGUSAL ZEKA VE YARATICILIK İLİŞKİLERİ.” Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, 2006.

Solak, Çağlar. “Erkekler ve Dişiler: Karşıt Cinsiyeti Hangi Özelliklerine Göre Seçiyoruz?,” Evrimağacı.com. (erişim: 01.30.2012), https://evrimagaci.org/erkekler-ve-disiler-karsit-cinsiyeti-hangi-ozelliklerine-gore-seciyoruz-293 .

Bana sosyal medya hesaplarımdan ya da humeyra.uzell@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz.

Merhaba, yazımı beğendiyseniz paylaşarak ve alkış atarak destek olabilirsiniz. :)

Diğer yazılarım için:

--

--

Hümeyra Üzel
Türkçe Yayın

Düşünmek, sorgulamak ve fikir alışverişinde bulunarak öğrenmek adına yazmaya başladım. #KitapRaporları @Gaia Dergi | @Tedev Genç Sanat Dergisi