Düşen Elmanın Sesi

Arda Arman
Türkçe Yayın
Published in
4 min readAug 10, 2018

Benimle birlikte söyleyin:

Da-ha dün an-ne-mi-zin
Kol-la-rın-da ya-şar — —

Boşluğu hissettiniz mi? O zaman siz de herkes gibi son heceyi söylemek, şarkının ilk cümlesini bitirmek istediniz. Bu yazıyı yazmaya başlamadan önce, birlikte yaptığımız bu deneyi çevremdekilere de uyguladım. Nasıl hissettiklerini sorduğumda ise aldığım cevaplar birbirine yakındı. “Havada kaldı…”, “Boşluk…”, “Bitirmek istedim…” Bunun sebebi ne mi? Yer çekimi. Evet evet, şu varlığını Newton’ın kanıtladığı yer çekimi.

Photo by Radu Marcusu on Unsplash

Isaac Newton, 1687 yılında yayımlanan Philosophiæ Naturalis Principia Mathematica (Doğa Felsefesinin Matematiksel İlkeleri) adlı kitabında fiziği baştan sona değiştiren yer çekimi yasalarını (ve daha birçok önemli kuralı) oluşturdu. Anlatıldığı üzere bir ağacın altında otururken düşen bir elmadan etkilenerek yer çekiminin hesaplanmasını sağlayacak yasaları bulmuştu. (Elmanın düştüğünü biz de görüyoruz, bunda ne var ki…demeyelim; çünkü onun fark ettiği, yalnızca Dünya’nın elmayı çektiği değil elmanın da Dünya’yı çektiğiydi.)

Newton’ın kitabı daha kırkıncı yaşına basmadan, 1722'de Avrupa’nın başka bir köşesinde besteci Jean-Philippe Rameau çok önemli bir çalışmayı tamamladı. Müzikte uyumun kurallarının tanımlandığı bu çalışmaya Traité de l’harmonie réduite à ses principes naturels (Doğal İlkelerine İndirgenmiş Armoninin Bir İncelemesi) adı verildi. Armoni, yani uyum. Notaların ve seslerin uyumu. Kitabın adı Newton’ın kitabının adına ne kadar benziyor…Peki, bu kitap ne anlatıyor?

Armoni dersi almaya başlayan bir öğrencinin öğrendiği ilk konulardan biri fonksiyonlardır. Müzikte her ses, diğer bütün seslerle ilişkilidir. Bu ilişkileri fonksiyonlarla, yani akorları (ses demetlerini) abla kardeş, amca dayı gibi birbirine bağlayan akrabalık kurallarıyla ifade edebiliriz. Klasik armonide en çok kullanılan “parça sonu” akorları, müzik dilinde V-I (ya da çeken-eksen) olarak ifade edilir. Türkçe konuşursak, şarkımızı hatırlayalım, “…ya-şar-ken”. Evet, bunun daha güzel bir ifadesi olamaz. Bu şarkıyı zaten biliyordunuz, o son notayı söylediğinizde hissettiğiniz tamamlanma duygusunu armoniye borçlu olduğunuzu da artık biliyorsunuz.

Elbette güzel müzik yapmayı Rameau’dan önce biliyorduk, ama ilk defa o ve meslektaşlarının eserleri sayesinde müziğin nasıl “bütün” ve “kurallı” tınlayabileceğini anladık. Tıpkı Newton’ın yer çekimi gibi Rameau da aynı yıllarda müzikte bir yer çekimi buldu. Fransa’da Rameau’ya “Müziğin Newton’u” dendi.

Aynı yerde olmasalar da aynı ruhla çalışan iki insan: Newton ve Rameau. Buna Almanca’da Zeitgeist yani “zamanruh” denir. “Zamanın ruhu”na geri döneceğiz.

Newton ve Rameau’dan yüz elli yıl kadar sonra, 1865'te, Fransız edebiyatının önemli isimlerinden Jules Verne bir bilim kurgu kitabı yazdı. Jules Verne’in bu kitabını özel kılan, bunun bir “uzay” kitabı olmasıydı. Jules Verne oturmuş, yukarıya, aya bakmış ve demişti ki: “Şuraya bir gün gitsek nasıl olur?”.

Kitabın filminden ünlü bir sahne

Aya Yolculuk çok okunmakla kalmadı, 1902 yılında sinema tarihinin ilk bilim kurgu filmine dönüştü. Aya gitme hayali, yani yer çekimine karşı çıkma hayali…peki müzik sizce geri mi kaldı? Hiç sanmam!

Aynı yıl, yani “yaklaşık olarak o yıllarda” değil, aynı yıl (1865) Almanya’da Richard Wagner bir opera besteledi. Tristan ve Isolde operasının başını dinleyin. Nota okumak zorunda değiliz, müziği anlatacağım. Meraklısına, işte ilk 20 saniyenin notaları:

Tristan ve Isolde — İlk ölçüler

Opera yaylı çalgıların aynı notayı çalmasıyla başlıyor. İlk üç nota (kısa-uzun-kısa) o kadar sade ki dinlerken sayabilirsiniz. Ağır ağır çalınan bu üç notanın ardından bir ses demeti duyuluyor, ilginç, karmaşık ve güçlü…işte onu anlatmam mümkün değil; çünkü zamanın ruhunu okumayı başaran Wagner, müzik tarihinde ilk defa bilinçli olarak klasik armoni kurallarına karşı çıkıyor. İşte Zeitgeist yine karşımızda. Yer çekimini yok etmeyi düşleyen Verne, ve bunun sesli karşılığı Wagner. Tristan ve Isolde’nin bu devrimci dördüncü notası o kadar ünlü ki, o sesler başka parçalarda yan yana geldiğinde müzisyenler bu duruma “Tristan Akoru” diyor.

Verne ve Wagner’le bu iş bitseydi, hikayemiz, başrol oyuncusunun film başladıktan yirmi dakika sonra öldüğü filmler gibi olurdu. Aya gitmeyi düşlemekle kalmadık, bir rokete atladık ve gerçekten gittik. Bugüne kadar aya birçok insanlı uçuş gerçekleştirmenin yanı sıra, yörüngeye bir uzay istasyonu yolladık, ayrıca şu anda Voyager 1 uydusu Güneş Sistemi’nin sınırlarına doğru ilerleyişini sürdürüyor.

Voyager 1

Tahmin edin müzikte ne oldu. Wagner’in yolunu izleyen besteciler bu sefer klasik armoni kurallarını bozmanın kurallarını keşfetti. Sonra bu kuralları da bozduk, tam anlamıyla yer çekimini unuttuk. Bunun müzikte ne anlama geldiğini çok iyi yansıttığını düşündüğüm için Barbara Hannigan’ın yönetip söylediği György Ligeti’nin Mysteries of the Macabre parçasını önereceğim. Aşağıda bulacaksınız.

Rameau düşen elmaların, Wagner Ay’a gitme hayalinin, Ligeti uzay boşluğunun müziğini duydu. Çevrenize bakın. İyi dinleyin.

Siz ne duyuyorsunuz?

Facebook | Twitter | Instagram | Slack | Kodcular | Editör | Sponsor

--

--